Çalık’tan Tarihe Notlar
Bu ülkenin en akil delilerinden, Anadolu’nun en dolu evlatlarından bir yiğidi, bir güzel insanı sahibine yolcu eyledik. 6 Aralık 2023 Çarşamba günü vefat edip, vasiyeti üzere soyadı olarak taşıdığı Gümüşhane’nin Çalık köyünde toprağa verilen Mustafa Çalık, ebediyete uğurlanalı daha kırk gün olmadan kırklara karışmış gibi bir his var içimizde… Siyasi mecrada kırılmalar, yarılmalar, darılmalar ne şekilde tezahür ederse etsin, Çalık, ülkücü duruşundan taviz vermeyen bir şahsiyet portresi olarak hafızalarda yer etti… Atılmadı, satılmadı…
Daha 16-17 yaşında bıyıkları yeni terlemiş bir genç ülkücü iken Türk Ülkücüler Teşkilatı Gümüşhane Şubesi Denetleme Kurulu görevine getirilmesi, O’nun cevval kabiliyetini, özündeki cevheri gösterir. 1975 MHP Elmadağ Gençlik Kolları Başkanlığı’ndan 1977’de Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticiliğine seçilmesi “teşkilatçılık” yeteneğinin önemli menzilleridir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, çıt çıkaranın içeri alındığı, sesinin kısıldığı bir dönemde bir grup arkadaşı ile “YENİ SÖZCÜ”lüğe atılmaları ayrı bir cesaret örneği… MHP’nin adını ağzına almanın bile faşistlikle damgalandığı Mülkiyeli hocalar huzurunda, “Siyasi Kültür ve Sosyolojinin Bazı Kavramları Açısından MHP Hareketi (1965)” adlı akademik tez konusunu çalıştı. İlim ve bilgi, ülkücü cesaretini daha keskinleştiriyordu.
Çoğunu hafızasında da sakladığı müthiş bir arşivi olduğu kanaatindeyim. Bir ziyaretimde çantamdan çıkan “Fransa Türk Federasyon Faaliyet Raporu” mahiyetinde delegelere dağıtılan bülteni heyecanla incelemiş, arşivine ilave etmişti. Sürekli kötülenen, imparatorluğun yıkılışının sorumlusu gösterilen vatansever deliler ve veliler topluluğu İttihatçıların itibarlarını iade eden aykırı çıkışları, Çalık’ın millî tarih şuuru ile beslenmiş arşiv bilgilerinden aldığı güç ve cesaretten kaynaklanıyordu. Tabiri caizse İttihat ve Terakki’yi temize çıkaran ilk donanımlı cesur ses Mustafa Çalık’a aittir.
Gelelim Çalık’ı müesses adam eden Cedit Neşriyat ve dergiye… Türkiye Günlüğü dergisi; slogancılığa düşmeden, millî vicdanın sesi olan her konuda akıl ve ilim disiplini içinde fikirler üretmiş, ciddiyetini akademik dünyaya kabul ettirmiş uzun soluklu bir dergi. Cedit Neşriyat’ın banisi Mustafa Çalık üstadımıza muhkem millî tepki, tedbir ve ikazların Türkiye Günlüğü kal’asını düşürmeden bugünlere getirmesinden dolayı minnet ve şükran borcumuz var. Zannederim Türk Yurdu’ndan sonra en uzun soluklu milliyetçi dergi… Türkiye Günlüğü, akademik camiada hemen her kesimden özellikle tarih, toplum ve siyaset bilimcilerin yakın ilgisini çeken, referans gösterilen süreli bir yayın. Çalık ustamızın vefatından sonra takdir duygularımızı ifade etmekle okuyucu sorumluluğumuzu yerine getirmiş olamayız elbet. Evvela kendi nefsimi sigaya çekerek okuyucu vazifemle ilgili yapılması gerekenleri yapmaya çalışacağıma söz veriyorum. Sağduyu ve yurtsever samimiyetinden emin olduğum sağcı-solcu millî yolcu bütün dost ve arkadaş çevremizi Türkiye Günlüğü ve Cedit Neşriyat’ı yaşatmak için dayanışmaya çağıralım ki, “ustada kalan öksüz yapı” diye üzülmeyelim…
Türkiye Günlüğü yazıhanesi kendi çapında bir millî eğitim, bilim, kültür, sanat ve siyaset okulu gibiydi. Üniversite öğrencileri, bu yazıhanede gayriresmî gündemle, salt gönül birliğiyle söyleşmek için bir araya gelen ulema ve üdeba sohbet meclislerinden çok istifade etmişlerdir. Çalık, bu sohbet meclislerinden beslenen üniversite mezunlarının peşini bırakmamış, taşraya çeşitli kamu görevine atanan veya akademik kimlik yolunda ilerleyen genç yönetici aydınlara ağabeylik yapmaya devam etmiştir.
