Cengiz Aytmatov ve Birlik
Mavi, mor, pembe çiçeklerle bezeli dağ yamaçlarında; yılkı atlarının koştuğu, bozkurtların uluştuğu dağlarında; kekik kokulu yaylalarında, çiçekten çiçeğe konan kelebeklerin uçuştuğu ovalarında ve Dönenbay’ın kanat çırptığı mavi göklerinde mutluluğun coşkusu yaşanırdı. Tüm yaratılmışların mutlu yaşadığı bu Türk yurdunda, Stalin dönemindeki rejimden dolayı insanlar topluca esir edilmiş, kurşunlanmış ve zalimce öldürülmüştür. Göklerin, dağların, ovaların, mor çiçeklerin, yılkı atlarının, bozkurtların, kelebeklerin ve Dönenbay’ın mutlulukları kaybolup gitmiş, yerini hüzünlü bir sessizliğe bırakmıştı.
Cengiz Aytmatov, 1928 yılı Aralık ayının 12’sinde, Talas’ın Şeker Köyü’nde dünyaya geldi. Babası Törekul (Törökul) Bey, annesi Nagima Hanım’ın ilk çocuklarıdır. Törekul Aytmatov, Moskova’daki görevi nedeniyle ailesini de alarak Moskova’ya gelir. Cengiz Aytmatov, ilkokula Moskova’da başlar ancak okula ara vermek zorunda kalır. Törekul Aytmatov, seçkin bir devlet adamı olmasına rağmen, Stalin rejimi tarafından suçlanır. Törekul Aytmatov; suçlananların öldürüldüğünü, ailelerinin ise esir kamplarına gönderildiğini, burada hanımlara ve çocuklara çok çeşitli eziyetler yapıldığını bilmektedir. Bu nedenle, ailesinin yaşanacaklara şahit olmaması için Nagima Hanım’ı ve çocukları gizlice Kazan Tren Garı’ndan Talas’taki Ata Yurt’a gönderir. Kazan Tren Garı’ndaki bu ayrılış, Cengiz Aytmatov’un, babasını dünya gözüyle son görüşüdür. Törekul Aytmatov, 1937’de Kırgız Türkçesini savunduğu için Stalin tarafından “halk düşmanı” olarak ilan edilir ve 1938’de Stalin’in emriyle 138 Kırgız aydınıyla birlikte gizlice öldürülerek şehit edilirler. Cengiz Aytmatov bu durumu yirmi yıl sonra öğrenebilecektir. Törekul Aytmatov’un kardeşi Rızkulbek de sadece Törekul’un kardeşi olduğu için öldürülerek şehit edilir. Amcasını da kaybeden Cengiz Aytmatov, dokuz yaşında kimsesiz kalmıştır. Aynı zamanda annesi ve kardeşlerinin sorumluluğunu da üstlenmek zorundadır.
Hayatın uzun meşakkatli yıllarında yol almak, baba hasretini yüreğinde her daim hissetmek, bir çocuk için kolay olmasa gerek. Kazan Garı’nda el sallayan babasına özlemi, ona kavuşma isteği, bir olmak, birlik olmak, ata yurda dönmek, onun yüreğinde sızı, dilinde öğüt olmuş ve kaleminden dökülüp bize gelmiştir. Hikâyelerinde, Dönenbay’ın olması, kavuşamayan sevdalar olması, sevginin emek olduğunu bilmemizi istemiştir. Emek ve sevgi yan yanadır. Babası Törekul Aytmatov’un, çok sevdiği çocukları için çalışması, babasının tatlı canını, çok sevdiği milleti için, Kırgız Türkçesi için feda etmesi de sevgisinin ifadesidir. Cengiz Aytmatov da, Stalin tarafından şehit edilen çok sevdiği babası için, Kırgız Türkçesi ve Türk milleti için yazar, yazar, yazar… Annesi de kendisi de kardeşleri ve milleti için çalışır, emek verirdi. İnsan olmanın özünde var olan sevgiyi ortaya çıkarmak ister, sevginin emeğe güç katan yanının da olduğunu bilir ve hissettirir bizlere. Sevgi ve güç ise ne zamanla sınırlanabilir ne de mekâna sığdırılacak kadar küçüktür. Sevginin güçlü varlığı kutsallığıyla birlikle, özgürlükle ve ataya, ata yurda dönmekle eştir sanki… Cengiz Aytmatov, Gülsarı’da sevmenin, ataya dönmenin, sevgiyle emek verene dönmenin, ata mekâna, yani ata yurda dönme duygusunun sadece insana has olmadığını gösterir âdeta. Sevgiliye verilen emeğe rağmen, kavuşulamayabileceği gerçeğini de hissederiz. Emeğe rağmen sevdiğine kavuşamayanların sevgisi ise mavi göğe yükselir ve ilahi aşkla güçlenir.