Kadim Medeniyetler Şehri: İZMİR
Antik dönemden bu yana binlerce yıllık tarih içinde sayısız uygarlıkların izleri ve kültürleriyle yoğrulmuş ayrıcalıklı bir kenttir İzmir. İzmir; 8.500 yıldan beri yaşamın kesintisiz devam ettiği, ünlü tarihçi Heredot’un, “En yüce gök kubbenin altında ve dünyanın en güzel ikliminde…” diye bahsettiği, farklı kültür ve dinlere mensup insanların hoşgörü ve barış içinde yüzyıllardır yan yana yaşadığı, Victor Hugo’nun bir prensese benzettiği kenttir. Ege’nin İncisi olan kent; doğal güzellikleri, zengin kültürel mirası, huzur dolu doğası, turizm olanakları, fuar ve kongre faaliyetleri, müzeleri, sanatsal faaliyetleri ve üniversiteleriyle ülkemizin çekim merkezlerinden biridir.
Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir, 8 bin yılı aşkın tarihi ve yıllara meydan okuyan güzellikleriyle, en içten merhabasıyla selamlar ziyaretçilerini. Tarihin mistik havasını en güzel şekilde yansıtan kentte; şehir merkezinde, antik devirden beri varlığını korumuş olan Smyrna-Tepekule, Büyük İskender tarafından yaptırılmış Kadifekale, Agora ile kendine has dokuya sahip Kemeraltı Çarşısı, İzmir’in farklı kültür ve dinlerinin bir arada hoşgörü ve barış içinde yaşadığı mekânları olan camileri, kiliseleri, havraları ve hanları; Bergama, Foça, Smyrna, Efes, Çeşme, Teos, Klaros, Klazomenai ve daha nice antik kentler, nice muhteşem sanat eserleri, İzmir’in mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken yerlerin başında gelmektedir.
Antik çağlardan günümüze kadar tüm zamanların güçlü izlerini tüm görkemiyle taşıyan ören yerleri, dünyanın bilinen en büyük agorası ve müzeler, kendi çağlarında olduğu kadar bugün de tüm insanlığın ilgi odağıdır. Sadece antik çağların değil, yakın dönemin de sergilendiği müzeler ve zarif mimarlık örnekleri, kendilerinden sonraki nesillere sessizce öğütler verir. İşte onlardan birisi de İzmir Arkeoloji Müzesi’dir. Bütün insanlığın ortak kültürü olarak kabul edilen ve evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıkların cennetinde yer alan bu müze; kadim tarihi, kültürel kodları, coğrafi araştırmaları ve uzantılarıyla tüm dünya için oldukça kıymetli bir özelliğe sahiptir. İzmir Arkeoloji Müzesi’nde, toplamda 1500’ün üstünde eser bulunmaktadır. Bunlar, arka bahçe ve 3 kata dağılan salonlarda görülebilmektedir. Yine alt katta mermer heykel ve büstler bulunmaktadır. Taş Eserler Salonu olarak da bilinen bu alanda, İzmir ve çevresinden çıkarılan eserler sergilenmektedir. Ayrıca müzede, Roma ve Helenistik dönemden kalan birçok eser de mevcut. Yaşadığımız yerin geçmişini ve toprağının kültürünü öğrenmek, hissetmek için bu müzeyi kesinlikle ziyaret etmelisiniz.
Son derece zarif görünümüyle Konak Meydanı’nı süsleyen Saat Kulesi de, bir başka sanat abidesidir kentte. II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıl dönümü kutlamaları dâhilinde 1901 yılında inşa edilen Saat Kulesi’nin özel taş işçiliği dikkat çekmektedir. Kentin mimari evriminde, Konak Meydanı’nda yapılan Saat Kulesi’nin yapımı özel bir önem taşıyor. Kule, kentin ilk çağdaş ve modern simgesi olmakla birlikte, o güne kadar kale/kışla, cami, hükûmet binası gibi geleneksel simgelerle yetinen kente, yeni bir dönemin başladığını haber vermektedir. 25 metre yüksekliğindeki kulenin saati, Alman İmparatoru 2. Wilhelm’in armağanıdır. Mimarı ise Fransız Raymond Pere’dir.
