Mustafa Çalık…
1990’ların başı… Henüz 5-6 yaşlarındayım. Babam her hafta elimden tutup Kızılay’da bir ofise götürüyor. Her seferinde çocuk hâlimle biraz şaşkın ama fazlasıyla meraklı bir şekilde ofisi dolduran ve hep ciddi şeyler konuşan insanları izliyorum. Dinleyene çok şey öğreten; siyaset, edebiyat, tarih, din, sosyoloji konuları…
Oradaki insanların her birini dikkatle inceliyorum. Daha sonrasında her biri Türkiye’nin fikir, kültür ve siyaset hayatına damga vurmuş pek çok isim var. Birçoğu en zor zamanlarda birlikte mücadele vermiş insanlar…
Yalnız o çocuk şaşkınlığımla her seferinde dikkatimi en çok biri çekiyordu. Diğerlerine göre daha kısa boylu ama sesiyle, bakışlarıyla, bilgisiyle, hitabetiyle sanki boyunun iki katı gibi görünen biri. Bazen herkesi bırakıyor, o çocuk hâlimle bile beni ciddiye alıp en ciddi konuları benimle tartışıyordu.
Aradan uzun yıllar geçiyor, ben büyüyorum ve ofisin yeri değişse bile ne o atmosfer ne de o dev adamın hâli, tavrı, etkisi değişiyor.
İçine doğmuş olmakla kendimi çok şanslı hissettiğim Türkiye Günlüğü Dergisi’nin ortamı 1990’ların kültür ve fikir hayatının en önemli merkezlerinden, Türk sağının en temel entelektüel platformlarından biri. “12 Eylül ortamını dağıtıp tekrar sivilleştirmek gerekiyor, bunu da yapacaksa milliyetçilerin yapması gerekiyor.” diyerek kurulmuş bir aydın hareketi. Derginin kadrosu ise yıldızlar geçidi. Derginin başında da zekâsıyla, belagatiyle, malumatıyla, müthiş düşünce sistematiği ve korkusuzluğuyla işte o bahsettiğim kişi… Mustafa Amcam… Mustafa Çalık.
Gümüşhane’nin uzak bir köyünde başlayan mücadelelerle dolu bir hayat, neticede onu Türk sağının en önemli fikir adamlarından, sözü ve kalemi en etkili münevverlerinden biri hâline getiriyor.
Gümüşhane’de daha lise yıllarında solcu öğretmenlerin baskısı sebebiyle Bayburt Lisesi’ne geçmek zorunda kalmış, kazandığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kampüsteki sol grupların terörü nedeniyle sadece 45 gün gidebilmiş, okulu öyle bitirmişti.
Öğrencilik döneminde Muhsin Yazıcıoğlu başkanlığındaki Ülkü Ocakları’nda yer almıştı. Önceleri lisans öğrencisiyken kapısından pek giremediği Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yıllar sonra yazdığı doktora teziyle büyük bir tartışma yaratmıştı. Doktora tez konusu MHP hareketiydi ve daha sonra kitap olarak yayımlanmış çalışma birçok bakımdan çok önemli bir kaynak niteliğindeydi. Ne yazık ki birçok milliyetçi de onu çok anlayamayacaktı…
1990’larda Türkiye Günlüğü, başta milliyetçiler olmak üzere Türk sağı için hem önemli bir ekole
dönüşüyor hem de farklı fikirlerden (isimleri saymaya başlasam herkes şaşırır) birçok insanı buluşturan önemli bir platform hâlini alıyordu.
Türkiye Günlüğü’nün ofisi bir dergi ofisinin çok ötesinde önemli bir entelektüel merkez hâline geliyordu. Daha önce sol teröre, 12 Eylül atmosferine karşı milliyetçi ve demokrat bir misyon edinmiş Türkiye Günlüğü kurucu kadrosu, 90’ların ortalarından itibaren de yine aynı misyonla 28 Şubat’a karşı açıkça meydan okuyan nadir gruplardan biri oluyordu.
Derginin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çalık da hem müthiş bir Türkçeyle yazılmış yazıları hem dergideki sohbetleri hem de TV’deki unutulmaz tartışmalarıyla fırtına gibi esiyordu. Bu fırtına 2000’lerde de devam edecekti.
Sonrasında Mustafa Çalık’ın bilhassa İttihat-Terakki ve Enver Paşa üzerine söyledikleri, yazdıkları da öyle kolay kolay kimsenin cesaret edip konuşamadığı zamanlarda büyük tartışma yaratacaktı.
Hem Türkiye’nin vesayetle mücadelesi sürecinde hem de İttihat-Terakki ve Enver Paşa gibi tabu konularda, tam da o dönemlerde Türk milliyetçilerini “Kemalistleştirmeye” dönük büyük bir kampanya devam ederken, Kemalist ulusalcılıkla hesaplaşma iradesi gösteren kaç tane milliyetçi vardı ki?
Neticede yazdıkları, söyledikleri, duruşu, insanlar üzerinde etkisi ile büyük bir fırtına hâlinde yaşadı bu hayatı.
Bazı insanlar geriye bir toz kadar bile iz bırakmadan göçüp giderken, bir düzine insan ömrü kadarlık bir ömür yaşadı. Mustafa Çalık attığı her adımla, söylediği her sözle, yazdığı her yazıyla yeri titreterek yaşadı her ânını.
Hakkında geçmiş zamanlı bir cümle kurmanın düşünülmesi bile hâlâ zor. O denli hakkını vererek yaşadı. Adam gibi adamdı…
Büyük bir dava adamını, fikir adamını, Mustafa Çalık’ı kaybettik.
Mekânı cennet olsun. Tekrar görüşmek, sohbetini dinlemek üzere Mustafa Amcam…