Kırım’ın Dünü, Bugünü ve Yarını
Kırım Adı
Adını, Altın Orda Devleti’nin Kırım eyaleti başkenti olarak orijinal hâliyle Qırım (bugünkü Eski Kırım) şehrinden alır. Qırım, Kırım Tatarcası ile “tepem” anlamına gelir. Ancak, Qırım kelimesinin etimolojik olarak diğer sürümleri de bulunmaktadır.
Coğrafya ve İklim
Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde Azak Denizi’nin güneyinde bir yarımadadır. Kerç Yarımadası ile doğuya doğru uzanır. Kuzeye doğru çorak bozkırlar, hafif engebeler ile 1000-1500 metreye doğru yükselir. Dikenli fundalıkları, koyun, keçi üretimiyle Akdeniz’i andırır. Güney yamaçları sert eğimlerle, kayalık körfezlere iner. Kuzey rüzgârlarına kapalı olan bu alanda Akdeniz iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık Yalta’da 13 °C’dir ve yılın ancak 70 günü yağmurludur; fakat kışları oldukça serttir. Yağışlar, kış ve sonbahar mevsiminde olur. Eskiden Ukrayna topraklarına Perekop Yarımadası ile bağlanmakta olup yapılan kanalla, Ukrayna ile fiziki bir bağlantısı kalmamıştır.
Tarihi
430’lu yıllardan sonra, Attila’nın amcası Aybars’ın hâkimiyetine giren Alanların, daha 3. asırda kurulan Sudak (Soğdak) Aradav’da (sonraları Feodosya, Kaffa ve Kefe adlarını aldı) şehirlerini almasıyla Kırım Yarımadası’nın Türk tarihi ile ilgisi başlamıştır. Hun Türk İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra Kuban, Azak ve Don Nehri ağızlarında çeşitli Türk boyları ve bunlar arasında Bulgar Türkleri oturmaktaydı. 6. asrın son yarısında Avarlar ve diğer Türk boylarının akınları olmuştur.
Kersones, Sudak ve Kerç, bunlara karşı Bizans’ın dayanak noktaları idi. 7. asırda Kırım’ın bozkırları Hazar Türklerinin idaresine geçti. Bunlar Kırım’ı, Göktürklerde olduğu gibi Tudun veya Todun unvanlı valilerle yönetiyorlardı. Kırım, daha sonra 8. yüzyılda Hazarların bir vilayeti oldu. Hazarların yıkılışından sonra da Kırım, Hazarya veya Gazarya adında küçük bir devlet olarak kalmış, 10. yüzyılda Azak Denizi ile birlikte Karadeniz’e de Hazar Denizi denilmiştir. 1083’te bu küçük Türk devleti hâlâ yaşıyordu. Selçuklu Emîri Hüsameddin Çoban, 1221’de Kırım seferinde, bu Hazar bölgesinde, Sudak çevresinde Kıpçaklar ve onların müttefiki Ruslarla savaşmıştır. Hazarlardan sonra Peçenekler, daha sonra da Kıpçaklar komşu bozkırları ve Kırım’ı alarak buraya yerleştiler. Kültürlerini bugün de koruyan Karaim Türkleri Hazarlardan gelmekte olup 11. yüzyılda Türkçe Tevratların varlığına rastlanılmaktadır.
1227’de Cengiz Han’ın ölümünden sonra kurulan Moğol Hakanlığı zamanında, Cengiz’in büyük oğlu Cuci’nin oğlu Batu Han, 1227 – 1256 yıllarında büyük bir ordu ile Doğu Avrupa’yı alıp Altın Orda Devleti’ni kurmuştur. 1241’de Batu Han, İdil Nehri’nin aşağı yatağında ve kıyısında kurduğu Orda (karargâh), Saray (Volga’daki Eski Saray) adını alarak kısa zamanda en önemli siyasi ve ticari merkez oldu. Şeklen Karakurum’a bağlı olarak Batu Han’ın hâkimiyeti 1256’dan ölümüne kadar sürmüştür. Bundan sonra gelen küçük kardeşi Berke Han’ın (1256-1266) Müslümanlığı kabul etmesiyle, ülkede İslam yayılmaya başlamıştır. Berke Han zamanında Altın Orda en parlak devrini yaşamıştır. Batu Han’ın kurduğu Saray şehrine “Taht İli” denirdi. Bu şehir, Berke Han zamanında daha elverişli bir yere nakledilerek Yeni Saray veya Saray Berke adını aldı. 1320’den sonra Özbek Han zamanında (1313-1340) İslam dini bölgede büsbütün kuvvetlendi.