Yine Anadolu devriminin ilk ateşinin yakıldığı ve sonra da noktalandığı yer olan, İzmir Konak Meydanı’nda bulunan Hükûmet Konağı, Kurtuluş Savaşı’nda çok önemli bir yere sahiptir. İzmir’in, 15 Mayıs 1919’daki işgal edilmesinden, kentin kurtuluş günü olan 9 Eylül 1922’ye kadar olan süreçte hizmet veremeyen bina, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki İzmir’e ulaşan Türk ordusunun, Türk bayrağını yeniden Hükûmet Konağı’na çekmesiyle özgürlüğüne yeniden kavuşmuştur. 1970 yazında çıkan yangınla harap olan bina, yeniden restorasyona uğraması neticesinde aslına uygun şekilde hizmet vermeye devam ederek, ihtişamını günümüzde de sürdürmektedir.
İzmir Konak’ta, çağlar öncesinin Agora ruhu, bugünün Kemeraltı Çarşısı’nda yeniden can kazanmıştır. Bu ince uzun fakat cıvıl cıvıl sokağı, bir de özel günlerde görmek gerekir. Denilebilir ki bu sokak, yoğun ticareti ve çok uzun bir geçmişin canlı seslerini yansıtan tarihî yapılarıyla tüm Ege’nin gözbebeğidir. Kapalı ve açık mekânlardan oluşan çarşıda; geleneksel Türk el sanatlarından seramikler, çini panolar, ahşap ürünler, tombaklar, halı ve kilimler, deri ürünleri ve geleneksel Ege mutfağının lezzetlerinin her çeşidini bulmak mümkündür.
Kemeraltı bölgesinde bulunan Kızlarağası Hanı da, tarihî bir han olması sebebiyle günümüz İzmir’inin hareketli yanıyla beraber otantik atmosferini de koruyan ve İzmir’de mutlaka ziyaret edilmesi gereken noktaların başında geliyor. Osmanlı han mimarisinin klasik yapısını yansıtan Kızlarağası Hanı; kare formda, iki katlı ve ortasında dikdörtgen biçimli geniş bir avlu olarak tasarlanmıştır. Kare formu, yapının genişliği sebebiyle dışarıdan fark edemeseniz de, ortasındaki dikdörtgen avlu ve avluya konumlanmış geniş çay bahçesi, Han’ın heybetini yansıtan ana unsurlardır.
Kent kimliğinin yapı taşlarından olan ve bulunduğu semte adını veren Tarihî Asansör de, İzmir’in en önemli tarihî noktalarındandır. Tarihî Asansör, Mithatpaşa Caddesi ile Şehit Nihatbey Caddesi arasındaki yolu kısaltmak amacıyla Musevi iş adamı Nesim Levi tarafından 1907 yılında yaptırılmıştır. 115 yıldan bu yana ayakta dimdik duran asansör, günümüzde de işlevini sürdürmekte; kafe, bar ve restoran olarak eşsiz manzarasıyla turistleri kendine çekmektedir.
Şiirlere ve şarkılara esin kaynağı olmuş; romantik gün batımı, imbatı, kafeleri, balık lokantaları, şık mağazaları, geçit törenleri, koşu ve bisiklet parkurlarıyla ünlü Alsancak semti, İzmir’in en popüler gezi ve eğlence merkezidir. Alsancak Mahallesi boyunca oluşturulmuş olan çok geniş bir alana sahip Kordonboyu ile Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Sevgi Yolu da görülmeye değer yerlerin başında gelir. İzmir’e gelip de mutlaka görülmesi gereken merkezlerden biri olarak dikkat çeken Kordon; eğlence dolu zaman geçirilebilecek, oldukça hareketli ve keyifli yerlerin başında geliyor.
Kültürpark (İzmir Fuar Alanı) ise, İzmir ile özdeşleşen ve bu kenti marka şehirler arasına sokan en önemli girişimlerden bir tanesidir. Burası, Akdeniz dokusuna özgü tipik palmiye ağaçları ve yeşil örtüsü, spor ve eğlence tesisleriyle İzmirlilerin başlıca rekreasyon alanı olarak da bilinmektedir. Fuar alanı ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer devletlerle olan ekonomik bağlantısını sağlamaktadır.
