Vefatının 61. Yılında Bir Söz Cambazı Peyami Safa
Şair Bir Ailenin Romancı Çocuğu
Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesinin ve edebiyatının köşe taşlarından biridir Peyami Safa. O, 2 Nisan 1899’da İstanbul’da, Gedikpaşa semtinde doğsa da, aile kökleri Trabzonludur. Oysa çoğu Trabzonlu, Türk edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinden biri olan Peyami Safa’nın özbeöz Trabzonlu olduğunu ne yazık ki bilmez.
Hayatın sürekli hırpalayıp bir elem abidesine döndürdüğü Peyami Safa’nın babası, Servet-i Fünûn şairlerinden, “Şair-i Mâderzad (anadan doğma şair)” diye bilinen İsmail Safa (1867-1901)’dır. Annesi Server Bedia Hanım’dır. Dedesi ise Mehmet Behçet (1828-1878) Efendi’dir. Peyami’nin babaannesi ise Ayşe Samiye Hanım’dır. Ona “Peyami” adını babası İsmail Safa gibi Servet-i Fünûncu olan şair Tevfik Fikret koymuştur.
Baba İsmail Safa, oğlu küçük Peyami henüz iki yaşındayken Sultan Abdülhamid Han aleyhinde çalıştığı gerekçesiyle gönderildiği Sivas’ta, sürgünde 34 yaşındayken ölmüştür. Bu yüzden körpe diyebileceğimiz Peyami ve abisi İlhami, babasız büyümek zorunda kalmışlardır. Bu yüzden de küçük Peyami, “Yetim-i Safa” olarak anılmıştır. Onu ve abisini, annesi ve ona yardım eden akrabaları büyütmüştür. Hayat mektebinden pekiyi ile mezun olan Peyami Safa, bu elemli günleri Şair Cahit Sıtkı Tarancı’ya şöyle anlatmıştır: “Benim şuurum bir facia atmosferi içinde doğdu. Ben iki yaşındayken babam ile kardeşim on ay içinde öldü. Böyle kısa bir fasıla ile hem kocasını hem çocuğunu kaybeden bir kadının hıçkırıkları arasında kendimi bulmaya başladım. Belki bütün kitaplarımı dolduran bir facia beklemek vehmi ve yaklaşan her ayak sesinde bir tehlike sezmek korkusu böyle bir başlangıcın neticesidir.”
Peyami Safa, henüz dokuz yaşındayken sağ kolunda kemik veremi hastalığı peyda olmuş, bu yüzden de ne yazık ki düzenli bir eğitim görememiştir. Vefa İdadisi’ndeki öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Bu eğitim ve öğretim boşluğunu doldurmak için büyük bir seferberlikle kendi kendini yetiştirmiştir. Öyle ki babasının yakın arkadaşlarından Abdullah Cevdet’in kendisine hediye ettiği Petit Larousse’u ezberleyerek başladığı Fransızcasını, Fransızca gramer kitabı yazabilecek kadar mükemmel derecede geliştirmiştir. Beş Hececiler olarak bilinen şairlerden Yusuf Ziya Ortaç, Peyami Safa için şu sözleri söylemiştir: “Türkiye’miz kendi kendisini yetiştirenlerin vatanıdır. Ama hiç kimse Peyami kadar kendisini yetiştirmemiş, yetiştirmekten de fazla; yaratmamıştır.”
Peyami Safa, babadan yoksun ailenin geçimini sağlamak için çocuk denecek yaşlarda çalışmaya başlamıştır. 1915 yılında açılan bir sınavı kazanarak Posta Telgraf Nezareti’nde memur olarak çalışmıştır. 1917-1918 yılları arasında da Rehber-i İttihat Mektebi’nde öğretmenlik yapmıştır. Bununla birlikte Düyûn-ı Umûmiyye’de de memur olarak çalışmıştır.
