Bilge Dede ve Mücahit Torunu
Bilge Dede, limana yakın evlerinde; hanımı Fadime Ana, gelini Aykız, oğlu Aybars ve torunlarıyla huzur içinde yaşardı. Özellikle üç aylarda Bilge Dede, teravih namazından gelince uyumaz, evin damına çıkar, asma dallarının altındaki sedire oturur, uzun uzun düşüncelere dalardı. Bazı akşamlar Bilge Dede’nin torunları yanına gelir, torunlarının bitip tükenmeyen sorularını sabırla cevaplardı.
Böyle zamanlardan birinde, Bilge Dede teravih namazını kılmış, evinin damındaki sedirdeki yerine oturmuş, uzun uzun düşüncelere dalmıştı… Kuzeye, ana vatana bakıp bakıp iç geçiriyordu. Mersin ve Aydıncık’ın ışıkları görünür gibiydi sanki. İşte tam da o şehirlerin az yukarı taraflarında, kuzeyinde bir yerlerde Karaman vardı. Bilge Dede’nin büyük büyük dedeleri Osmanlı zamanında, 1572 yıllarında Karaman’dan Ada’ya göç etmişler, dedeleri göç ederken o tarihlerde İç Anadolu’dan birçok aile de bu Ada’ya beraber gelmişlerdi. Göç eden bu aile, çok önceleri de Moğol saldırılarından bıkıp usanmış, Türkistan’dan Karaman’a gelmişlerdi.
Sedirdeki yerine oturan Bilge Dede’nin yanına, torunları Turan ve Nazgül gelmiş, torunlarının soruları, onu düşüncelerinden âdeta koparmıştı. Bilge Dede onlara, Türkistan’dan Anadolu’ya, oradan da Ada’ya nasıl geldiklerini uzun uzun anlattı. Aslında Ada’nın, Osmanlı idaresinde adının Kıbrıs Beylerbeyliği olduğunu, sonra Avlonya Sancağı’na bağlandığını hatta Sancakbeyi’nin Muzaffer Paşa olduğunu söyledi. Kıbrıs Kanunnâmesi’ne kadar aslında Kıbrıs’ın, Karaman Vilâyeti Kanunnâmesi ile idare edilmiş olduğunu söyledi. En nihayet Lefkoşa merkez olarak kalmış, öbür yerler 16 kazaya ayrılmış1 dedi. Bilge Dede anlatıyor, çocuklar heyecanla dinliyordu.
Bilge Dede’nin, Beşparmak Dağları’nın eteklerinde küçük bir bağ evleri vardı. Bir vakitler burayı alırken, komşu oluruz diye Girne’deki komşularıyla birlikte almışlardı. Böylelikle Girne’deki komşularının hemen hemen birçoğu, bağ evinde de komşularıydı. Bilge Dede’nin bağına, komşuları olan Salemon ve Sofiaların bağının kenarından geçilip gidilirdi. Yorgo Dede ve oğlu Nikosların bağına ise, Bilge Dede’nin bağından gidilirdi. Nazgül’ün dedesi, Yorgo ve Nikoslara yol hakkı vermiş, onlar da tarlanın ayrılan yerini yol olarak kullanırlardı. Bige Dede, yola ayırdığı yere sebze meyve ekmez, hiç dokunmaz; Yorgo ve Nikoslar, yolu istediği gibi kullanırlardı. Yaşlılar ve aileleri arasında dostlukları yıllarca sürmüştü. Gençler, bebeklikten beri büyümüşler; aynı sokakta koşmuş, komşu bahçelerde oynamış, aynı havayı solumuş, aynı sahillerde gezip, aynı denizde yüzmüşlerdi. Salemon, Yorgo, Sofia ve Nicos Archangelos Michael Kilisesi’ne; Bilge Dede ve Fadime Ana ise, Ağa Cafer Paşa Camii’ne gider, ibadetlerini yapar, bu konuda birbirleriyle hiç konuşmazlardı.