8500 yıllık geçmişiyle insanlık tarihine ışık tutan kent, yaşayan bir efsane gibi âdeta. Kentin her noktasında tarihî dokulara rastlıyorsunuz. Smyrna (Eski İzmir) ise, Körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştur. Bayraklı Tepekule mevkiinde bulunan yerleşim alanı, Yeşilova’daki buluntular ortaya çıkıncaya kadar İzmir’in ilk yerleşim alanı olarak bilinmekteydi. Burada zamanla Meles Irmağı’nın getirdiği alüvyonlarla ve Sipylos (Yamanlar) Dağı’ndan akan sularla Bornova Ovası oluşmuş, deniz üzerindeki ada da bir höyük hâlinde karayla birleşmiştir. Kentin adı olan Smyrna’nın, Anadolu kökenli bir sözcük olduğu sanılmaktadır. Tarih öncesi yerleşmeler, Bayraklı Höyüğü’nün alt katlarındadır. Yapılan en son kazılarda da, İzmir’deki yerleşim alanlarının M.Ö. 7000 yıllarına dek uzandığı ortaya çıkarılmıştır.
İzmir’in Basmane semtinde bulunan Agora, Roma Dönemi’nden (M.S. 2. yy) kalmadır ve Hippodamos şehir planına göre merkeze yakın yerde inşa edilmiştir. Antik Çağ’da Agoraların; ticari, siyasi ve dinî fonksiyonlarının yanı sıra sanatın yoğunlaştığı ve birçok sosyal olayın geçtiği veya gerçekleştirildiği, kentin odak noktası olduğu bilinmektedir. Kazılarda, Agora’nın büyük bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. İzmir Agorası’nın; dikdörtgen formda, ortada geniş bir avlu etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa edilmiş, üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Agora’da çıkarılan buluntular ve bazı heykeller, İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Şehrin güneyinde 186 metre yükseklikteki bir tepede yer alan Kadifekale (Pagos) ise, Eski İzmir (Smyrna) dışında, kentin Pagos’ta (Kadife Dağı) yeniden kurulduğu alandır. M.Ö. 4. yüzyılda İzmir’de Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos’un körfeze hâkim bir konumda kurduğu kent, bugünkü Kadifekale (Pagos) Tepesi ile tepenin iç limana bakan yamacında gelişmiştir. Kadifekale Antik Kenti’ndeki Akropol kalıntılarının duvarlarında, Roma ve Bizans etkisi görülmektedir. Kente, zamanla eklemeler yapılmış. Bugün beş kulesi ile duvarları ayaktadır ve kulelerin yüksekliği 20-25 metredir. Bugün tarihî kalede her cumartesi günü üretici pazarı kurulmakta ve stantlarda el işlemelerinden dokuma halılarına, meyve sebzeden bal ve zeytinyağına, tandır ekmeğinden midyeye kadar çok çeşitli ürünler satılmaktadır.
Tüm Anadolu kentlerinde var olan inanç kardeşliği, bu kentte, Akdeniz güneşinin altında bir başka sıcaktır. Yüzlerce yıldır yan yana ve el ele…
Konak Meydanı’nda, çinileri ve sekizgen planıyla dikkatleri çeken, İzmir’in en zarif camilerinden Yalı (Konak) Camii, Mehmet Paşa kızı Ayşe Hanım tarafından 1755 yılında yaptırılmış, I. Dünya Savaşı’nda ise onarılmıştır. İzmir’in sembolü olarak ifade edilebilecek olan cami, Selatin Cami görünümünden uzaktır ve minyatür yapısı ile dikkat çekmektedir.
Yine Hisar Camii, bugünkü adını, eskiden İç Liman’ın ağzında bulunan fakat günümüze ulaşmayan Hisar (Liman) Kalesi’nden almıştır. İzmir’in en büyük ve gösterişli camisi olan Hisar Camii, kesme taşlardan ve moloz taştan inşa edilmiştir. Caminin içi, Osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerini sergilemektedir. Cami içindeki kalem işi süslemeleri, hat sanatının inceliklerinin sergilendiği panolar ve mihrap-minber işçiliği, Türk sanat zevkinin en iyi örneklerindendir. Cami 1813, 1881, 1927 ve 1980’li yıllarda onarım görmüştür.
Yine Kemeraltı’nda bulunan Kemeraltı Cami ve diğer farklı bölgelerde bulunan Salepçioğlu Camii, Başdurak Camii, Şadırvan Camii, Çorakkapı Camisi, İki Çeşmelik Camisi, Kestane Pazarı Camisi, Hatuniye Camisi ve diğer dinî yapılar, kente önemli bir inanç turizmi imkânı tanımaktadır.