Peyami Safa evlendiğinde 38 yaşındaydı. Safa, amatör bir yazar olarak hikâyesini göstermek üzere kendisini ziyarete gelen Nebahat Hanım’la tanışmış ve evlenmiştir. Evlendikten bir süre sonra Nebahat Hanım’ın bedensel ve sinirsel hastalıkları ortaya çıkmıştır. Bu hastalıklar zaman içerisinde ilerlemiş ve yatalak hâlde yaşamak mecburiyetinde kalmıştır. Eşinin bu vahim durumu Peyami Safa’yı derinden etkilemiş, hayata bakışını değiştirmiştir.
Peyami Safa’nın Hikâyeciliği, Romancılığı ve Bilumum Yazarlığı
Edebiyatın hemen her dalında yetkin eserler veren Peyami Safa, yazmaya çok erken yaşlarda, henüz 11’inde hızlı bir şekilde başlamıştır. Öyle ki 13 yaşına geldiğinde “Eski Dost” adında bir roman denemesi bile vardı. O yaşlarda romanın yanı sıra şiirler de kaleme alıyordu. Şairlik onun soyunda (genlerinde) vardı. Zira babası İsmail Safa, dedesi Mehmet Behçet, amcaları Ahmet Vefa ve Ali Kâmi de şairdi. Onlara rağmen o, şiir türünde ısrar etmemiş; daha çok hikâye, roman, makale ve fıkra gibi farklı türlere yönelmiştir. Hayatı boyunca gazetecilik ve romancılığı aynı anda yürüten Peyami Safa, asıl şöhretini romancılıkla elde etmiştir. Onun romanları bugün de büyük bir ilgi ve takdirle okunmaktadır.
Birçok türde kalem oynatsa da biz Peyami Safa’yı daha çok romancı kimliğiyle biliriz. Diğer türlerde yazdıkları, onun romanlarının muhtevasını alabildiğine zenginleştirmiştir. O, tezli psikolojik roman türünün edebiyatımızdaki en büyük temsilcilerinden biridir.
Usta Yazar Peyami Safa, roman olarak “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Sözde Kızlar, Fatih-Harbiye, Yalnızız, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Bir Tereddüdün Romanı, Biz İnsanlar, Cumbadan Rumbaya, Cânân, Mahşer, Şimşek, Attila, Bir Akşamdı” adlı eserleri kaleme almıştır. O aynı zamanda “Server Bedi” takma adıyla çocuklara yönelik birçok roman yazmıştır. Bu ismi belli ki annesi Server Bedia’dan almıştır. Fakat bu romanlar edebî bir kaygıyla değil, para kazanmak için yazılmıştır. Zira yazar geçim sıkıntısı içerisindeydi. Sayıları 80’i bulan bu vasat eserler arasında, “Cumbadan Rumbaya” romanıyla, “Cingöz Recai” polisiye hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. “Selma ve Gölgesi” de bu alanda dikkate değer bir polisiye romandır. Öte yandan Peyami Safa, o meşhur “Cingöz Recai” tiplemesini Fransız Yazar Maurice Leblanc’ın Arsen Lüpen karakterinden etkilenerek oluşturmuştur.
Türk edebiyatının mistik yazarlarından biri olan Peyami Safa, romanlarında olaya değil psikolojik tahlillere ve ruh çözümlemelerine ağırlık vermiştir. Ruhu, manevi değerleri ve inancı ön planda tutmuştur. Kişileri kültürlerine, kişiliklerine ve yaşam tarzlarına uygun olarak konuşturmuştur. Türk edebiyatında psikolojik roman türünün ustalarındandır. Bilinç akışı ve iç konuşma gibi anlatım tekniklerinden faydalanmıştır. Romanları teknik bakımdan fevkalâde güçlüdür. Türkçeyi şanına layık ve etkili bir şekilde kullanan yazarın roman ve hikâyelerindeki betimlemeler dikkat çekici ve son derece sağlamdır. Doğu-Batı çatışması, ahlak krizi, varlığın sırları ve toplumsal değişimin sancıları, romanlarındaki başat konulardır.