Cuma namazına giden Bilge Dede, o gün namazdan sonra cami arkadaşlarına; ailelerini korumalarını ve özellikle geceleri dikkatli olmalarını söyledi. Adaya on beş bin Yunan askeri geldiğini, amaçlarının ENOSİS’i kurmak olduğunu, EOKA ve EOKA-B adıyla bir örgüt kurduklarını söyledi. Ayrıca EOKA-B ve EOKA’ya birçok ülkenin de silah ve mühimmat göndermiş olduğunu, Ada’da bazı ülkelerin ajanları olduğunu da ekledi. Komşularına, “Dikkatli olun, işiniz yoksa dışarıda pek dolaşmayın.” diyordu… Ahmet Dede iç geçirdi, “Artık bize rahat yok…” dedi. Daha sonralarında ise korktukları başlarına gelmiş; Ada’nın her yerinde yakaladıkları, buldukları Türkleri Ada’yı terk etmeye zorluyorlar; kadın-erkek, yaşlı-genç demeden onları öldürüyorlardı. Köylere girip insanları topluca kurşuna diziyor, bazı zamanlarda da diri diri yakıyorlardı. Sadece Osmanlı Devleti zamanında Rumlarla, Yunanlılarla komşu olmamış; ataları Anadolu’da ve Balkanlarda iç içe, yüzlerce yıl yaşamışlardı.
Fadime Ana, yıllarca rahmetlik gelini Aykız ile hesap işi yapmış; komşusu Sofia’ya, Yasemin Hanım’a ve diğer Rum hanımlara satmıştı. Fadime Ana ve gelini Aykız’ın el emeği göz nuru bu masa örtüleri çok beğenilmiş, birçok Rum evini süslemişti. Bir gün Aykız evde yalnız başına hesap işi yaparken, eve zorla giren yüzü maskeli birkaç erkek tarafından tecavüze uğramış, gözleri oyulmuş, kanlar içinde kalmıştı. Çığlıkları duyan Fadime Ana eve geldiğinde, Aykız kısa zaman sonra kucağında canını teslim etmiş ve şehit olmuştu. Kocası Aybars, olaydan kısa zaman önce Mücahitlere katılmış, Erenköy’e gitmiş, kontrol noktalarından geçemediği için şehit hanımını son yolculuğuna uğurlayamamıştı.
Fadime Ana bu olaydan sonra eline iş almaz olmuş; Aykız’a, Aybars’a, torunlarına, Türk milletine dua eder, Ada’daki Türkler gibi o da Atavatan’dan bir destek gelmesi için Allah’a yalvarır, yakarırdı. Torunu Nazgül’e gözü gibi bakan bu iki yaşlı insan; annesine yapılan işkenceleri anlatamaz, susarlardı. Nazgül ise komşularından duymuştu anacığına yapılan eziyetleri. Üzüntüsünü, ana sevgisini birbirine dolaşık şekilde yüreğinde, içinde saklardı. Bilge Dedesi’ne ve Fadime Ana’sına olanları bildiğini belli etmemeye çalışıyor, konusunu dahi açmaya cesaret edemiyordu. Konuşulsun ya da konuşulmasın bu evde herkesin derdi de umudu da birdi aslında.