Türkiye Günlüğü sohbet meclislerinde bir süre çaycılık yapan ve ortamın havasını teneffüs etmeyi hayatının en güzel nasibi sayan Fatih Pelit’ten dinlediğim kadarıyla söyleyeyim: Mustafa Çalık, “Türk’ün türküsünü en iyi bilen adam”lardan biri, belki de birincisidir. Türk’ün, Türkü Mektebi’ni Cemal Kurnaz Hoca yazdı. Eğer Çalık da yazsaydı, öylesine gönlümüze işleyen bir eser ortaya çıkacağından şüphemiz yoktur. Nurullah Akçayır, Kubilay Dökmetaş, Bayram Bilge Tokel gibi ustalar, türkü dostları, bu meclisin müdavimleri… Onların, “Usta bize bir yol açsan.” ricasıyla Çalık, tarihimizin, gönül coğrafyamızın nirengi noktalarından birine basarak türkünün hikâyesini âdeta yaraya tuz basar gibi anlatmaya başlar, türkü çığıranlara yol verirdi. Yerine göre duvardaki silah gibi asılı duran sazını indirir, kendisi de çalar söylerdi dertlenip coşunca… Memleket millet derdini, insanlık acılarını türküyle yıkayan, türkü yakanlara son derece hürmetkâr bir Türk evladı… Dede Korkut torunu… Kendinden önce giden ağabeylerden Nevzat Kösoğlu’nu “Huma kuşu yükseklerden seslenir” türküsü ile uğurlanmasına vesile olmuştu. Kubilay Dökmetaş, kendisine de son demlerinde yanık bir türküyle dostluğunu gösterdi, hastane odasında yanan içini anlık da olsa ferahlatmak için çığırdı, söyledi…
Mustafa Çalık konuştukça coşan, coştukça konuşan akil heyecan adamıydı. Yine Pelit’in güzel teşbihiyle; aktıkça suyu artan, gözesi gürleşen ırmak gibiydi. Bilhassa Türklük düşmanlarına gülle gibi, gürz gibi vurur, hasımlarını darmadağın, paramparça ederdi. Tarihî bir örnek olarak defalarca kaydetmek gerekir… Tehcir hakkında (Çalık’ın, Tehcir Bildirisi):
1915 Ermeni Tehciri’nin 2015’te de Arkasındayız!
1) Ermeni katliamlarında hayatını kaybeden isimli isimsiz bütün şehitlere Allah’tan rahmet ve Cennet-i Âlâ’da ebedî saadetler diliyoruz.
2) Tehcir’i ilk akıl eden Şehîd-i Âlâ ve Gaazî-i Namdâr Enver Paşa ve icrâ eden büyük şehîd Talât Paşa başta olmak üzere diğer bütün İttihadçıların azîz hâtıraları önünde ta’zîmle eğiliyor, mübarek ellerinden öpüyoruz.
3) İttihat ve Terakki’nin şayet bu bir “suç” ise en büyük “suç”u, Balkanlarda başımıza gelen felâketin, Doğu Anadolu’da da başımıza gelmesine izin vermemekten ibarettir.
4) Ecdadımız, Cihan Harbi gayyâsında, sadece mukaddesâtını, yurdunu, namusunu ve şerefini savunuyordu. Sarıkamış’tan Çanakkale’ye, Ermeni Tehciri’nden İstiklâl Savaşı’na kadar verdikleri bütün mücâdele de bizim şerefimiz ve başımızın tâcıdır; ebediyyen iftiharla taşıyacağız!
5) Tehcir’e “soykırım” diyen her kimse, bunu açık bir “savaş ilânı” kabûl ettiğimizi iyi bilmelidir.
6) Vatanımızı ve millî varlığımızı müdafaa etmek için başka bir yol kalmadığına inanırsak karşımızdaki unsur her kim olursa olsun, başvuracağımız en hafif tedbir de yine “tehcir” olacaktır!
Rumeli’de Olduğu gibi Doğu Anadolu’dan da Yalın Ayak Sürülmeyelim Diye! …
Hiçbir Türk devlet adamı 1915 Tehciri’nin aleyhinde herhangi bir söz sarf edemeyeceği gibi 1915 Tehciri’ni savunmamazlık da edemez. Bu, millî ve tarihî bir suçtur. Tehcir, Türklerin şerefidir ve Türk devletinin 100 senelik abdestidir. Kimse bozamaz! …
Rumeli’de olduğu gibi Doğu Anadolu’dan da yalın ayak sürülmeyelim diye tehciri ilk akıl eden Enver Paşa ve uygulayan Talât Paşa’nın aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyoruz.”