İzmir, pek çok gayrimüslim topluluk gibi Yahudilerin de Osmanlıdan bugüne, uzun zamandır yaşadıkları kentlerden biri. Bu yüzden İzmir’de çok sayıda Havra (Sinagog) bulunmaktadır. Namazgâh Semti’ne bitişik bir alanda yoğunlaşan Havralar, eski tipte, merkezî sistemde yapılmış olup, salon ortasında dört sütun bulunur, okuma ortada yapılmaktadır. Başlıca Havralar; Sinyora (Giveret), Şalom (Aydınlı), Algazi, Bikur Holim, Etz Hayim, Hevra (Talmut Tora), Bet Hillel ve Portekiz’dir.
Bu kadim kentte, kiliseler de dikkat çekmektedir. St. Polycarp Kilisesi de bunlardan bir tanesidir. İl merkezinde bulunan bu kilise, ilin en eski yapılarından olup, Kanunî Sultan Süleyman’ın izni ve Fransa Kralı XIII. Louis’in isteği üzerine 1625 yılında yapılmıştır. Kilise, M.S. 155 yılında Hristiyan inancından ötürü Romalılar tarafından Kadifakale’de öldürülen Aziz Polycarp adına yapılmıştır. Kilise, bugünkü onarılmış hâliyle; doğu-batı doğrultusunda üç nefli, bema kesimi kubbeli, dikdörtgen şeklinde bir bazilikadır. Batı cephesinin güney ucunda yükselen bir çan kulesi bulunmaktadır.
Yine Aziz John Kilisesi, Aziz Helen Kilisesi, Aya Fotini Kilisesi, Aya Vukla (Aziz Vukolos) Kilisesi, Notre Dame Lourdes Katolik Kilisesi, Saint Antoine Katolik Kilisesi, Saint Helen Katolik Kilisesi ve Saint Mary Magdelena Anglican Episcigal Kilisesi gibi ibadet yerleri, İzmir’de dikkat çeken noktalardan sadece birkaçıdır.
Şimdi de bu kadim kentin belli başlı ilçelerine ufacık bir gezinti yapalım ve Ege’nin otantik ortamını, tarihî ile iç içe geçmiş yaşamını yakından tanıyalım. İzmir’de 11’i merkez olmak üzere toplamda 30 ilçe bulunmaktadır. Onlardan biri de; turizme kucak açmış antik ortamı, dünyanın sayılı sörf merkezlerinden biri olan Alaçatı’sı, meşhur kalesi, eşsiz güzellikteki plajları, yat limanı, termal tesisleri ve canlı yaşamı ile Çeşme’dir. Gemiciler tarafından küçük liman diye adlandırılan Çeşme; Lydia, Pers, Pergamon (Bergama) Krallığı, Roma ve Bizans egemenliklerini yaşamıştır. Çeşme’de bulunan Erythrai Antik Kenti ise, 12 İyon kentinden biridir. Denize yakın olmasından dolayı çokça kez istilalara uğrama ve başka medeniyetlerin altında hüküm sürme kaderini yaşamıştır. Günümüze kadar bu antik kentte; Zeus Tapınağı Heraklion, Megaron, Agora, tiyatro, şehir surları ve Roma villalarından oluşan yapılar kalmıştır. Yılın dört mevsimi farklı güzellikler sunan Çeşme, hem gün içinde hem de renkli hayatıyla sabahın ilk ışıklarına kadar yaşayan bir belde. Buraya ziyaret ederek hem Çeşme sahillerinin tadını çıkarıp hem de tarihî manzaraları ücretsiz izleyebilirsiniz. Her seviyedeki sörfçü için elverişli yapısıyla Alaçatı ise, aynı zamanda uluslararası yarışlara da ev sahipliği yapmaktadır.
Çeşmeden dönerken, yolunuz mutlaka Urla’ya düşmeli. Antik çağlardan bu yana zeytinyağı ustaları hep bu ilçede yaşamışlar ve yaşamaya da devam ediyorlar. Antik Klazomenai’nin hemen yakınındaki limanda amforalarla zeytinyağı almaya gelen antik gemiler artık yok ama bu kıyı şeridi artık bugün turizme hizmet veren önemli bir yer. Tarihî dokusunu korumayı başarmış küçük köyleri, sakin havası, tertemiz denizi ile tatilcileri kendisine çeken Urla, ziyaretçilerine bolca huzur vermektedir. Urla’da denize girebileceğiniz çok sayıda plaj bulunmaktadır. Türkiye’nin önemli bağ yollarından biri olan Urla Bağ Yolu ise, ilçenin önemli beldelerinden biridir. Doğanın içinde gerek yemeklerinin lezzetine bakmak gerekse de bağların içinde bir gezinti yapmak istiyorsanız mutlaka buraya uğramalısınız.
