Tunç Yürekli İnsanların Yaşadığı Kent: Tunceli
Siz hiç konuşan şehir gördünüz mü? Sarp dağların arasında gizlenmiş, Anadolu hazinesinin sandığını açtınız mı hiç? Peki, ya heyecan, özgürlük, macera, tarih, kültür ve inanç; hangi coğrafyada kenetlenip bu kadar can kardeşi olmuş? Munzur’un öyküsünü, Munzur’un kendisinden dinlediniz mi? Bakir bir doğa ile asırları devirmiş ama yıkılmamış kalelerin sarmaş dolaş sevgili hâlleri hangi aşka nasip olmuş? Farklılıkları farklı yerlerde değil, aynı yerde yaşatan kaç tane şehir biliyorsunuz? Yaradan, milyonlarca motifi tek bir coğrafyada cem etmiş. Yaradan’ın cemini gördünüz mü?
Güneşin, suların ve dağların coğrafyasına hoş geldiniz… Anadolu’nun her köşesi gibi acısıyla da sevinciyle de Türkülere sığınan Tuncelili, bir bakmışsınız “Dersim Dört Dağ İçinde” türküsünde de bahsedildiği gibi dua kadar içten, sevda kadar yakıcı, gül kadar narin, Munzur kadar yüce feryadı ile seslenir. Ve bu ses; dünden bugüne, bugünden yarına yankılanır durur.
Yalçın kayalıkları, meşe ormanları, derin vadileri ve dağlarında yılın her mevsimi eksik olmayan karlarıyla bir yaman şehirdir Tunceli. Mağrurun karşısında mağdura kapı açmış bir diğerkâmdır Tunceli. Düşmanına geçit vermez dağlarıyla kadim tarihte kim bilir kaç kez kuşatılmıştır da kapısını bir kere dahi aralatmamıştır. Tarih boyunca barış ve kardeşliği esas alan, tarih boyunca özgürlüğe tutkun, farklılığı zenginlik bilen bir dokunun adıdır Tunceli.
1935 yılına kadar “Dersim” adıyla bilinen kentin ismi, bu tarihten sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından, tunç gibi sağlam insanların yaşadığı yöre anlamına gelen “Tunceli” olarak değiştirilmiştir. Tunceli (il merkezi), Çemişgezek, Hozat, Mazgirt, Nazımiye, Ovacık, Pertek ve Pülümür olmak üzere sekiz ilçeye sahip olan kent, Türkiye’nin en büyük Millî Parklarından biri olan Munzur Vadisi Millî Parkı’yla, başta akarsu, şelaleleri ve gözeleri olmak üzere, dağ zirvelerindeki krater gölleriyle, Keban Baraj Gölü’nden oluşan su kaynaklarıyla, çevresindeki doğal güzellikleriyle, yerel kültürüyle ve otantik yaşam tarzıyla mutlaka görülmesi gereken illerimizin başında gelmektedir.
Şimdi biraz da şehri yakından tanıyalım. Aşılması güç sıra dağların kucağında dik ve dar vadilerden oluşan kent hem tarihî hem de doğal güzellikleri bakımından Anadolu’nun en güzel bölgelerinden biri. Orta Çağ’dan kalma ve bugün hâlâ iyi durumda bulunan Pertek Kalesi ve Munzur Vadisi Millî Parkı, kentin mutlaka görülmesi gereken güzelliklerinden sadece birkaçı.
Munzur Vadisi Millî Parkı; akarsu kaynakları ve gözeler olmak üzere zengin doğal veriler, endemik bitki türleri ve yöreye özgü hayvan türleri ile ülkemizin müstesna köşelerinden biridir. Görenleri kendine hayran bırakan Millî Park, 42 bin 674 hektarlık yüz ölçümüyle Türkiye’nin en büyük millî parkları arasında gösteriliyor. Meşe türlerinin yükseklerde hâkim olduğu park; huş, ceviz, kavak, söğüt, çınar, asma, akağaç, karaağaç, dişbudak, yabani fındık ve çalı gibi bitki türlerine; yaban hayvanlarından da vaşak, yaban keçisi, tilki, kurt, sansar, su samuru, porsuk, sincap, tavşan, yaban domuzu, ur kekliği, çengel boynuzlu dağ keçisi ve bozayı gibi canlılara ev sahipliği yapıyor. Munzur Çayı’na özgü kırmızı benekli alabalık türünün de yaşam alanı olan park, doğaseverlere endemik bitkiler arasında gezinti imkânı sunuyor.