1239’lu yıllarda Altın Orda (Kıpçak Hanlığı) zamanında kıyılar dışında bütün Kırım Yarımadası bir Türk ülkesi hâlinde idi. Kuzeyde Hazarlar ve Kıpçaklar zamanında Kırım limanları, iç muhtariyetlerini korumak şartıyla yüzyıllar boyu Bizans’a bağlı kaldılar. Fakat Karadeniz ticareti Venediklilerin daha sonra 1261’de Mihail Paleologos’a yardımlarına karşılık Cenevizlilerin eline geçti. 1266’da Altın Orda Hanı Mengü Timur’dan ticaret için Kefe’de yerleşme müsaadesi aldı ve sahillerde başka koloniler kurdular. 1381’de de bir anlaşma ile buralardaki hâkimiyetlerini Altın Orda Devleti’ne tasdik ettirdiler. İç tarafta Eski Kırım veya Salgat (Solhat), Altın Orda genel valilerinin oturduğu yer olup, Kefe’den sonra yarımadanın en önemli ticaret merkezi idi. Kefe’de ise Han adına Müslümanların işine bakan bir Bas-kak ile bir Tamgacı (gümrükçü) bulunuyordu. Kırım Yarımadası’nın yalı boyu bölgesi tamamıyla Ceneviz kolonisi olmakla beraber, 1475’te Osmanlı hâkimiyetine geçinceye kadar Türk Hazarların bir hatırası olarak Hazariye (veya Gazariya) adını korumuştur.
ve 14. yüzyıllarında Altın Orda Devleti; siyasi, iktisadi ve kültür bakımından Türk dünyasının önemli bir ülkesi idi. Özbek Han’ın hanımlarından biri, Andronikos Paleologos’un kızı idi. Böylece Bizansla daha sonra Memlûkler, Osmanlılar, Litvanya ve Lehistan devletleriyle yakın münasebet kurmuşlardır. Ayrıca Yıldırım Bayezid ve Toktamış arasında Emir Timur’a karşı durabilmek için yakın bir dostluk vardı. Toktamış (1376-1396), Altın Orda’nın son büyük hakanı olmuş, Timur tarafından Saray şehri yıkılıp ahalisi kılıçtan geçirilmiştir. 1502’de bu devlet son bulmuş, mirasından Kırım, Kazan, Sibir, Astarhan hanlıkları ve Nogay Mirzalığı doğmuştur.
Don – Dinyeper arasında uzanan Kırım Hanlığı’nın kurucusu Hacı Giray’dır ve kendi adını taşıyan en eski tarihli sikkesi 845 (1442) yılından kalmadır. 1454’ten itibaren Bahçe Saray, Kırım Hanlığı’nın merkezi konumunda olmuştur. 1466’da Hacı Giray ölünce oğulları, taht kavgası ve karışıklık çıkarmışlardır. Bir taraftan da bölgede var olan Ceneviz tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istenmiş ve Fatih Sultan Mehmet 1475’te Gedik Ahmet Paşa’yı kuvvetli bir donanma ile gönderip Kefe’yi ve Kırım sahillerindeki Cenevizlilere ait bütün limanları fethetmiştir. Cenevizliler tarafından hapse atılan Mengli Giray kurtarılıp hanlığa getirilerek Osmanlı sultanına tâbi olmayı kabul etmiştir. Mengli Giray ile yerleşen Kırım Hanlığı, ilk defa 1484’te Sultan II. Bayezid’in Akkirman seferine katılarak iş birliği yapmıştır. Yavuz Sultan Selim’e kızını vermiş olan Mengli Giray, ona askerî destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. Bu tarihten sonra Kırım’da hanlar, Osmanlı sultanının özel fermanları ile tasdik oluna gelmiştir. Fakat Rusya kuvvetlenince, 300 yıl boyunca kendi hanları idaresinde ve Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Kırım Hanlığı, büyük tehdit altına girmiştir. 1736’da Ruslar, Kırım yarımadasına girerek Bahçe Saray’da iki bin evi ve Han Sarayı’nı yakmış, Selim Giray’ın kurduğu zengin kitaplık mahvolmuş, Kalgayların merkezi Akmescit de yakılmıştır.