Mustafa Çalık’ın ahlak ve karakter çizgisinde, Atsız Hoca’yı ve Osman Yüksel Serdengeçti’yi hatırlatan bir tok gözlülük, maddeye, paraya pula tamah etmeyiş vardır. Dara düştüğü zaman güvendiği, dost bildiği insanlardan borç ister. Borç alırken de borç verenden borcunu altın veya döviz (Dolar, Euro) neye isterse, ona denkleştirerek alır, ödemeyi de gününde ona göre yaparmış. İş adamı dostu Lokman Abbasoğlu’nun sözüdür: Camiamızda alacak verecek işlerinde iyi niyet ve samimiyeti istismar etmeyen, borcunu vaktinde ödeyen en güzel nümûne şahsiyet Çalık’tır.
Mustafa Çalık şartlar ne olursa olsun pes etmeyen, geri çekilmeyen, her daim ümitvar bir adamdı. Derginin paraya sıkıştığı zamanlarda kurbanda köyüne gider, isteyen dostları adına kurbanlarını kestirir, kurban geliriyle dergi bütçesini doğrultmaya çalışırdı. Bir ayağı toprakta idi. Köyünden asla kopmamıştı. Son durak yine köyü oldu. Sosyal meselelere bakışı da her daim güven ve umut yüklü idi. O’nun bu yönüne dikkat çekmek için sosyal medya ortamından alıp paylaştığım “Ümitlendirici Bir Face Tartışması”nı Yerli Düşünce okurlarına da aktarmak isterim:
*** Şayet bu ülkede hukuk varsa ülkücüler hiç kimseden korkmaz; ama, hukuk yoksa o zaman herkesin ülkücülerden korkması lazım!.. – Mustafa Çalık
*** Ahh ah… Çok güzel de o ülkücüler 80 öncesinde kaldı Mustafa Bey kardeşim… – Mehmet Yaprak
*** Mehmet Bey kardeşim, cetlerimiz “Göl yerinden su eksik olmaz!” derler, biz de öyle bilir, öyle inanırız. – Mustafa Çalık
*** Hocam, ülkücülerin neyinden korkulsun. Sadece kuru kalabalık. Okumayan, düşünmeyen, düşünse de yazamayan, konuşamayan, itiraz edemeyen biat kültürü ile uyuşturulmuş toplum, bir gelecek vaat etmez. Ancak bilinçsiz bir kuru kalabalık kontrolsüz hâle gelirse o zaman korkulur. Ama ülke hayrına olmayan bir korku… Tek başına vatan sevgisi bir şey ifade etmiyor. Onu iman, bilgi, ahlak, cesaret, kuvvet, fikir, feragat ve feraset ile taçlandırmak gerekiyor. – Bülent Tarhan
*** Değerli Bülent Bey, sizinle tartışmak istemem, fakat bu ifadelerinize iştirak etmem de mümkün değil. Ülkücüler asla “kuru kalabalık” değildir. “Okumayan, düşünmeyen, düşünse de yazamayan, konuşamayan, itiraz edemeyen, biat kültürü ile uyuşturulmuş” insanlar her yerde olabileceği gibi ülkücü camiada da olabilir, ülkücülerin arasında da bulunabilir; fakat bu memleketteki sadece en yiğit, en ahlaklı, en fedakâr, en gözü dumanlı delikanlıların değil; aynı zamanda en zeki, en yetenekli, en bilgili, en çok okuyan, en iyi düşünen, düşündüğünü en iyi yazan, konuşan, kimsenin itiraz edemediğine isyan edebilen adamların da yine ülkücülerin arasından çıktığını kim görmezlikten gelebilir? Bu ülkede “üstat” diye yere göğe sığdırılamayanların hepsini toplasanız bir Erol Güngör eder mi, bir Nevzat Kösoğlu eder mi, bir Mehmet Genç, bir Durmuş Hocaoğlu eder mi? Aziz Sancar, hangi camiadan çıktı ve el’an kendisini nasıl tarif ediyor? Prof. Ahmet Yüksel Özemre’nin, “20. Asırda Fizik İlmine Yön Verenler” den biri olarak kayda geçirdiği ve ismini Einstein, Rosenberg, Madame Curie ve emsali arasında zikrettiği Yalçın Koç, İslamcı mı, sosyalist mi, liberal mi, yoksa ülkücü mü? Nur Vergin’den daha derinlikli kaç sosyolog var Türkiye’de ve dünyada? Adı “büyük şair”e