Kentin simgesi hâline gelen ve Tunceli’de de Urartular döneminde tepenin üzerine inşa edilen, 1974’te Keban Baraj Gölü’nün suları altında kalmasıyla ada görünümüne kavuşup, maviliklerin arasında hayran bırakan 2 bin 800 yıllık Pertek Kalesi ise, kentte cazibe merkezi alanlardan biri. Pertek ilçesinin en önemli değerlerinden biri olan kale; Urartulardan Perslere, Helenlere, Roma’ya, Selçuklulara ve Mengüceklilere ev sahipliği yapmıştır. Tarihî kale, konumu itibariyle Elazığ’da bulunan Harput Kalesi ve yine Pertek ilçesinde bulunan Sağman Kalesi birbirleriyle görüş mesafesindedir.
Tunceli’de kentin asırlık bekçileri olan kaleler, sadece Pertek Kalesi’yle sınırlı değil elbette. Mazgirt Kalesi, Çemişgezek Kalesi, Kale Köyü Karakale, Bağın Kalesi, Derun-i Hisar Kalesi, Demrik Kalesi ve Ambar Köyü Kalesi de tarihe tanıklık eden eserler olarak öne çıkıyor.
Kaleler kadar kadim köprüler de tarihin tanıklarıdır Tunceli’de. Eskitme taş görünümüne sahip olan ve halk dilinde Yusuf Ziya Paşa Köprüsü olarak da bilinen Tahar Köprüsü, 1807 yılında inşa edilmiştir. 1856 yılında onarım gören köprü, Yusuf Ziya Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Günümüzde restore edilen köprü, anıt niteliğinde korunmaktadır. Hâlihazırda, köprünün yakınına yapılan yeni köprü kullanılmaktadır.
emişgezek’in Sivdin Köyü’nde bulunan Sivdin Köprüsü, Karar Deresi üzerinde bulunmaktadır. 12. ya da 13. yüzyılda yapıldığı sanılan köprünün kitabesi bulunmamaktadır. Yapının önemli bir özelliği de şanşenli Harput evlerinde olduğu gibi dışa taşan tahtalı zeminin, duvara ağaç direklerle tutturulmasıdır. Bir diğer tarihî köprü de Pülümür Hanım (Hatun) Köprüsü’dür. Pülümür Çayı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiş, kaynaklarda da yeterli bilgiye rastlanamamıştır. Köprü, moloz taştan ve tek gözlü olarak yapılmıştır. Köprü yakınında kaleye su taşımak için bir çıkış yolu bulunmaktadır. Köprü, günümüzde harap durumdadır.
Türk medeniyetinde önemli bir yeri olan çeşmenin önceki çağ ve medeniyetlerde de çok yaygın olmamakla beraber varlığı bilinmektedir. Tunceli’de Sağman Çeşmesi (1986’dan beri koruma altındadır.), Baş Çeşme (Lülesinden bugün için şehir suyu akmaktadır.), Meydan Çeşmesi (Kemerlerin biçimleri ve yapıdaki ayrıntılardan yola çıkılarak 16. yüzyıl sonu 17. yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır.) Pertek Çeşmesi (2008 yılından beri koruma altındadır.) yıllara meydan okuyan tarihî çeşmelerdir. Bu çeşmelerin dışında; Çemişgezek’in Kale Mahallesi’nde Kale Çeşmesi, Çukur Mahallesi’nde Çukur Çeşme ve Tunceli Merkeze bağlı Demirkapı köyünde Demir Kapı Çeşmesi bulunmaktadır.
Sultan II. Abdülhamit zamanında yapıldığı tahmin edilen Hamidiye Medresesi ise, kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Avlu etrafında medrese odaları sıralanmıştır. Odaların dışa açılan pencereleri yuvarlak kemerlidir. Sonraki dönemlerde medresenin üzerine ikinci bir kat eklenmiştir. Her iki kat arasındaki mimari uyumsuzluklar ve dönem farkı da açıkça görülmektedir. Hamidiye Medresesi, hâlen konut olarak kullanılmaktadır.
Bitki örtüsü, doğal çevre değerleri, manzara olanakları, ulaşım durumu ve diğer turizm kaynaklarına yakın olma unsurları bir arada değerlendirildiğinde Tunceli’de, yayla turizmi potansiyeli açısından Merkez ilçede Gözen Köyü, Sarıtaş, Gökçek, Karagöl ve Alacık yaylaları; Pülümür ilçesinde Sağlamtaş, Karagöl, Yelekli, Dereboyu, Dağbek ve Çakırkaya yaylaları; Ovacık ilçesinde Koyungölü, Burnak, Eğripınar, Paşadüzü, Gözeler ve Mollaaliler yaylaları öne çıkmaktadır.