Bundan sonra Şahin Giray ihanetle Rusya’ya kaçıp onlara sığındığından 1774’te Kaynarca Antlaşması ile Rusya, Kırım’ın istiklalini ve tarafsızlığını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdikten sonra 1783’te de Kırım’ı kesinlikle ilhak etmiştir. 1917’de Kırım Türkleri bağımsızlıklarını ilan edip devlet kurdularsa da 1920 sonlarında ihtilal kuvvetleri gelince durum değişmiş, ilk dünya savaşından sonra 19 Ekim 1921’de muhtar Sovyet Cumhuriyetleri arasına katılmıştır. Son dünya savaşında bazı Kırımlıların Alman kuvvetlerine katıldığı ileri sürülerek bütün Kırım halkı önce Sibirya’ya, sonra Orta Asya steplerine sürgün edilmiştir.
Etnik Gruplar
Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Rus olmakla birlikte, ülkede Ukraynalılar ve Kırım Tatarları oldukça büyük nüfusa sahiptir. Ruslar: %58,32, Ukraynalılar: %24,32, Kırım Tatarları: %12,1, Beyaz Ruslar: %1,44, diğer Tatarlar: %0,54, Ermeniler: %0,43 ve Yahudiler: %0,22. Diğer azınlık grupları: Polonyalılar, Moldovalılar, Azeriler, Özbekler, Koreliler, Yunanlar ve Karadeniz Almanları, Çuvaşlar, Romanlar, Bulgarlar ve Gürcülerdir.
Dilleri
Devletin resmî dili Ukrayna dilidir. Ancak devlet işlemleri sıklıkla Rusça ile yürütülmektedir. Eğitim ve devlet işlerindeki Ukraynacalaştırma girişimi fazla başarılı olamamıştır. Geniş ölçüde konuşulan diğer dil de Kırım Tatarcasıdır. Nüfus sayımına göre, Kırım sakinlerinin ana dilleri: %77 Rusça, %11,4 Kırım Tatarcası ve %10,1 Ukraynacadır.
İsmail Bey Gaspıralı
Kırım Tatarlarını içinde bulundukları bu inkıraz sürecinden çıkaracak ve bir millî uyanış dönemini başlatacak kişi, büyük fikir adamı ve reformcu İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914) olmuştur. Gaspıralı, vatandaşları olan Kırım Tatarları arasında hemen hiç rastlanmayan bir şekilde genç yaşında çok farklı eğitim ve tecrübelere sahip olma imkânını bulabilmiş, dış dünyayı tanıyabilmiş ve bütün bunlar onun toplumunun içinde bulunduğu durumu çok iyi idrak edebilmesini sağlamıştı. Büyük çoğunluğu itibarıyla kendi kabuğuna kapanmış olan Kırım Tatar toplumunun aksine Gaspıralı, maceralı bir hayatla hem Kırım’daki Müslüman mekteplerinde hem Moskova ve Voronej’deki Rus okullarında okumuş, Osmanlı Devleti’nde ve Avrupa’da bulunmuş, Batı’yı ve Doğu’yu geniş bir perspektifle tetkik edebilmişti.