Türk edebiyatının ilk otobiyografik romanı sayılan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa’nın 1930 yılında kaleme aldığı, şaheseri diyebileceğimiz kıymetli bir romandır. Küçük Peyami dokuz yaşlarında yakalandığı kemik veremi hastalığıyla 17 yaşına kadar boğuşmuştur. Doktorlar kolunun kesilmesine karar verse de o, bunu kabul etmemiştir. Çocukluğu hastane koğuşlarında geçen küçük Peyami, yaşadıklarını bu romanında kısmen değiştirerek anlatmıştır. Peyami Safa’nın, insan ruhunun derinliklerinde, tabiri caizse labirentlerinde dolaştığı bu eserinin bu kadar etkili ve başarılı olması, onun yaşanmışlıklarının romana yansımasıdır. Zira bu roman dudaktan değil, içselleştirilerek yürekten yazılmıştır.
Kaleme sevdalı Peyami Safa, usta bir romancı olduğu gibi hiç de yabana atılamayacak değerde bir hikâyecidir. Kendisinin çıkarmakta olduğu “Yirminci Asır” gazetesinde “Asrın Hikâyeleri” adı altında yazdığı hikâyeler bu türe yöneliminin ilk adımıdır. Onun bu öyküleri Yahya Kemal Beyatlı ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi usta edebiyatçılar tarafından da çok beğenilmiştir. Hikâyeleri çok beğenen Yakup Kadri “Bize üslûp getirdin.” derken, Yahya Kemal de “İsmail Safa’nın en güzel eseri Peyami’dir.” demiştir. “Karanlıklar Kralı, İstanbul Hikâyeleri, Bir Mekteplinin Hatıraları, Gençliğimiz Süngülerin Gölgesinde, Siyah Beyaz Hikâyeler, Aşk Oyunları, Ateş Böcekleri” isimli hikâye kitapları onun velût kaleminden çıkmıştır. Bunlara ilave olarak “Gün Doğuyor” adıyla bir de tiyatro eseri yazmıştır.
Peyami Safa, roman ve hikâyelerinin dışında ders kitapları da hazırlamıştır. Bunlar arasında şu kitapları sayabiliriz: “Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (Dört cilt, 1929), Yeni Talebe Mektupları (1930), Büyük Mektup Numuneleri (1932), Türk Grameri (1941), Dil Bilgisi (1942), Fransız Grameri (1942), Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948).”
Peyami Safa’nın sekiz ciltten oluşan “Kimdir, Nedir?” serisi vardır. Bu seride, “Mussolini Kimdir Faşizm Nedir, Karl Marks Kimdir Marksizm Nedir, Rousseau Kimdir Liberalizm Nedir, Atatürk Kimdir Kemalizm Nedir, Ziya Gökalp Kimdir Türkçülük Nedir, Machiavelli Kimdir Makyavelizm Nedir, Oliveira Salazar Kimdir Korporatizm Nedir, Roosevelt Kimdir New Deal Nedir?” adlı kitaplar vardır. Yine sekiz ciltten oluşan “Objektif” serisi mevcuttur. Bu seride “Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca, Sanat-Edebiyat-Tenkit, Nasyonalizm-Sosyalizm-Marksizm, Din-İnkılap-İrtica, Kadın-Aşk-Aile, Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar, Eğitim-Gençlik-Üniversite, 20. Asır-Avrupa-Biz” adlı kitaplar bulunmaktadır.
Peyami Safa’nın; Atatürk’ten Fevzi Paşa’ya, İsmet Paşa’dan Kâzım Paşa’ya, Rauf Bey’den Refet Paşa’ya kadar birçok kişi hakkında kaleme aldığı biyografi kitapları da vardır.
