Akla İstikamet Veren Türk
Kelâmcıların ve Ehl-i Sünnet’in önderi olarak anılan, Hanefî mezhebinin itikat imamı, büyük Türk bilgesi Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî Hazretleri, 853’te Özbekistan Semerkand yakınlarındaki Mâtürîd Köyü’nde dünyaya gelmiş, 944’te Semerkand’da ebedî hayata irtihal etmiş ve Semerkand’ın-Cakerdize Mahallesi’ndeki bilginlerin defnedildiği kabristanda toprağa verilmiştir.
İslam dini ile bağdaşmayan düşünce ve akımlara karşı vahiy, peygamberi metodu ve aklı önceleyerek, dinimizin aslına uygun anlaşılması ve uygulanması yolunda büyük gayret göstermiş; onun düşünceleri, eserleri ve çalışmaları çağlara sâri yol gösterici olmuştur.
İslam’ın akidesini güçlendirme, dinî temel görüşleri koruma hususunda büyük bir cesaretle gerek İslam dışı gerekse haricî ve batınî gibi zararlı akımlara karşı çok ciddi mücadeleler vermiş, tartışmalı ve yoruma açık dinî problemlere de çözümler sunmuştur.
Mezhep İmamımız İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe’nin yolundan giden büyük Türk âlimi İmam Mâtürîdî’nin, “İnsana, aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytani vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi, aklının semeresinden alıkoyar; iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hadis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini, şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir.” tespiti dahi günümüzde İslam âleminin karşı karşıya kaldığı büyük fitnelere, üzerine oynanan oyunlara ve kurulan kumpaslara baktığımızda, acilen uygulamamız gereken ne kadar hayati bir reçete olduğunu görebiliriz.
Cumhuriyetimizin kurucusu, Millî Mücadelemizin Başkomutanı Büyük Atatürk, milletimizin hür tercihi ve kabulü, son ve ekmel din olan İslam’ın çağlar üstü mukaddes kitabında, farklı kelimelerle ve çok sayıdaki ayetlerde akıl etmeyi, düşünmeyi teşvik ettiğini biliyordu. Büyük Atatürk’ün, milletimizin, hayatın her alanında akıl ederek, yerli ve millî bir şuur ve iradeye sahip olması için yaptırdığı ilmî çalışmalarda, Mâtürîdî anlayışını esas almış olduğunu ve bunun için büyük gayretler gösterdiğini, tarihe şahitlik etmiş olanların ifadelerinden biliyoruz.
İnsanımızın, toplum hayatında, “Leküm diniküm veliyedin.” inancı gereği hukukun üstünlüğüne, laik ve demokratik, birliğin, dirliğin, refahın, barış, hoşgörü ve adaletin hâkim olduğu bir düzen içinde eşit ve birinci sınıf vatandaş olarak aklını, dinini, dilini ve millî kimliğini koruması ve vatandaşlık görevlerini de yerine getirmesi esas olup bu husustaki teminat ise tabii ki devletimizdir.
Nizam ve merhamet medeniyetinin varisleri olmamız bilinciyle bizim ülkümüz; muasır medeniyetlerin seviyesini de aşarak, tam bağımsız ve güçlü olmak, ay yıldızlı al bayrağımızı, milletler cemiyetinin ön saflarında dalgalandırıp bütün mazlumların gölgesinde yer bulacağı büyük Türkiye hedefine ulaşmak olmalıdır.
İşte tam da bu kutlu hedefe ulaşmak için “Akıl ile Vahiy” dengesini bir sisteme kavuşturan İmam Mâtürîdî’nin zihniyetini, feraset ve görüşlerini yeniden gerektiği gibi ama bihakkın ele alınarak, iyi ve doğru anlaşılıp öğretilerek hayatımıza giydirilmesi, iki dünya saadetimiz açısından da çok önemlidir.
Bu insani ve hayati hizmetin hayatımıza katılması hususunda yapılacaklar için başta devletin ilgili ve yetkili kurumlarının yanı sıra STK ve fert olarak her birimiz için de görev düşmektedir.
Akla istikamet veren itikat imamız, büyük Türk din bilgini Mâtürîdî, dün olduğu gibi bugün de yarın da yönümüzü bulmada rehberimiz olacaktır.
Vesselam.