Editör – 93. Sayı
Balkanlar gerek coğrafi yakınlığı gerekse de tarihî, sosyal ve kültürel bağları sebebiyle Türkiye’nin özel ilgi gösterdiği bölgelerden biridir. Türkiye Cumhuriyeti, yaklaşık 550 yıl Balkanlarda hüküm sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını taşımaktadır ve Türkiye topraklarının yüzde 5’ini oluşturan Doğu Trakya bölgesi, Balkan coğrafyası içinde yer almaktadır. Bin yılı aşkın bir dönemde Balkanlarda yaşayan insanlar ile Türkler arasında ciddi bir etkileşim süreci yaşanmış; Balkan coğrafyasındaki zenginlik, Türk kültürünün ince motifleriyle birleşerek güçlü bir bağın tesis edilmesine ortam hazırlamıştır. Bu sebeple ülkemiz, bölgeyle olan tarihî ilişkilerinin gerektirdiği vazife bilinciyle, bugün Balkan ülkelerinin her biriyle siyasi ve toplumsal düzeyde var olan bağlarını kuvvetlendirme gayretindedir.
Balkanlar, çeşitlilik açısından oldukça zengin bir bölgedir. Balkanlardaki bu zengin çeşitlilik aynı zamanda fırsatlar ve tehditler sunmaktadır. Özellikle yakın geçmişte etnik ve dinî farklılıklar çeşitli çatışmalara yol açmış ve açmaya da devam etmektedir. Tarihî perspektiften baktığımızda 19. yüzyılın başından günümüze kadar Balkanlar, klasik deyimle, Avrupa’nın “barut fıçısı” olmuştur. Avrupa’nın büyük devletleri arasında uyuşmazlıkların önemli bir kısmı bu küçük bölgede doğmuş, genişlemiş ve ilk dünya savaşı yine bu topraklarda başlamıştır.
Balkanlar, Avrupa ile Türkiye arasında bir köprü ve geçiş yoludur. Bu yolun açık tutulması hem Türkiye’nin hem de bölgenin güvenliği ve refahı için gereklidir. Bu bağlamda Türkiye hem bölgeyi en çok etkileyen bir imparatorluğun mirasçısı hem de bölgesel güç merkezi rolünü oynayacak, önemli bir jeopolitik mihver olması nedeniyle Balkanların önümüzdeki dönemde barış, istikrar ve iş birliği ortamına kavuşturulmasında anahtar ülke konumundadır.
Günümüzde, Balkanların gelecekte bir barış ve istikrar bölgesi hâline dönüşebilmesi için AB ile bütünleşme projesinin süratle gerçekleştirilmesine gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle, Balkan ülkelerinin AB ile bütünleşme süreci desteklenmeli; siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda iş birliği ilişkileri geliştirilmelidir. Türkiye ise, nasıl ki halefi olduğu Osmanlı Devleti’nin bölgede inşa ettiği köprüleri restore ediyorsa, aynı şekilde bölge halkları arsındaki köprüleri de benzer hassasiyette inşa etmeye devam etmelidir. Bölgedeki çoğu toplumla din, kültür veyahut soy açısından ortak paya sahip tek aktör olan Türkiye, bu avantajını, daha önce de yaptığı gibi bölgenin sorunlarının aşılması için taraflar arasında arabuluculuk yapmakta kullanmalı, Balkanların tekrar bir savaş ve istikrarsızlık bölgesi hâline gelmemesi için tarihsel misyonunu yerine getirmelidir.
“Balkanlar” konusunu farklı yönleriyle kapsamlı olarak dosya konusu yaptığımız bu özel sayımızda, birbirinden değerli makaleleri siz okuyucularımızla buluşturuyoruz. Konuyla ilgili olarak bu sayımızda, Türkiye Cumhuriyeti Saraybosna Büyükelçisi Sayın Sadık Babür GİRGİN ile bir röportaj gerçekleştirdik. Gençlerin de söz sahibi olduğu dergimizde, konumuzla ilgili olarak her sayıda olduğu gibi onların da fikirlerine yer verdik. “Tarihte Bu Ay Neler Oldu?” köşemizde, tarihin unutulmaya yüz tutmuş olaylarını yeniden gün yüzüne çıkardık. Bu sayımızda da bir film ve kitap tanıtarak sizlere önerilerde bulunduk. Yeni sayımızın düşünce iklimimizi zenginleştirmesini, fikir dünyamıza yeni değerler katmasını ve yol gösterici olmasını temenni eder, sizlere keyifli ve bilinçli okumalar dileriz.
93. sayımızda ki yazılara bu linkten ulaşabilirsiniz.