Peyami Safa’nın Gazeteciliği ve Dergiciliği
Peyami Safa, 1918’de, ağabeyi İlhami Safa’nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları “Yirminci Asır” adlı akşam gazetesinde “Asrın Hikâyeleri” başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına ilk adımını atmıştır. 1921’de Son Telgraf gazetesinde ve Tasvir-i Efkâr’da yazmıştır. Nihayet Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940’a kadar bu gazetede fıkra ve makalelerini yayımlamış; romanlar tefrika etmiştir. Fıkra ve makalelerinde, sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi değişik alanlarda 43 sene hiç durmadan binlerce yazı kaleme almış, geçimini bu yolla sağlamıştır. Milliyet, Tasvir, Havadis, Akşam, Ulus, Tercüman, Zafer, Son Havadis, Son Saat ve Son Posta gazetelerinde de uzun yıllar yazmıştır. Kültür Haftası (21 sayı) ve Türk Düşüncesi (63 sayı) adlarında iki de dergi çıkarmıştır. O, fıkra yazarı olarak gazetelerin tirajlarını değiştirecek kadar güçlü bir tesire sahipti. Ölümünden bir süre önce meta psişik konulara yönelmiştir. Vefat ettiğinde Son Havadis gazetesinin başyazarıydı.
Son nefesine kadar hep bir arayış içinde olan Peyami Safa, edebiyatçılığının yanında aynı zamanda bir düşünce adamıdır. Kudretli kalemi ile kısa zamanda Bâbıâli’de yıldızlaşan Peyami Safa, muharrirlik yönünün yanında, usta bir nazariyatçıydı. O, Doğu-Batı arasında yeni bir kimlik inşası peşinde koşmuştur. “Türk İnkılabına Bakışlar”, “Felsefi Buhran”, “Millet ve İnsan”, “Mahutlar”, “Sosyalizm”, “Mistisizm”, “Doğu-Batı Sentezi”, “Kızıl Çocuğa Mektuplar”, “Büyük Avrupa Anketi” adlı eserleri, düşünce sahasının ciddi mahsulleridir.
Peyami Safa’nın Kalem Kavgaları
Üretken bir yazar olan Peyami Safa, fikre ve fikir namusuna kıymet verirdi. Birçok gazeteci, şair ve yazarla girdiği polemiklerle (kalem kavgaları) tanınan Peyami Safa; fiziksel açıdan küçük yapılı, 48 kiloluk bir adam olsa da, yüreği âdeta heybetli bir yanardağ gibiydi. Zihni sürekli bir arayış ve devinim hâlinde olduğu için değişik zamanlarda pozitivist, materyalist, mistik, milliyetçi, muhafazakâr, antikomünist ve korporatist kimliklere büründü. Onun içindir ki Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Nazım Hikmet’le ve Necip Fazıl’la önce dost, daha sonra da düşman oldu. Önce Cumhuriyet Halk Partisi’ne, daha sonra ise Demokrat Parti’ye sempati duymaya başladı. Onun kalem kavgasına girdiği yazarlar arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu’yu, Nurullah Ataç’ı, Orhan Veli’yi, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Aziz Nesin’i, Muhsin Ertuğrul’u, Ahmet Haşim’i, Sabiha ve Zekeriya Sertel’i sayabiliriz.
Dayanılmaz Acılarla Geçen Bir Ömrün Hitamı
Peyami Safa, büyük acıların ve can yakan trajedilerin bir türlü peşini bırakmadığı bir büyük ediptir. O, tek çocuğu, can parçası Merve Safa’yı henüz askerlik çağında kaybetmiştir. Safa’nın oğlu Merve, askerliğini Erzincan’da yedek subay olarak yaparken 27 Şubat 1961’de karaciğer iltihabından vefat etmiştir. Bu, hayatı boyunca hastalık ve acılarla boğuşmuş olan Peyami Safa’nın kaldırabileceği bir acı değildi. Peyami Safa’yı, oğlunun ölümünden yaklaşık dört ay sonra, 15 Haziran 1961’de, yemekten sonra öksürük nöbeti tutmuş ve arkasından da kan kusmuştur. Son sözleri “İşte bu fena!” olmuştur. Mezarı, Edirnekapı Şehitliği’ndedir.
Şehirler, yetiştirmiş oldukları mümtaz şahsiyetlerin omuzlarında yükselir. Şehirler, kimliğini ve kişiliğini bağrından çıkan değerlere borçludur. Peyami Safa’nın köken olarak Trabzonlu olması şehrimiz için fevkalade önemlidir. Onun adı Trabzon’da mutlaka yaşatılmalıdır. Ölümünün 61. yılında kendisini rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu şâd olsun.