Duvarsız Dijital Müzeler
Değişen dünya ve gelişen teknoloji ile her geçen gün algı dünyamız farklı boyutlar kazanmaya başladı. Yaşadığımız bilgi ve hız çağında, öğrenmek istediğimiz bilgiye erişimimiz giderek daha kolay ve hızlı bir hâl aldı. Merak ettiğimiz konu hakkında araştırma yapmak, dil öğrenmek, hobi edinmek, seyahat videoları izlemek, yemek tarifleri denemek vb. pek çok ihtiyacımıza artık dijitalde çözüm ve cevap bulabiliyoruz. Gün geçtikçe hayatımıza bir adım daha yaklaşan teknolojik ilerlemeler, bizleri sanat ve sanatın sunum şeklinde de yeni bakış açısı ve yöntemlere yönlendirdi. Sanat, içimizdeki bilge ruh ve seziş gücü ile varlığımız arasında kurduğumuz irtibatta gizlidir. Bu bağdan ortaya çıkan estetik haz ise, insanlarda yalın bir şekilde değil çok katmanlı olarak varlık bulur. Peki, duyularımıza sınırlar çizen dijital bir ortamda, klasik sergi algısıyla, sanat ve estetik yönüyle insanı cezbeden müzeler varlığını nasıl kabul ettirir? Sanal müze veya e-müze kavramı, 1990’lı yılların başında ortaya çıkmış bir çalışmadır. Teknoloji ve medya olanaklarından yararlanılarak fiziksel bir mekâna ihtiyaç duymayan bu yeni e-müze anlayışıyla, dileyen herkes oturduğu yerden 7/24 merak ettiği, ilgi duyduğu müzeyi ziyaret edebilir.
Sanal müzelerde gerçeklik hissini artırmak için perspektiften faydalanılmakta ve panoramik görüntüleme yöntemleri tercih edilmektedir. Ziyaretçi, seçilen görsel üzerinde, bilgisayar veya telefon/tabletinden fare (Mouse), tuşlar ve dokunma yardımıyla sergi alanını gezmekte ve kontrol etmektedir. Dijital müzelerin varlığı teknolojik gelişmelerle başlamış olsa dahi
popülerliği ve ihtiyaç hâline gelişi, salgının (pandemi) sosyal hayatı kısıtlayan etkileriyle artış gösterdi. Acil bir durum olmadıkça evden dışarı çıkmamaya çalışan, kalabalıkları ve sokakları terk edip evlerine kapanan, bir süre sonra evde canı sıkılan insanlık, günlük alışkanlıklarını farklı şartlar altında yeni projeler tasarlayarak devam ettirmeye çalıştı. Virüsün yayılmasını önlemek amaçlı konserler, maçlar, turnuvalar ve diğer pek çok sosyal ve sanatsal aktivite de pandemide sekteye uğradı. Dolayısıyla dünyanın en önemli müzeleri de bu süreçte kapandı. Değişime karşı katı duvarlar örmeden akışta kendini geliştiren çalışmalar ise ön plana çıktı. İnsanlar, oturdukları yerden kalkmadan, riske girmeden dünyanın en iyi müzelerini, uygulama indirerek ya da masaüstü bilgisayardan online bir şekilde dolaşma ve kültürel hazinesini, ufkunu genişletme fırsatını buldu. Kullanıcılar, sanal müzeler sayesinde kıymetli sanat eserlerini çevrim içi ve yüksek çözünürlükte, detaylı olarak keşfetme ve görüntüleme fırsatı buluyorlar. Sanal müzeler türlerine göre “broşür sanal müzeler”, “içeriksel sanal müzeler”, “eğitsel sanal müzeler” ve “sanal müzeler” olarak gruplandırılabilir. Bu gruplamalar, içeriğin gösteriminde kullanılan yol ve yöntemleri inceleme açısından fikir edinmemizi sağlar. Müzelerin dijital ortamdaki sunum şekli de, müzenin gerçek dünyadaki işlev ve türüne göre çeşitlilik gösterebilir. Sanal müzeler aynı zamanda gerçek müzelere erişemeyen, kültürel gelişim imkânı açısından dezavantajlı bireylerin de faydalanabilecekleri eğlenceli ve eğitici uygulamalardır. Sanal müzeler sayesinde kültürel birikim ve sanat; öğrenciler, sanatçılar, tasarımcılar ve mühendislere daha rahat ulaşabilir hâle gelmiştir. Sanal müzeler, çocuklar ve öğrencilerde, dijital gezinti esnasında gördükleri ufuk açıcı tasarımlar ya da tarihî ve değerli emanetler sayesinde araştırmaya yönelik bir istek de uyandırabilmektedir. Sanat ve kültür faaliyetleri açısından kısıtlı il ve okullarda görevli, fakat öğrencilerini farklı yöntemlerle eğitme isteği duyan yenilikçi öğretmenlerin dijital müzelere yönelik kullanım ve ilgisinin arttığı, yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur.
