“Birlik” Düşüncesi
Huzur Arayışı
Evrenin yaratılışından bugüne gelinceye kadar yaratılmış olan bunca canlı/cansız varlık içinde en seçkin olanı insanoğludur. Evrendeki hemen her şey, dünyadaki düzen ve denge, insanın hizmetine sunulmuştur. Oysa günümüzde, evrenin en değerli varlığı olan insanın âdeta unutulduğu, bireysel ve toplumsal huzursuzlukların yükseldiği bir haz ve hız çağını yaşıyor insanlık. Bu gerçeği, çevrenize şöyle bir baktığınızda hemen kavrayabilirsiniz. Bırakınız gülen insanları, gülümseyeni görebilirseniz, ne mutlu size! Hâlbuki ekonomistler; her yıl yüzde şu kadar, bu kadar büyüdük ve geliştik diyorlar! Büyüyen ve gelişen acaba sadece binalar, yollar, köprüler midir? Koca koca şehirler midir? Ya gönlümüz? Ya ruhumuz? Onların büyüme, rahata kavuşma, huzur bulma hakları yok mudur? Yükselen binalar yanında, her geçen daha bir küçülen, daralan insan ruhu bu baskıya daha ne kadar dayanabilir ki!? Nitekim insan maddi ve manevi yönleriyle beslenmek; sağlık ve huzur içinde yaşamak arzusundadır. Dünya ölçeğinde insanın değersizleşmesi, madde ve eşyanın kutsanma süreci; paraya ve güce tapınma sonucunu doğurmuştur. Küresel ölçekte ve hâliyle ülkemizde de yaşanan bu sorun nasıl çözülebilir ve hep “bir”likte nasıl huzur içinde yaşayabiliriz?
Hayatı Anlamlandırmak
Hayat, biz insanoğluna bahşedilmiş bir nimet; doğru kullanıldığında, muhteşem bir ödüldür. Cenab-ı Hakk, yeryüzünü en başta biz insanlar olmak üzere, bütün canlılar için bir ihsan olarak yaratmış, sayısız nimet ve güzelliklerle donatmıştır. Bu yönüyle ne kadar şükretsek azdır. Akıl, idrak ve iradesini doğru kullananlar için dünya, hiç de kötü bir mekân değildir. Dünyayı kötü kılan, biz insanlarız. Beslediğimiz kötü duygularla, yaptığımız sorumsuz işlerle birbirimize dünyayı dar ediyoruz. Eğer hayatın kendisi, varlığı ve mantığı doğru anlaşılıp doğru yaşansa, daha dünyadayken cennetvari bir hayat sürmek ve cenneti hak etmek mümkündür. Peki ama dünya hayatını nasıl anlamlandırabiliriz?