Siyasetteki Değişim Üzerine Röportaj
“Siyasetteki Değişim” konusuna yer verdiğimiz bu özel sayımızda, Diplomasi Vakfı Direktörü Doç. Dr. Oğuzhan BİLGİN ile bir röportaj gerçekleştirdik. Bilgin, siyasette ve toplumda büyük değişimin olacağı 14 Mayıs seçimlerindeki değerli görüşlerini okuyucularımızla paylaşırken; seçime doğru gerek hükûmet gerek de muhalefet partilerindeki son durum ve seçimin Türkiye’ye etkileri hakkında değerli açıklamalarda bulundu.
Genel olarak karşıtlık üzerine siyaset yapan, ötekinin ne kadar kötü olduğunu anlatan, pozitif dili değil, negatif ayrışmayı öne çıkartan bir siyasi anlayış görüyoruz. Bu tutumun toplumsal dönüşüme etkisi nedir?
Karşıtlık üzerine siyaset yapan, kutuplaştırıcı dil kullanan bir siyaset, maalesef 2023 seçimlerine giderken yine karşımıza çıkıyor. Özellikle Türkiye’de; kimlikleri kaşıyan, ortak zemini değil farklılıklara vurgu yapan ve bunun üzerinden de bir karşıtlık, kutuplaşma yaratmaya çalışıp kimlikler üzerinden bir ayrıştırma dili kullanan bir muhalefet tablosuyla karşı karşıyayız.
Bizim bin yıllık kardeşlik hukukumuza, bütün toplumsal ilişkiler bütünümüze, dayanışmamıza, yüzlerce/binlerce yıldır oluşturduğumuz normlar/değerler sistemimize yani kısacası bizi bir millet hâline getiren ne kadar değer varsa bütün hepsine karşı oluşmuş bu dil, açıkçası bizim ülkemize, toplumumuza yakışmadığı gibi toplum olma hâlimize de yapılmış bir hakaret aslına bakarsak. Çünkü biz, herhangi bir etnik gruba, kavmiyete, kabileye, mezhebe dayalı bir toplum değiliz. Biz, bir imparatorluk merkeziyiz. Ve bütün imparatorluk kurmuş milletler gibi imparatorluk çoğulculuğuna, etnik kabilesel veya mezhepsel kimlikleri, farklılıkları aşan bir millet kimliğine sahibiz. Bilindiği üzere imparatorluklar salt spesifik etnik kimliklere, kabilelere, kavimlere dayanmayan, onları aşan ve gerçek anlamda sosyolojik olarak bir millet olma hâlini yansıtan yapılardır. Bu bakımdan bu imparatorluk tarihinin ve bizim toplumsal zeminimizin imparatorluk sürecinde oluşmasının altını çizmek gerekir. Bu nedenle başta belirttiğimiz gibi farklı kimlikleri kaşımak, kavmiyetçiliğe ve mezhepçiliğe pirim vermek, Türk milletine de Türk millî kimliğine de Türk millî tarihine de yakışmayan bir durum. Aynı zamanda buradan bir siyaset üretmek de bu ortaklığa, bu dayanışmaya, millet olarak refaha, demokrasiye, ilerlemeye, kalkınmaya, modernleşmeye değil; toplum içinde kutuplaştırıcı yeni bir tartışma gündemine sebep oluyor.
Bu bakımdan bu negatif dilin, yani sürekli kin ve nefrete dayalı olan, sürekli bir öfke barındıran bu söylemin herhangi bir demokratik siyasette yeri olmadığı gibi Türkiye gibi böylesi bir tarihsel ve toplumsal zemine sahip bir ülkede yerinin olmaması elzemdi; fakat maalesef bu seviyeye gelemeyenler, bu başarıyı ortaya koyamayanlarla karşı karşıyayız.
Nefret söyleminin siyasette olmaması gerekmektedir. Bunun evrensel anlamda bir suç ve ahlaki bir problem olması gerektiği, maalesef çoğu zaman göz ardı ediliyor ve sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı üzerinden, zaman zaman da İslam ve Türk karşıtlığına varan bir söylem üretilerek muhalif dille karşı karşıya kalmak, sadece muhalefet adına değil ülkemiz adına da hepimiz adına da üzüntü verici, hatta bazen de utandırıcı bir durumla bizi karşı karşıya bırakıyor.