Fadime Ana, uzaktan duyduğu Türküyle irkildi birden. Bu türkü, Aykızla hesap işi yaptığı günlerde söylediği türküydü… “Magusa Liman’ı limandır, liman aman amman / Beni öldürende yoktur din iman / Uyan Ali’m uyan, uyanmaz oldun / Yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun / İskeleden çıktım yan basa basa aman amman / Magusa’ya vardım kan kusa kusa…” Türkü, Mağusa limanında hamal olarak çalışan Ali’nin hikâyesidir. Mağusa limanında hamallık yapan Ali’ye yedi kişi saldırıp onu bıçaklamış. Ölmek üzereyken, haberi duyan hanımı koşarak gelmiş ve ona son sözlerini söylemiş. Hanımı da ona söylemiş, böylece Türkü meydana gelmiş ve dilden dile söylenir olmuş… Fadime Ana’nın yüreği dayanmıyordu, engel olamadı ağladı sessizce. Gözyaşları, yazmasına takılıp orada kaldı; kurudu, kayboldu…
Bilge Dede son günlerde bağ evine sık sık gidiyordu, Fadime Ana’yı da kimseye bir şey söyleme hanım diye tembihliyordu. Sabah namazdan sonra Bilge Dede bağ evine gitmiş, torunu Nazgül de gizlice peşinden gelmişti. Dedesinin, bağ damındaki dolaptan dürbün, kâğıt, defter ve kalem aldığını, dama çıkıp sedire oturup dürbünle uzaklara baktığını, kâğıda notlar aldığını ve defterdeki yazılara bakarak aynı kâğıdın arkasına bir şeyler yazdığını gördü. Nazgül, dedem gerçekten “bilge” diye içinden geçirdi. Dedesinin işini bitirdiğini anlayınca saklandığı yerden çıktı, çekinerek yanına geldi ve dedesine ne yaptığını sormaya başladı. Dedesi, torununun yalnız başına bağ evine gelmesine kızdı ise de çok şey diyemedi. Bilge Dede, “Senin ne işin var burada, sana bir şey olsa ben ne yaparım kızım. Komşularımız eskisi gibi tekin değiller.” dedi.
Nazgül, dedesinin mücahitlik görevini aslında bacağındaki kurşuna rağmen bırakmadığını, işine devam ettiğini anladı. Kontrol noktasından geçerken bir gün EOKA’da görevli Yunan askerleri Bilge Dede’ye ve arkadaşlarına kurşun sıkıp üç kişiyi öldürmüş, dedesi ve bir arkadaşı yaralı kurtulmuştu. Kurşun, dedesinin bacağındaki kemiğe saplanmış ve bacağından çıkarılamamıştı. Bu kurşun, dedesine hep acı veriyordu. Bilge Dede, kurşundan dolayı çok acı çekiyor, yavaş yavaş yürüyordu. Bilge Dede, bu nedenle Akdeniz’de gemi olup olmadığına bakar, yine gökyüzü ve civar yerleri sürekli dürbünüyle kontrol edip olağan dışı bir durum olduğunda sancağa haberdar ederdi. Mücahit, haberle daha dikkatli oluyor, ona göre planlamalar yapıyorlardı. Nazgül, dedesine söylemese de mücahit olmak istiyor, dedesi de biraz daha büyümesi gerektiğini düşünüyordu. Bilge Dede, Nazgül biraz daha büyüdüğünde işiyle ilgili tüm bildiklerini zaten O’na öğretecekti.
“Birazdan Turan mücahit gelecek, seni de onunla göndereyim.” dedi Bilge Dede. Sancağa bir de not yazdı. Nota, Nazgül’ün, torunu olduğunu ve mücahit olmak istediğini yazdı. Turan’la ilk görevine giden Nazgül, heyecanla görevi tamamlamış eve dönmüştü ki dedesi yanına çağırdı, anlatmaya başladı: “Nazgül’üm gözümün nuru, şimdi beni dikkatle dinle kızım.” dedi ve devam etti: “Biz mücahitler haberleşme ağına önem veririz, biz bu ağı kurarken Yusuf Has Hacib Ata’nın dediği özelliklere sahip yani; senin gibi temiz, güvenilir, ağzı sıkı, sağlığına dikkat eden, uyanık, akıllı, zeki, çevik, vatanperver vb. insanlar alırız yanımıza. O’da habercimiz yani kuryemiz olur.”