Tunceli’de vadiler, yüksek ve sarp kesimlerde hem il içinde hem de çevre illerle bağlantıyı sağlayan doğal ulaşım yollarını oluşturmaktadır. Tunceli’de dört mevsim farklı güzelliğe bürünen Pülümür Vadisi’nde, hava sıcaklıklarının artmasıyla hem baharın hem de kışın güzelliklerini bir arada yaşayabilirsiniz. Kentte en büyük vadiler arasında yer alan ve Kocakoç köyünden başlayarak Pülümür ilçesine kadar uzanan Pülümür Vadisi, sahip olduğu zengin florası, bakir doğası, biyolojik çeşitliliği ve tarihî güzellikleriyle göz kamaştırıyor. İlin en önemli diğer vadileri ise; Munzur, Mercan, Peri ve Tahar Çayı Vadisi’dir. Bu vadilerin özellikle güneyinde yer yer genişleyen kesimlerinde tarım yapılabilmektedir.
Tunceli’nin engin dağları, Doğu Torosların uzantısı niteliğindedir ve batı-doğu yönünde uzanmaktadır. Munzur Dağları ve uzantısı olan Avcı Dağları, Tunceli topraklarının kuzeybatısında ve kuzey kesiminde doğal il sınırını oluşturmaktadır. Tunceli’nin kuzeydoğusundaysa Bağırpaşa Dağı yer almaktadır. Tunceli’nin en yüksek noktası, Munzur Dağları’nın doğusunda bulunan ve yüksekliği 3.463 metre olan Akbaba Tepesi’dir. Özellikle Tunceli’nin Ovacık ilçesindeki Munzur Dağları, eşsiz güzellikteki yaylaları ve buzul gölleriyle doğaseverlerin ilgisini çekiyor. Munzur Dağları’nda karların erimesiyle yeşilin tonlarına bürünen yaylalar ve oluşan buzul gölleri sıcak yaz günlerinde seyrine doyumsuz manzaralar oluşturuyor. Etrafını çevreleyen yüksek dağlar arasında göz alıcı güzellikler sunan yaylalar ve buzul göller, çok sayıda doğaseverin gezi rotasında yer alıyor.
Tunceli’de bulunan Tağar Çayı Vadisi’nin yukarıya doğru uzanan kısımında, sarp kalker kayalarına oyulmuş İn Delikleri ve “Derviş Hücreleri” olarak dillendirilen kaya odalar da, kentte dikkat çeken duraklardan biri. Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinde yer alan İn Delikleri, arkeolojik ve doğal sit alanı olarak koruma altında bulunuyor. Üç kat hâlinde sıralı şekilde olan ve büyük pencereleri ile uzun koridorları bulunan kaya odalar, 2,5 metre genişliği ve 1,7 metre derinliğiyle dikkat çekiyor. Su gereksiniminin karşılanması için kayaların arasından sızan suların toplandığı sarnıçların da yer aldığı kaya odaları, her yıl çok sayıda ziyaretçiyi kabul ediyor. Munzur Suyu kenarında, derin ve kayalık bir vadinin içerisinde yer alan Halbori Gözeleri de, çok soğuk kaynak sulara sahip bir dinlenme ve mesire yeri olup, oldukça yoğun kullanılmaktadır.
Her zaman karlı dağları, dağların doruklarında kendisine yatak bulmuş krater gölleri, binbir efsaneyle işlenmiş şelaleleri, kutsallık da atfedilen nehirleriyle Tunceli, keşfedilmeyi bekleyen bir harikalar diyarıdır. Özellikle Gelin Pınarı olarak da bilinen Derova Şelalesi, çevresi ve doğal nitelikleriyle piknik, doğa yürüyüşü gibi günübirlik etkinlikler için önemli bir potansiyel taşımaktadır. Yörede Zağge diye bilinen ve bitki örtüsü itibariyle çok zengin olan Zenginpınar Şelalesi, dağ yamaçlarından oldukça dik bir eğimde çok kuvvetli akarak vadideki Pülümür Çayı’na ulaşmaktadır. Yine Tunceli’de bulunan en görkemli şelalelerden biri de Rabat Şelalesi’dir. Bin metre derinliğindeki vadiden dökülen sular, doğal güzellikleriyle beraber ziyaretçilerini âdeta büyülüyor.
