87. Sayı Editör
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına en ağır ve son darbeyi vuran şüphesiz I. Dünya Savaşı olmuştur. Yedi düvele karşı çarpışan Mehmetçik, devletini yaşatabilmek için malını, kanını, en sonunda da canını bu uğurda feda etmiştir. Şehitler, borçlarını canlarıyla öderken; kalanlar, cephelerden getirdikleri kan ve barut kokan hatıralarla ruhlarını teskin etmeye çalışmışlardır. Yine bu savaş neticesinde Osmanlı Devleti, yüz binlerle ifade edilen sayıda askerini ve sivil insanını, savaştığı muhtelif devletlere esir vermişti.
Esirler, daha kalacakları kamplara ulaşmadan, esaret hayatında ne gibi zorluklarla karşılaşabileceklerinin ilk belirtilerini kamplara nakledilirlerken yaşamaya başlamışlardı. Bu durum, savaş döneminde esir düşmenin savaştan daha ağır olduğunun açık bir göstergesi olmuştur. Esirlere ilişkin en dikkati çeken nokta, esir edilen insan sayısı ile yurda dönen insan sayısı arasında çok büyük farkların bulunmasıydı. Bu farklılığın oluşmasını sağlayan temel sebep de, büyük miktarlarda ölüm olaylarının görülmesiydi. Bunca olumsuzluğa rağmen esirler, bazı kamplarda kültürel yönden bir hayli aktif durumda bulunuyorlardı. Kamplarda çıkarılan gazeteler/dergiler, sportif faaliyetler, müzik, tiyatro ve dil öğrenimine dönük çalışmalar bunun en büyük göstergeleriydi. Bu ayki konumuzu belirleyen üsera gazeteciliği de; bir dönemin ruhunu yansıtan, bir grup insanın küçük dünyasının aynası olan bir özelliğe sahipti.
Savaş sonrasında, I. Dünya Savaşı’nda esir düşen Osmanlı askerlerinin, esir askerlerin moralini yüksek tutmak ve eğitim faaliyetinde bulunmak amacıyla onlarca gazete/dergi çıkardıkları ortaya çıkmıştır. Bu dergi ve gazeteler, memleketleriyle haberleşemeyen, okuyacak kitap bulmakta zorluk çektiği için ruhen beslenemeyen esir insanların âdeta bir forumu niteliği taşımıştır. O gazetelerden biri olan Vâveylâ da; esirlerimizin, kendilerini ifade edebildikleri, fikirlerini paylaşabildikleri, vatan hasretini yazıya dökebildikleri, geleceğe dair umutlarını canlı tutabildikleri bir platform olmuştur. Vâveylâ özelinde tüm çıkan gazeteler, onların var olduklarının belgesiydi, ruhlarının yansıması ve esir kamplarında zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi veren esir Türklerin çığlığıydı!
Esir kamplarının insan yutan soğuk gecelerinde askerlerimizin ruhları üşümüştür. Vatandan uzak, aile ve çocuklarından ayrı, bilmedikleri dondurucu iklimlerde esaretin dayanılmaz acılarını çekmişlerdir. Kimilerince kayıp kuşak olarak addedilen bu insanlar, vatan uğruna çarpışmaları ve esirken bile gösterdikleri onurlu mücadeleler ile gelecek nesillere kalacak en büyük miras olacaklardır. Ölümü bile bile vatan uğruna can vermeyi göze alan tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
“Esarette Vâveylâ: Esirlikte Türk Gazeteciliği” konusunu farklı yönleriyle kapsamlı olarak dosya konusu yaptığımız bu özel sayımızda, birbirinden değerli makaleleri siz okuyucularımızla buluşturuyoruz. Konuyla ilgili olarak bu sayımızda, Sarıkamış Dayanışma Grubu Kurucu Başkanı Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ ile bir röportaj gerçekleştirdik. Gençlerin de söz sahibi olduğu dergimizde, konumuzla ilgili olarak her sayıda olduğu gibi onların da fikirlerine yer verdik. “Tarihte Bu Ay Neler Oldu?” köşemizde, tarihin unutulmaya yüz tutmuş olaylarını yeniden gün yüzüne çıkardık. Bu sayımızda da bir film ve kitap tanıtarak sizlere önerilerde bulunduk. Yeni sayımızın düşünce iklimimizi zenginleştirmesini, fikir dünyamıza yeni değerler katmasını ve yol gösterici olmasını temenni eder, sizlere keyifli ve bilinçli okumalar dileriz.