Gaspıralı’nın bütün millî fikirlerini ve reform programını tanıtmak ve yaymak yolundaki en önemli aracı 1883’te Bahçesaray’da yayınlamaya başladığı Tercüman gazetesiydi. Kırım Tatarları arasında yayınlanan ilk, bütün Rusya Türkleri (veya Müslümanları) arasında yayınlanan da üçüncü gazete olan Tercüman, Gaspıralı’nın idealindeki ortak edebî Türkçe’nin örneği olmak üzere sadeleştirilmiş Osmanlı Türkçesinde çıkıyordu. Gaspıralı, “Usûl-i Cedid” mekteplerinin ilk örneğini de 1884’te yine Bahçesaray’da açtı.
Önce 1905 Rus İnkılabı ve bilahare de 1908 Osmanlı Meşrutiyet İnkılabı ile birlikte Kırım Tatarları ve Türkiye arasındaki ilişkiler büyük bir ivme kazandı. Kırım Tatarlarının büyük ihtiyaç duyduğu eğitim kadroları, Türkiye’den gelen (çoğu Kırım Tatar asıllı) muallimlerle karşılanırken, pek çok Kırım Tatar genci de okumaya İstanbul’a geldiler. Bunlardan büyük rahatsızlık duyan Çarlık rejiminin engelleme çabalarına rağmen, bu gelişmelerin çok önemli kalıcı tesirleri oldu. Bir neslin Kırım Tatar aydınları, Türkiye’de o zaman yürürlükte olan fikirlerden kuvvetle ilham almış olarak fevkalâde istiklalci, hürriyetçi ve milliyetçi olarak yetişti. Bu kadrolar, İstanbul’da ve Kırım’da yeraltı teşkilatları kurarak yaygın bir faaliyet içine girdiler.
Noman Çelebi Cihan
1917 Mart’ında Çarlık rejiminin çöküşü ve Rusya’nın ihtilale ve kargaşaya sürüklenmesi ile birlikte bu yeraltı teşkilatları su yüzüne çıktılar. 1917 Nisan’ında Kırım Müslümanları Kongresi’ni gerçekleştirerek, teşkil edilen Merkezî İcra Komitesi ile Kırım’ın Müslüman işlerini kontrol altına aldılar. Rusya’nın içine düştüğü anarşik ortamın giderek tam bir kaosa dönüşmesinden istifade ederek, önce muhtariyete ve sonra da istiklale giden yolda hızla mesafe kaydettiler.
Esasen bundan bir süre önce Kırım Müslümanları Merkezî İcra Komitesi, Kırım Tatarlarının kendi kaderlerini belirleyebilmeleri için millî parlamentonun yani Kurultay’ın toplanması kararını almıştı. Kasım 1917 başlarında yapılan (İslam âlemindeki bu tarz ilk tatbikatı teşkil eden gizli oy, açık tasnif yoluyla) ve kadın-erkek bütün Kırım Tatarlarının seçme ve seçilme haklarını haiz oldukları seçimlerle Kırım Tatar Millî Kurultayı toplandı. Kurultay, genç milliyetçi lider Noman Çelebi Cihan başkanlığında bir hükûmet teşkil ettikten sonra 26 Aralık 1917’de kabul ettiği Kanun-u Esasî ile “Kırım Demokratik Cumhuriyeti” esasını kabul etti. Aynı zamanda askerî güce de sahip olan Kırım Tatar Millî Hükûmeti, Akyar (Sevastopol) hariç yarımadanın her yerinde kontrolü ele geçirmeyi başardı. Ancak Rus Karadeniz Filosu’nun ana üssü olan Akyar’da, duruma hâkim olan ve Bolşevik sempatizanı Bahriyeliler en büyük tehdidi oluşturmaktaydı. Nitekim Ocak 1918’in ikinci yarısında millî kuvvetlerle Bolşevik Bahriyeliler arasında çıkan savaşta, millî kuvvetleri mağlûp eden Bolşevikler yarımadayı ele geçirerek, Kırım Tatarlarına karşı dehşetli bir katliama giriştiler.