Ertesi gün, “Anlatacaklarımı iyi dinle kızım.” dedi. “Çok önemli ve acil bir durum var, Turan mücahidi çağır bana, ben de pusulayı hemen yazayım, sancağa beraber götürün.” tembihinde bulundu. Mücahitler her ay kullandıkları şifrelerini değiştirir, yeni şifreler deftere yazılı olarak mücahitlere verilirdi. Bilge Dede de yeni şifreyle pusulayı yazdı. Pusulada; bir uçağın düştüğünü, içinden pilotun paraşütle atladığını belirterek indiğini tahmin ettiği yerin krokisini çizdi ve pusulayı Turan ve Nazgül’e emanet etti. Bilge Dede, “Pusulayı, sancağa çabuk ve dikkatli götürün.” diye de ekledi.
Kuryeler yakalanırlarsa, kâğıdı çiğneyip yutmaları istenirdi. Pusula şöyleydi: “Bugün 8 Ağustos 1964, bize desteğe gelen Türk uçaklarından biri vuruldu ve yanarak düştü. Düşerken pilotu paraşütle atladı. Türk köyleri tarafında bir yere düştü. Acele edin, orada bir de Rum köyü Peristeronari var. Allah korusun oraya inmiş de olabilir.” Kuryeler, sancağa giderken yakalanmamak için ayrı ayrı yollardan gidip, pusulayı ve krokiyi sancağa teslim ettiler.
Bilge Dede; düşen uçağın Erenköy direnişinde yardım için gelen Türk uçağı, paraşütle atlayan kişinin de Türk pilot Yüzbaşı Cengiz Topel olduğunu, Türk köyleri ile çevrili Peristeronari Rum köyünün yakınına indiğini, üç Rum askeri tarafından esir alındığını ve işkence edildiğini öğrendi. Cengiz Topel’in kurtarılamadığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkililerinin Şehit Pilot Cengiz Topel’i istediğini ancak Rumların pilotu vermediğini de duyunca bir kez daha üzüldü.
Cengiz Topel, Gemikonağı Limanı’nda bulunan Rum gemisini bertaraf etmek üzere dalış yapmış, o sırada uçağı, uçaksavar ateşi ile yara almıştı. Pilot koltuğunu fırlatıp uçaktan paraşütle atlayarak Gaziveren, Elye ve Çamlıköy Türk yerleşim yerleri arasındaki Peristeronari adındaki (günümüzdeki adı Cengizköy) Rum köyü yakınına inmek durumunda kaldı.2
Mücahitler, Bilge Dede’ye, pilotumuza işkence eden askeri yakalayıp konuşturduklarını, onun verdiği bilgilere göre, pilotumuzun konuşmadığını ve haritaları vb. önemli bilgileri önceden yaktığını, arazide küçük bir çukurda yanık kâğıt parçaları bulduklarını söyledi. Asker, devamında; pilotumuzdan stratejik bilgileri öğrenmek istediklerini, buna karşılık pilotumuzun konuşmadığını, yine Türkiye aleyhine radyoda konuşmasını istediklerini ancak pilotumuzun bunu da kabul etmediğini, konuşturmak için darp ettiklerini ve hatta silahla vurduklarını bile söyledi. Pilotumuza yapılanlar Bilge Dede’nin zoruna gitmiş, çok üzülmüştü. Hava kararmıştı, oradan ayrılarak bağ damına gitti.