Tunceli’nin Pülümür Vadisi’nde sürekli su damladığı için halk arasında “Ağlayan Kayalar” olarak adlandırılan doğal yapılar, her mevsim doğaseverlerin uğrak yerleri arasında bulunuyor. İnsan sağlığı açısından yararlı olduğu, bazı hastalıkları iyileştirici özelliği bulunduğu bilinen kaplıcalar, turizm açısından da önem taşır. Anafatma İçmecesi, Bağın (Dedebağ) Kaplıcaları, Harik (Aşağı Doluca) Kaplıcası, Karaderbent Köyü Kaplıcası ve Sütlüce (Harçik) Şifalı Suyu da, kentte sağlık turizmi açısından önem taşıyan kaplıcalardır.
Son yıllarda yapılan yatırımlarla adından söz ettiren ve terörden temizlenerek huzurun hâkim olduğu Tunceli, Türkiye’nin farklı noktalarından gelen rafting ve zipline gibi adrenalin ve doğa sporları severlerin uğrak yeri oldu. Rafting başta olmak üzere ulusal ve uluslararası birçok spor organizasyonuna başarıyla ev sahipliği yapan doğa harikası kent, su ve doğa sporlarında marka şehir olma yolunda ilerlemektedir.
İnanç turizmi açısından da zengin bir kültüre sahip Tunceli’de, ziyaret edilmesi gereken birbirinden önemli yapılar ön plana çıkıyor. Sungurbey Camii (Baysungur Camii) de onlardan bir tanesi. Asıl yeri, Pertek’in güneyinde, Murat Irmağı’nın kıyısındadır. Keban Barajı’nın sularının altında kalması nedeniyle, ODTÜ Restorasyon Bölümü’nün çalışmaları sonucu bugünkü yerine taşınmıştır. Yanındaki Çelebiağa Camii ile birlikte taşları numaralandırılarak, Pertek ilçesine taşınmış; burada aslına uygun bir biçimde monte edilerek, kullanıma açık hâle getirilmiştir. Cami, Kanunî Sultan Süleyman zamanında, Türkmen Beylerinden Pîr Hüseyin sülalesinden Rüstem Oğlu Sungurbey tarafından yaptırılmıştır. Baysungur Camii, Türk mimari sanatının ender örneklerindendir. Bu eserde, yaratıcılık ve süsleme tekniklerinin bütün özellikleri görülmektedir.
Yine Yelmaniye Camii (Medrese Camii), sonradan cami olarak kullanıldığından Medrese Camii diye de bilinir. Timur’un Anadolu’ya girdiği yıllarda Tacüddin Yelman adında bir Türkmen Beyi tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Yelmaniye Camii, zaman içerisinde onarımlar ve değişiklikler görmüştür. Caminin güney kısmında uzanan temel kalıntıları, birden fazla yapının olduğunu göstermektedir. Eğimli bir alanda kesme taştan yapılan caminin batı cephesindeki eyvan biçimindeki taç kapısı, özgünlüğünü koruyabilmiş tek bölümdür. Cami, Selçuklu ve Osmanlı mimari tarzları arasında bir geçiş yapısı niteliğindedir.
Süleymaniye (Kale) Camii, Çemişgezek’teki tarihî eserler arasında en büyük yapı niteliğindedir. Caminin kitabesi yoktur. Bu nedenle ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmez. Cami, Büyük Selçuklularla Artuklulara kadar uzanan tarihsel dönemin mimari tarzını yansıtmaktadır. Arazinin özelliğinden dolayı birkaç basamak inilerek esas mekâna varılır. Bu cami, 18. yüzyılda yeniden yapılırcasına onarılmış ve orijinalliğini bütünüyle yitirmiştir.