Son otuz yıl içerisinde hızla gelişen bilgisayar teknolojileri, artan sanal gerçeklik ve metaverse çalışmalarıyla müzecilik anlayışında devrim yaratacak yeni teknolojiler, sanal bilgi sergileri üzerinde etkili olmuştur. Türkiye aynı zamanda, dünyada sanal müze çalışmalarının öncülerindendir. 1990’da Topkapı Sarayı’ndaki bazı koleksiyonların CD ortamına aktarılmasıyla oluşturulan “Topkapı Saray Müzesi”, Türkiye’de sanal müzeciliğin ilk örneklerindendir. Geleneksel anlamda oluşturulan nesne-madde koleksiyonlarının yanı sıra e-müzeler, dijital teknolojik devrim ve inovasyonla bilgiyi farklı bir boyutta kümülatif olarak birleştirerek ziyaretçiye sunar. Sanal müze siteleri, ekran ve insan arasındaki algısal alışverişi zenginleştirmek amacıyla seslerden ve tasarım boyutlarından yararlanır. Kişiyi âdeta müzenin içerisinde geziyor gibi hissettiren arka plan sesleri, ışık ve gölge oyunlarıyla derinliği artırır, detaylı bilgi aktarımı yapan yazı metinleri ve dezavantajlı bireylere yönelik sesli rehberlik hizmetleriyle de bireye eğitim ve fayda sunmaktadır.
Dijital müze ziyaretleri, klasik müze ziyaretlerinde karşılaşabileceğimiz insan kalabalığından, gürültülerden veya seyahat esnasındaki yorgunluktan kaynaklanabilecek fiziksel faktörlü dikkat dağınıklığı problemlerini en aza indiriyor ve bilgiye daha iyi odaklanma imkânı sunuyor. İçerisinde çok geniş dünyaları barındıran ve teknolojiyle insanın dostluğunun güzel bir parçası olan sanal müzelerin hâlen hak ettiği ilgi ve değeri görmediğini, yeterince yaygınlaşmadığını düşünüyorum. Gelecekte bu sanal sergi alanları, hayatımızda çok daha geniş yere sahip olacak. Farklı bir açıdan baktığımızda sosyal medya sayesinde insanlar, hayatlarını ve sanatlarını bir müze gibi en güzel açılarıyla sergilemeye başladı. Tüm yaşamı boyunca içerik üreten ve iletişim araçlarıyla özenli hatta sistematik bir şekilde bu kanallara veri yükleyen bireylerin sosyal medya hesapları, gelecek nesillere yönelik tarihî bir kaynak olma dışında aynı zamanda canlı, yaşamış ve ölmüş insan müzeleri olarak bir varlık bulabilir.
Sonuç olarak, postmodern müzecilik anlayışıyla birlikte değişen sergileme çalışmaları dikkate alındığında internet bağlantısının olduğu her yerden, farklı ülkelerin tarihi ve sanatsal belleğini içeren sanal müzelerle ücretsiz kültürel etkileşim gerçekleştirilebilir. Sanal müzeler yeni bir hafıza tahayyülünün ürünüdür. Beş duyumuzun ötesinde bir mekân ve arşiv kullanımıyla, kültürlerarası iletişime ve yapılan çalışmalar arasındaki etkileşime yeni bir boyut kazandırır. Limitsiz bilgi ve imge kaynaklarıyla sanal müzeler, öğrenmenin de sınırsız olduğunu vurgular.