18 Mayıs 1944 Sürgünü
Kırım Tatarları için felaket, Stalin tarafından 11 Mayıs 1944’te imzalanan ve Kırım Tatarlarının son ferdine kadar Kırım’dan sürülmesini emreden karardan sonra gerçekleşti. Bu kararın icrası NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) birlikleri tarafından 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece, Kırım’ın her yerinde aynı anda yerine getirildi. Gece, NKVD askerleri tarafından yataklarından kaldırılan Kırım Tatarlarına, hazırlanmaları için yalnızca 15-20 dakika zaman ve ancak ellerinde taşıyabilecekleri kadar eşya almalarına izin verilerek hayvan vagonlarına yüklendiler. Pek çoğunda oturmaya yer kalmayacak derecede insanla doldurulan vagonlar dışarıdan mühürlendiler ve en az üç-dört hafta sürecek olan yolculuğa çıkarıldılar. Günlerce yiyecek ve su verilmeyen, cesetlerin dışarı çıkarılmasına müsaade edilmeyen ve hiçbir tıbbi yardımın söz konusu olmadığı bu ölüm yolculuğu sırasında açlık, susuzluk, hastalık, bitkinlik ve havasızlıktan on binlerce insan hayatını kaybetti. Sürgünden hiçbir Kırım Tatarı istisna edilmedi. Dağlardan inen Kırım Tatar Sovyet partizanları ve Kızıl Ordu askerleri ile her rütbedeki Komünist Partisi mensupları sürülenler arasındaydı. Kızıl Ordu saflarında cephede bulunan Kırım Tatar askerleri ise her şeyden habersiz savaşmaya devam edecekler, savaş biter bitmez de (en yüksek Sovyet madalyası olan “Sovyetler Birliği Kahramanı” madalyasını alanlar dâhil) sürgün yerlerine gönderileceklerdi.
Kırım Tatarlarını taşıyan vagonların hemen tamamı Orta Asya (özellikle Özbekistan), Urallar ve Sibirya’da boşaltıldılar. Sürgün yerlerinde asgari yaşama ve barınma imkânları mevcut değildi. Ağır çalışma şartlarında ve her türlü temel ihtiyaçtan mahrum olarak bir çeşit toplama kampı rejimi içinde yaşamaları gerekiyordu. “Özel İskân” rejimi denilen bu rejim içinde her Kırım Tatarının gece, kumandanlığa yoklama vermesi gerektiği gibi bulunulan mahalden beş kilometreden fazla uzaklaşması da kesinlikle yasaktı. Bu durumda her bir ferdi ayrı vagonlarda başka yerlere sürülmüş olan aileler, birbirlerinden tamamen kopuk olarak en az on iki yıl geçirmek durumunda kaldılar. Sürgün yolculuğu esnasında ve buna müteakip ilk birkaç yıl içinde sefalet şartları altında hayatını kaybeden Kırım Tatarlarının sayısına dair sürülenlerin verdikleri ile son yıllarda açıklanan çeşitli resmî Sovyet rakamları arasında büyük farklar vardır. Buna rağmen toplam insan kaybının 100.000 kişiden az olmadığı ve 18 Mayıs 1944’te sürülenlerin yarısına yakınının hayatını kaybettiği genel olarak kabul edilmektedir.
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu
1988’den itibaren Kırım Tatarları büyük dalgalar hâlinde Kırım’a dönmeye başladılar. Dönenler yine mahallî idarenin engelleriyle karşılaşmalarına rağmen toprak işgal ederek, derhal derme-çatma evler kurmaya giriştiler. Bu evler milisler tarafından defalarca yıkıldı ve sayısız çatışmalar vuku bulduysa da, artık Kırım Tatarları kesinlikle Kırım’dan çıkmıyorlardı. 1989 Nisan ayına kadar Kırım’a dönen Kırım Tatarlarının sayısı 40.000’e ulaştı. Kırım Tatar Millî Hareketi de yeni şartlara uygun bir teşkilatlanmaya girişti. Millî Hareket’in 29 Nisan 1989’da Özbekistan’ın Yengiyul şehrinde düzenlenen genel kongresinde, münferit teşebbüs grupları şeklinden çıkılarak merkezî bir teşkilat hâline gelinmesi kararı alındı. Böylece “Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı (KTMHT)” resmen teşekkül ederek, başkanlığına da Millî Hareket’in tanınmış liderlerinden ve Sovyet rejimi tarafından yedi kere mahkûm edilerek 14 yılını hapiste ve çalışma kamplarında geçirmiş olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu getirildi. Bundan böyle Kırım’a dönmüş ve dönmekte olan Kırım Tatarlarının bu cereyanı tamamen KTMHT tarafından yönlendirilecek ve idare edilecekti. Millî Hareket’in asli faaliyet sahası ve idari merkezi de artık sürgün bölgelerinden Kırım’a taşınmaktaydı.