İzmir’in en önemli ilçelerinden biri de Selçuk’tur. Bu ilçe, tarihî değerleri, tarımı ve insanıyla sakin ve mutlu yaşamı her zaman sürdürmüştür. Zamanın bir başka aktığı Selçuk sokaklarındaki gezintinizden sonra buradaki lezzet duraklarına uğramayı sakın unutmayın. Selçuk’tan ayrılıp doğuya doğru kısa bir yolculukla, ulusal sivil mimarinin en güzel örnekleriyle oluşan bir köye ulaşırsınız: Şirince. Tüm dünyanın ilgisini çeken Efes Kenti ise, antik çağın kültür ve ticaret merkezidir. Bu kent, başlı başına birçok belgesele konu olacak kadar üzerinde durulmaya değer bir yerdir. Ortaya çıkarılan eşsiz güzellikteki buluntuların bir bölümü ise, Selçuk Müzesi’nde, dünya insanlarının beğenisine sunulmaktadır. Dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağı ise, Efes Antik Kenti ile Ayusuluk Tepesi arasında bir noktada yer alıyor. Zaman, ondan bize pek bir şey bırakmamış ama arkada İsa Bey Camii ve Sencan Harabeleri’ni görmek bir başka güzellik burada. Ve Bülbül Dağı’nda bir ruhani miras Meryem Ana… İzmir, Efes’teki Bülbül Dağı’nda bulunan Katolik ve Müslüman mabet yeri, rivayete göre 19. yüzyılda Katolik rahibesi olan Anne Catherine Emmerich’in rüyalarını takiben keşfedildi. Hristiyanlık inanışına göre Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi hadisesinden sonra Hz. Meryem buraya geldi ve hayatının son yıllarını burada geçirdi. Ev, bu yüzden kutsal hac yerlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Fokaya (PHOKAIA)… Fokaya, fokların diyarı anlamındadır. Bugünkü adı ile Foça, adını, şehri çevreleyen adalarında yaşayan foklardan almaktadır. Medeniyetlere ve topluluklara merkez oluşturduğu için Foça, önemli bir arkeolojik merkez hâline gelmiştir. 1953 yılında başlayıp ve günümüze kadar aralıksız devam eden kazılarda; Helenistik döneminden kalan tiyatro, Athena Tapınağı ve Kutsal Alanı, Liman Kutsal Alanı (Kybele’ye ait olduğu düşünülmekte) ile Pers Anıt Mezarı ortaya çıkarılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Foça’da, önce antik yerleşim alanında denizin getirdiği binlerce yılın sesini dinleyerek, sonra da koyda dizilmiş pek çok restorandan birinde, gün batımının, sahildeki taş evlerin alınlarındaki son ışıklarını seyrederek yorgunluk çıkarabilirsiniz.
Bergama denilince, akla el sanatları gelir. İlmek ilmek dokunan el halıları, tarihi kadar renklidir bu kentin. İskenderiye’den sonra dünyanın en büyük antik kütüphanesinin bulunduğu Bergama, Akropolü ve ruhsal hastalıkların müzik ve su sesiyle tedavi edildiği, ünlü tıp bilimcisi Gale’nin yaşadığı ve kapısından ölümün girmediğine inanılan Asklepion’u ile ünlenmiştir.
2014 yılında Dünya Kültür Miras Listesi’ne giren Bergama, tarihi boyunca işgallere ve yıkımlara maruz kalmasına rağmen, stratejik bir noktada yer alması nedeniyle sürekli iskân edilmiş ve tarih sahnesinden hiçbir zaman kaybolmayan yerleşimlerden biri olmuştur. Bir dönem Pergamon Krallığı’nın, sonrasında Roma İmparatorluğu’na bağlı Küçük Asya’nın başkenti olan Bergama (Pergamon), sahip olduğu büyüklük, tarihi ve önemi bakımından dünyanın sayılı antik şehirlerinden birisidir. Bergama’da Paşaköy Mahallesi’nde yer alan Allianoi Antik Kenti ise, Roma döneminde en parlak günlerini yaşayan Anadolu topraklarının termal kökenli antik şifa merkezlerinden biri olmuştur. Burası, dünya üzerindeki en iyi korunmuş tarihî şifa merkezi olarak geçmektedir. Bergama’da; Bergama Akropol Örenyeri, Bergama Asklepion Örenyeri, Kızıl Kilise, Bergama Arkeoloji Müzesi, Bergamalı Kadri Eğitim Tarihi Müzesi ve Hacı Hekim Hamamı, mutlaka ziyaret edilmesi gereken merkezlerden biri olarak dikkat çekmektedir.