Bunun dışında; Ahmet Şükrü Camii, Elti Hatun Camii, Çelebi Ağa Camii, Akpazar Camii, Sağman Camii de Tunceli’de görülmesi gereken ibadet yerlerinden biridir. Kentte, camiler kadar türbeler de önemli duraklardan biridir. Mahsume (Besime) Hatun Türbesi, Pertek ilçesinde yer almaktadır. Mahsume, halk arasında Besime olarak da bilinmektedir. Türbenin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapının izlerinden sekizgen bir plana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Çevredeki diğer türbelere plan ve malzeme yönünden benzerlik gösterdiği için 15. yüzyıl sonu ile 16. yüzyıl başlarında yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Sekizgen biçimli bir yapıya sahip olan Elti Hatun Türbesi ise, Mazgirt ilçe merkezinde yer almaktadır. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun adına yaptırıldığı sanılmaktadır. Elti Hatun’un sağlığında yapıldığı ihtimali yüksek olan türbede biri küçük, ikisi büyük olmak üzere üç tane mezar bulunmaktadır. Yine Sultan Hıdır Türbesi, Ağu İçen Türbesi, Çoban Baba Türbesi, Ferruh-Şad Bey Türbesi ve Uzun Hasan Türbesi, şehrin önemli zat ve tarihî şahsiyetlerine ait yapılardır.
Farklı kültür ve dinlerin bir arada hoşgörü ve barış içinde yaşadığı Tunceli’de görülmesi gereken yerlerden biri de Hozat ilçesine 17 kilometre uzaklıktaki Geçimli Köyü’nde yer alan ve 1300 yıl önce Ermeniler tarafından kesme taş bloklar kullanılıp, yığma teknikle inşa edilen Ergen Kilisesi’dir. Bölgedeki diğer kiliselere göre daha büyük olan kilisenin tavanı çökmüş olup duvarları sağlamdır.
Tunceli âdeta bir açık hava etnografya müzesini çağrıştırmaktadır. Türkiye’deki en otantik halı, kilim, koç-koyun başlı ve insan üsluplu (balbal) mezar taşlarını Tunceli’de görmek mümkündür. Mesela ilk koç-koyun başlı mezar taşları Hakasya’da son koç-koyun başlı mezar taşları ise Tunceli’dedir. Tunceli ilinde bulunan koç-koyun mezar taşları genellikle ayaktadır. Sade bir şekilde işlenmiş heykellerin bir kısmının üzerinde kılıç, bıçak, sadak, çevgan, kalkan, hançer, dokuma tezgâhı, şiş, herek, çatal gibi eşyalara ait kabartma figürlerin yanı sıra çeşitli hayvan ve bitki figürleri de yaygın olarak kullanılmıştır.
Dünya kenti kimliği kazanan kentler, isimleriyle bütünleşen festivalleriyle ön plana çıkmaktadır. Kentte yer alan Pülümür Bal Festivali, Çemişgezek Dut ve Peynir Festivali, Munzur Kültür ve Doğa Festivali, Düzgün Baba Anma Günü, Pertek Dut Festivali gibi organizasyonlar, kent kimliğini yansıtan önemli etkinliklerdir. Bunun yanında ilde tarım topraklarının kısıtlı olması nedeniyle hayvancılığın daha çok gelişmesi, yazın yaylalara çıkıp, kışın köye dönmek biçiminde göçebe bir yaşamı da beraberinde getirmiştir. Yörede, geleneksel el sanatları arasında halı, kilim, cicim ve palaz dokumacılığı gelişmiştir.
Türkiye’nin doğu kültürünü yansıtan illerden biri olan Tunceli’de yukarıda da belirttiğimiz gibi tarım ve hayvancılık ön plandadır. Bu geçim kaynağı, yemek kültürünü de oldukça etkilemektedir. Yöresel yemekler genellikle tahıl ve et içermektedir. Türkiye’nin en meşhur peynirlerinden olan Şavak Tulum Peyniri ve o bölgede yetişen, şifalı olduğu bilinen Dağ Sarımsağı, bölgenin meşhur tatlarındandır. Pülümür Balı ise, Tunceli’ye gelen ziyaretçilerin mutlaka yanlarında götürdükleri diğer lezzetlerdendir. Yine Mahluta Çorbası, Dövme Pilavı, Dövme Çorbası, Haşıl, Babuko, Gömme, Hazırlop Köftesi, Gulik Çorbası ve geleneksel/yöresel tatlılar arasında yer alan Helva, Dut Tatlısı, Aşure, Pancar Tatlısı, Kabak Tatlısı mutlaka tadına bakılması gereken lezzetler arasındadır.
Olağanüstü güzellikleri, her biri ayrı derslerle dolu efsaneleri, tarihsel geçmişiyle Tunceli, bugüne kadar keşfedilmemiş gerçek bir saklı kenttir. Hiç vakit kaybetmeden “Tunç Yürekli İnsanların Yaşadığı Kent: Tunceli”yi mutlaka keşfetmelisiniz. Önümüzdeki sayıda bir başka ilimizde buluşmak dileğiyle…
Koray TÜMAY