Mevcut bütün güçlüklere rağmen, Kırım’a dönen Kırım Tatarları bir taraftan evlerini kurmaya çalışırken, diğer taraftan da millî, dinî ve kültürel müesseselerini kurmaya başladılar. Bunun en önemlisi, yeni bir idarî yapı altına giren yarımadada, Kırım Tatarlarının hukukunu korumak için Kırım Tatar Millî Parlamentosu olan Kurultay’ın toplanmasıydı. KTMHT’nin öncülüğüyle Kırım’daki ve sürgün bölgelerindeki Kırım Tatarları arasında yapılan seçimler sonucunda 26 Haziran 1991’de Kırım Tatar Millî Kurultayı Akmescit’te toplandı. Kurultay, mevcut Rus çoğunluk tarafından bir emrivaki ile kurulan Kırım MSSC’nin bu şeklini tanımayı reddederek, yayınladığı “Kırım Tatarlarının Egemenlik Bildirisi”nde, Kırım’ın statüsünün ancak Kırım Tatarlarının kendi kaderlerini tayin hakkına uygun olarak belirlenebileceğini ilan etti. Kurultay’ın iki yılda bir toplanacak olan genel birleşimleri arasında Kurultay yetkilerini kullanmak üzere 33 kişilik “Kırım Tatar Millî Meclisi”nin üyeleri de yine bu birleşimde seçildi. Yapılan seçim sonucunda “Kırım Tatar Millî Meclisi” başkanlığına Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu getirildi. Kırım MSSC idaresi, Kurultay’ı ve Millî Meclis’i tanımadıysa da, varlığını engellemeye de muktedir değildi. Kırım Tatar Millî Meclisi kısa süre içinde Kırım’ın her yerinde mahallî teşkilatlarını kurmayı tamamladı.
Ukrayna Parlamentosu, yıllardır bir türlü yurttaşlık verilmeyen yaklaşık 100.000 Kırım Tatarı’nın da 29 Mart 1998’de yapılacak Ukrayna ve Kırım seçimlerinde oy kullanmalarına imkân vermedi. Bu durumda Kırım Tatarlarının, yarımada nüfusu içindeki oranlarının çok altında bir sayıda dahi olsa Yüksek Sovyet’e milletvekili sokabilmeleri fiilen imkânsız hâle geldi. Böylece, yeni seçimlerle belirlenen Kırım Muhtar Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti, Kırım Tatar temsilcileri olmadan toplandı ki, bu şekilde Kırım Tatarları, Kırım siyasetinden tekrar dışlanmış oldular. Yegâne teselli olarak, milliyetçi-demokratik Ukrayna Halk Hareketi (Ruh) Partisi’nden merkezden aday gösterilen Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile yardımcısı Refat Çubar, Ukrayna Yüksek Radası’na (parlamentosuna) girebildiler.
26 Şubat 2015 Rus İşgali
26 Şubat tarihinden sonra yarımadadaki Rus askerî hareketlenmesine karşı, Ukrayna’ya bağlı Kırım Parlamentosu’nda gayrimeşru referandum kararı alma girişimleri ve bunun engellenmesi çabası vardı. Ancak bu engellemeden sonra Rusya’nın, Sivastopol Askerî Üssü’nden askerlerini çıkarması yarımadada gerginliği artırdı. Çeçen Kadirov’un askerleri, tüm yarımadada, Kırım Tatarlarının işgali engelleme girişimlerine karşı Çeçenistan’dan getirtilerek konuşlandırıldı. Ukrayna ordusunu parçalama ve ordu mallarına el koyma girişimleri arttı. Kırım’daki Ruslar ve Rusya yanlıları gösteriler yaparak Rusya’ya bağlanmak isteklerini belittiler.
