Bir İnsan Sapması: Ötekileştirme
Beri gel, beri! Daha da beri!
Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin ben de senim;
niceye şu senlik benlik?
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Her şafak vaktinde güneş, bütün yeryüzünü aydınlatmak için çıkıp gelir ulu dağların ve engebeli tepelerin ardından. Ne var ki insanlar, çoğu zaman onu kendi elleriyle gölgelemeye koyulur. Kâinat yaratılalı beri bu böyledir ve ne zamanki bu gölgeler zifir bir karanlığa dönüşür, işte o vakitlerde yepyeni bir gün doğumunun hasreti sarıp sarmalar nisyana bulanmış yürekleri.
Asırlar önce ötelerin ötesinden insanlığın kalbine sızmaya başlayan son ilahi nur; bütün dünya coğrafyalarına tanışmanın, kardeş olmanın, nitelikli iletişim kurmanın, selamı yaymanın, yakınlaşmanın ve sevgiyi, cihan bozkırlarına hâkim kılma çağrısını yapmış; insanlar arasında ötekileştirme, ayrımcılık, selamsızlık ve dışlama niyetiyle örülen ırk, renk ve dil gibi duvarları zihinlerden yıkıp atmayı amaçlamıştır. Ne var ki insanlığın son sahnesinin son perdesindeki oyuncular olarak bizler, olanca kısalığımız, onca hikmetsizliğimiz, dizginleyemediğimiz hırslarımız, törpüleyemediğimiz emellerimiz, bitip tükenmek bilmeyen mal-mülk-iktidar arzumuz ve kahrolası fizikötesi sağırlığımızla bu ilahi nuru perdelemiş ve dünya bozkırlarını karanlığın pütürlü kollarında can çekişmeye mahkûm etmişiz.
Maveradan süzülüp gelen güneşin ışıklandıramadığı bozkırları başka hangi el aydınlatabilir? Ötelerin ötesinden yankılanan ilahi terennümlere kulaklarını tıkayanlar için acaba başka hangi nefes, gönülleri huzur ve mutluluğun asude mevsimine kanatlandırabilir?