Bağ damında dürbününü aldı, terasa çıkıp damın en ucunda ayakta kalarak, dürbünü burnunun üstüne yerleştirdi ve kuzeye, Türkiye’ye doğru baktı. Akdeniz’i, karşı kıyıları gözleriyle ağır ağır inceledi. Girne kıyılarını âdeta gözleriyle taradı. Deniz kızmış, köpürmüş; kıyıyı ve kayalıkları âdeta hırçın dalgalarıyla dövüyordu. Hangi yöne eseceğini bilmeyen kararsız rüzgâr; bir sağa, bir sola karışık bir fırtınaya dönmüş, bir boran, bir tufandı âdeta. Önce kara bulutlar, sonra da fırtınalar, Kıbrıs’tan hiç eksilmiyor; Türkiye’nin kıyılarını göremiyordu artık… Kardeş vatan, kardeş vatanı görmeden, dokunmadan, sevmeden; kardeş kardeşe bir nefes, bir can olmadan durabilir miydi can? “Kıbrıs’ın sana ihtiyacı var Atavatan…” diye bağırsa, duyan olur muydu acaba? “Allah’ım, Allah’ım…” dedi Bilge Dede; dizleri tutmuyor, tir tir titriyordu. Dürbünü sedire bıraktı. Damın kenarından eğilip bir de Vatan’ın toprağına baktı. “Ey güzel toprağım, ey benim canım; seni sevmesem, memleket bilmesem, senin her santimini kanımla sulamasam, senin bağrından doğup senin bağrına dönmesem, sen benim için sadece toprak ve taştan ibaret olurdun. Senin toprağında yetişen yiyeceklerle beni doyurdun, korunak aradığımda beni korudun, basmak için yer aradığımda basabildiğim yer oldun. Dağ yamaçlarında türlü çiçeklerinle, kumsalında kum zambaklarını bana sundun. Anamın kucağından hoş kokulu vatan toprağına bastım, söyle toprağım, güzel vatanımın söyle ne yapayım?
Bizi duymuyorlar, silahsız masum Türklere saldırıp tecavüz edip yakıp yıkıp kovuyor ve öldürüyorlar. Seni Atavatan’dan, Atavatan’ı senden ayırmak istiyorlar. Masabaşlarında toplananlar hümanizm, insanlık suçu, soykırım yasak diye süslü sözlerle bizleri oyalıyor, bir yandan askerini, bir yandan başımıza attığı bombalarını gönderiyorlar. Aklım ermiyor gücüm yetmiyor…”
Ama çok geçmeden Bilge Dede’nin aklındaki, yüreğindeki dilekler tüm zorluklara rağmen gerçekleşecekti. Kıbrıs’ta 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek taraflı bozan Rumlar, Türklere karşı düşmanca tavırlarını artırmıştı. Terör örgütü EOKA’yı kuran Rumların asıl niyeti Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a bağlamaktı. Birleşmiş Milletler Barış Gücü, katliamları önlemek amacıyla 14 Mart 1964’te Ada’ya ulaşmış ancak Rum saldırıları önlenememişti. Türkiye, Lefkoşa üzerinde savaş uçaklarını uçurup aslından ilk uyarılarını vermeye başlamıştı. 15 Temmuz 1974’te EOKA lideri Nikos Sampson, Ada’yı Yunanistan’a bağlamak için Rum lider Makarios’a karşı darbe yaptı. Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kastedilmesi üzerine, Türkiye tarafından diplomatik girişimler başlasa da kesin sonuç alınamadı. Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması’ndan doğan garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı ve Türk askeri, Kıbrıslı Türk Mücahitlerle omuz omuza çarpıştı. Türkiye, Bilge Dede ve nice insanımıza Ada’da umut oldu. Barış Harekâtı ile Türk askeri büyük başarı kazandı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temeli atıldı.3
Bugün Kıbrıs’ta yarım yüzyılı aşkın süredir devam eden müzakere sürecinde, Türk tarafının yapıcı rolüne rağmen, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle bir sonuca varılamadı. Türkiye’nin de desteklediği egemen, eşitliğe dayalı, yan yana ve iş birliği içerisinde yaşayan bir model gerçekleştirilmediği müddetçe bu mücadele ilelebet sürecek.
Kaynakça
- Kıbrıs, https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl/Osmanlı Döneminde. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_d%C3%B6neminde_K%C4%B1br%C4%B1s. [Çevrimiçi] [Alıntı Tarihi: 02 07 2022.]
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Cengiz_Topel. https://tr.wikipedia.org/wiki/Cengiz_Topel. [Çevrimiçi] [Alıntı Tarihi: 02 07 2022.]
- Kıbrıs Barış Harekâtı Türklerin Zaferi Olarak Tarihe Geçti, https://www.trthaber.com/haber/gundem/kibris-baris-harekati-turklerin-zaferi-olarak-tarihe-gecti-695870.html [Çevrimiçi] [Alıntı Tarihi: 20.07.2022]