Halkın Rus işgaline alıştırılması ve Rus propagandasının uygulanması sonucunda Rusya tarafından Kırım’daki Ruslara Ukrayna’da aşırı sağcıların hâkimiyet kurduğu algısı oluşturuldu. İllegal hükûmetin düzenlediği sözde referandumla Kırım, Rusya’ya bağlandı. Referandumda o kadar çok hileler yapıldı ki; ölülere referandumda oy kullandırılması, oy sandıklarının ev ev dolaştırılması, sandığa oy atmaya gidenlerin, kendilerinin yerine başkalarının çoktan oy atmış olduğunu görmesi bunlardan bazılarıdır.
İşgal Sonrası Kırım Tatarlarının Durumu
Kayıplar ve şehitlerimiz, Milli Meclis’imizin kapatılması, liderlere getirilen giriş yasakları, para cezaları, yüzlerce eve baskın, vatandaşlık baskısı, sürgün tehditleri, Ukrayna’ya göç (şu an 35.000), yaklaşık 3.000 kitabın yasaklanması bunlardan bazılarıdır.
Dünya Kırım Tatar Kongresi
1-2 Ağustos 2015 tarihinde Ankara’da toplanan Dünya Kırım Tatar Kongresi, 14 ülkeden 180 sivil toplum kuruluşu, 400’e yakın delege ve sadece davetlilerin oluşturduğu 700 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Alınan kararlar çerçevesinde 21 kişilik yönetim kurulu ve 5 kişilik denetim kurulu oluşturulmuştur. Refat Çubar, oy birliği ile Kongre Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilmiştir.
Yönetim Kurulu’nun aldığı karar gereği; dünyadaki Kırım Tatarlarının tarihini, kültürel ve coğrafi haklarını korumak, Özerk Kırım Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamak, vatan Kırım’da ilelebet yaşamın gerçekleşmesine yönelik inancını vurgulamak, dünyada lobi faaliyetleri ile destek aramak için düzenli aralıklarla toplantılar yapılmaktadır. Bu meyanda, 2015 Ağustos’ta Romanya-Köstence, 2015 Kasım’da Ukrayna-Kiev, 2016’da Ukrayna-Çongar, 2016 Nisan’da Litvanya-Vilnius toplantıları gerçekleştirilmiştir. 2016 Temmuz ayında ise, Türkiye-Eskişehir ev sahipliği yapmıştır. 2017-2018 ve 2019 yıllarında Ukrayna-Kiev’de toplantılar gerçekleştirilmiştir. 2020 yılında başlayan küresel pandemi döneminde toplantılar çevrim içi olarak gerçekleştirilmiştir. 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın, Ukrayna’yı bütün olarak işgal girişimi başlamıştır. Dünya Kırım Tatar Kongresi; Kırım’da yaşayan Kırım Tatarlarının tutuklanması, hapse atılması, şehit edilmesi karşısında dünyaya onların sesi ve vicdanı olmaktadır. Yine Rusya’nın, Ukrayna’yı bütün olarak işgal girişimi başladığından beri Ukrayna ana karasındaki Kırım Tatarlarının insani ihtiyaçlarını karşılamak başta olmak üzere onların, vatanları Ukrayna’yı savunmalarında ve bu haklı mücadelenin dünya kamuoyuna duyurulmasında büyük çabalar ortaya koymuştur. Hain Rusya saldırılarından kaçarak Türkiye’ye sığınan çocuk, kadın ve yaşlıların yanında yer almaktadır. Ülkemizdeki tüm dernek ve üyelerimizi harekete geçirerek, kamu kurumları, yönetici ve çalışanları ile iş birliğini kesintisiz sürdürmektedir.
Dipnot:
1.Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Web Sitesi