Bu sene, Bursa, 2022 Türk Dünyası Kültür Başkenti unvanı aldı. Şehrin tarihî geçmişi, kültürel zenginliği ve içinde yetiştirdiği önemli şahsiyetleriyle başlı başına insana ilham veriyor oluşu, onun her açıdan bir kültür başkenti oluşunu destekler nitelikte. Böylesine hazineleri içerisinde barındıran Ulu Şehir, bünyesinde bulunan önemli müzelerini sanal ortama taşıma konusunda da oldukça başarılı olmuştur. Müzelerini dijital platforma taşıyan Bursa Büyükşehir Belediyesi; müze kapısının açılış sesi, mekânlara uygun olarak değişen arka plan fon müzikleri ve detaylı açıklamaları ile projede en ince detayları düşünmüş.
2022 Yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti Bursa’nın, Panaromik Sanal Turu’nda gezebileceğiniz müzeleri: Kent Müzesi, Hünkâr Köşkü Müzesi, Göç Tarihi Müzesi, Tekstil Sanayi Müzesi, Vakıf Kültürü Müzesi, Enerji Müzesi, Kur’an Müzesi, Arkeopark, Karagöz Müzesi ve Yaşam Kültürü Müzesi’dir.
QR kodu tarayarak hemen siz de erişebilirsiniz.
Muradiye Kuran ve El Yazmaları Müzesi
Proje kapsamında yer alan önemli müzelerden birisi olan ve yazımda tanıtmak istediğim Muradiye Kur’an ve El Yazmaları Müzesi, Sultan II. Murad tarafından 15. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Muradiye Camii ile beraber düzenlenen 1430 tarihli vakfiyesi, bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde yer almaktadır. Muradiye Külliyesi’ni oluşturan yapılar topluluğunun önemli bir parçası olan medrese, Türk-İslam coğrafyasının önemli eğitim kurumlarından birisi olarak bilinmektedir. Medresede, yüzyıllar boyunca birçok ilim adamı ders vermiş ve yetişmiştir. Muradiye Medresesi; revaklı, açık avlulu ve tek eyvanlı Osmanlı erken dönem medrese plan tipine sahip olup, kare bir avlu etrafında sıralanmış, on dört öğrenci hücresi, iki ara ve bir büyük eyvandan oluşmaktadır. Avlunun ortasında, mermerden sekizgen bir havuz bulunmaktadır. Yapı, 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası olarak ilan edilen alan içerisinde yer almaktadır. Muradiye Medresesi, restorasyon sonrasında yeniden işlevlendirilerek 2018 yılında müze olarak hizmete geçmiştir.
Müze; Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) ve Son Kitap Kur’an-ı Kerim, Asr-ı Saadet’te İslam Yazısı, Dört Halife Devri ve Kur’an-ı Kerim, Güzelin Harf ile Tarifi; Hüsn-i Hat, Cilt, Kâğıt, Yazı ve Mürekkep, Ebru, Tezhip, Minyatür, Emevîler Devrinde İslam Yazısı, Kuran-ı Kerim’in Harekelenmesi ve Noktalanması, Abbasiler Devrinde İslam Yazısı, Aklam-ı Sitte’nin Doğuşu, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devrinde İslam Yazısı, Diğer İslam Ülkelerinde Hat Yazısının Gelişimi, Erken Osmanlı Devri Yazı Sanatı, Klasik Osmanlı Devri Yazı Sanatı, Osmanlı Yazı Sanatının İki Büyük İsmi: Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Geç Osmanlı Devri Yazı Sanatı, Bursa’da Hat ve Hattatlar, Bursa Ulucami ve Hatları, Sûfî; Aşk-ı İlahi, Sabır ve Estetik konularını içermektedir. Müze, yazının ortaya çıkışı, güzeller güzeli Kur’an ile buluşması, yazı ve kâğıt sanatının inceliklerini kronolojik bir süreç içinde gruplandırarak medresenin odacıklarında sırayla anlatmıştır. Sanal müze sayesinde konu ile alakalı detaylı bilgilere ve görsellere internet aracılığıyla ulaşabilmekteyiz.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın https://sanalmuze.gov.tr/ adresli sitesi üzerinde, ülkemizdeki diğer sanal müzelere ulaşım sağlayabiliriz. Aynı zamanda ulaşabileceğimiz bazı diğer önemli yerli ve uluslararası sanal müzelere de yine internet aracılığıyla ulaşım sağlayabiliriz.