Tire, Egeli olmanın güçlü karakterini yansıtan diğer bir ilçedir İzmir’de. Bakır Han ve Yeşil İmaret Zaviyesi, bu ilçenin görülesi yerlerindendir. Kendi tarihi öyküsü içinde bazen “Taht-ı Kadim”, bazen “Şehri Muazzam”, bazen “Yeşil Tire”, bazen “Evliyalar Diyarı”, bazen de “Küçük Bursa” isimleri ile anılan Tire, tüm bu sıfatlarını bugün de insanların gönüllerine kadar sunmaktan geri durmuyor. Tarihi ve kültürel açıdan önemli bir destinasyon olan Tire, aynı zamanda tüm stresi alıp kişiyi yeni birine dönüştürecek kadar güzel bir doğaya sahip. Ünü çevreye yayılmış pazarı, Osmanlı zamanlarından kalma hanları, camileri ve pek lezzetli mutfağı ile gezilip görülmesi gereken eşsiz mekânlardan biridir.
Ve Kuvayı Millîye ruhunun öncülerinin destan yazdığı, özgürlüğün ve mertliğin sembolü topraklarını dünyanın en verimli havzalarından birinin üzerinde kurmuş bir ilçedir Ödemiş… Evet, burası dünyanın en verimli havzalarından Küçük Menderes’in en kıdemli ev sahibi, İzmir’in en büyük ilçesidir. Ödemiş’i ziyaret etmişken bir dönem Aydınoğlu Beyliği’ne başkent olmuş Birgi’ye mutlaka uğramalısınız. Hâlâ ayakta olan yapılarıyla bir dünya mirası olabilecek bir yerleşim yeridir Birgi. Ve tabi Ege Bölgesi’ndeki ilk yapılaşmadaki mimari üslubu korunmuş ender konaklardan biri olan Çakırağa Konağı… Ağahan ödülü almış bir kültür mirasıdır bu konak. Yine yörenin doğal güzelliklerinden olan ve çam ormanları ile kaplı yaylanın tam ortasında olan Gölcük ile Ege’nin tek kayak merkezi Bozdağ, görülesi daha da ötesi kalınası yerlerdir bu ilçede.
Ve Kordelya (Karşıyaka)… Karşıyaka’nın ismi, Coeur de Lion’dan gelir. Tarihinin çok eski olması nedeniyle Karşıyaka, turizm sektöründe de potansiyel taşımaktadır. Sevecen ve hoşgörülü insanların yaşamına ortak olacağınız Karşıyaka, eski Levanten evleri ve tarihî yapılarıyla geçmiş yılların izlerini taşırken, modern yüzüyle de bilime, sanata, eğlenceye çağırır. Adını İzmir merkezin tam karşısında olan konumundan alan Karşıyaka, ismine yakışır duruşuyla örnek bir İzmir yerleşimi olarak yer eder hafızalarda.
İzmir’in güzellikleri burada saymakla bitmez. Türkiye’nin en güzel tatil cennetleri, en organik ve doğal köyleri, Ege kültürünün en saf hâli İzmir’de ve çevresindeki yerleşim yerlerinde görülmektedir. İşte böylesine sıcakkanlı bir diyardır İzmir. Yaşamın çok daha rahat aktığı, imbatın insana bambaşka duygular verdiği, Karşıyaka vapurunda günün tüm yorgunluğunun eski bir elbise gibi atıldığı, kordonda güneşin bir başka battığı, kalplerin daha hızlı atmasına karşın daha genç kaldığı bir iklimdir İzmir. Burası sadece bir kent ya da yöre değil, bir yaşam biçimidir. Sözün yetmediği bu yerde, artık sizi bu yaşam biçimini daha yakından tanımak için İzmir’e konuk olmaya davet ediyoruz.
Koray TÜMAY