çıkmış olanların toplamından bir Ârif Nihat, bir Niyazi Yıldırım, bir Yavuz Bülent, bir Dilâver Cebeci, bir Abdurrahim Karakoç çıkar mı? Yanlış gördüğüne, inanmadığına her ne pahasına olursa olsun itiraz edebilenlerin cümlesini terazinin bir kefesine, Nihâl Atsız’ı da tek başına öbür kefesine koysanız acaba hangisi daha ağır basar? Türkçenin en zengin ve en değerli lügatlerini yazan Yaşar Çağbayır hangi camianın mensubudur? Devlet ve tarih felsefemizi Ziya Nur’dan daha doğru kavrayabilmiş, anlatabilmiş kim var bu ülkede? İslam felsefesi tarihinin yanı sıra Türklerin -ve bahusus Oğuzların- felsefe ve matematiğe katkıları konusunda İhsan Fazlıoğlu’ndan daha bilgili, daha sağlam görüşlü kim var dünya üniversitelerinde (bırakın Türk üniversitelerini)? Türk düşünce tarihi mevzuunda M. Fatih Şeker kadar bilgili ikinci bir ilim adamı tanıyor muyuz? Hammerleri, Goetheleri, Anna Marie Schimelleri Almanca aslından Türkçeye Senail Özkan’dan daha iyi aktarabilen kimse çıktı mı bugüne kadar Türkiye’de? Bülent Bey kardeşim, daha da uzata bilirim bu listeyi; ama ülkücülerin “kuru kalabalık” olmadığını göstermek için bu kadarı da yeterli sayılmalıdır; tabii, ülkücüleri 15-25 veya biraz daha üstündeki yaş grubunda bulunanlar arasındaki bazı gerektiği gibi yetişme fırsatı bulamamış, ne yaptığının pek de farkında olmaksızın, sorumsuz “abi”lerinin ıvgası (kaygı, işkil) ile şuraya buraya saldıran tiplerden ibaret görmüyorsanız… Sizler gibi idealistleri karamsarlığa sevk eden mevcut manzaranın esası şudur Bülent Bey: (Bir Batılının ifadesiyle) “Üstün vasıflı, hakiki liderler, sıradan insanları bile kahramanlar mertebesine çıkarırlar, liderlik vasfı olmayan idareciler ise kahramanlar topluluğunu dahi sıradan insanlar hâline getirirler.” Ülkücü camianın başına gelen şeyin bundan daha iyi bir açıklaması olamaz. Saygı ile arz ederim efendim; Allah’a emanet olunuz. – Mustafa Çalık
Çağın amansız hastalığı kansere karşı tıbbın desteği ve iman gücüyle çetin bir mücadele veren Mustafa Çalık Hoca’mızın Cedit Neşriyat’tan 1999 yılında çıkan Teorik Denemeler’ine bir kere daha müracaat ettim. Çoğu, Türkiye Günlüğü Dergisi’nin muhtelif sayılarında yayımlanmış makalelerden oluşan kitabın neredeyse her sayfasında dikkatimi celbeden, altını çizdiğim işaretli cümleler var.
Hususen “Milliyetçilik” bahsinde “Türk Milliyetçiliği Üzerine Bazı Tartışma Notları”, ehemmiyetli ufuk açıcı güncelliğini muhafaza ediyor.
“…Hiç olmazsa siyaset kadar ilimle, irfanla, tefekkürle, sanat ve edebiyatla da meşgul olabilseydik, herhâlde siyasi gürültü patırtı kirliliği bu kadar tavan yapmaz, böylesine düşman kamplara ayrılmazdık…” Enver ve Mustafa Kemal Paşalar kıyaslamasından kıyametler koptu, bir anda istenmeyen adam konumuna düştü. Elbette son kararı, millet vicdanı ve tarih verecektir. Fakat tarihî şahsiyetler hakkında indî kanaatlerinden dolayı bir insanın yok sayılması da bir başka fanatizmdir. Mustafa Çalık fanatik bir İttihat ve Terakki taraftarı gibi yaşadı, öyle de gitti… Yıllar önce bana, “Mustafa Kemal Atatürk’ün hakkını teslim edecek, dosdoğru anlatacak ve herkesin kolayca anlayacağı bir kitap yazmak istediğini” söylemişti. Herhâlde ömrü vefa etmedi, bir dilek olarak kaldı. Şu kadarını söylemek gerekir ki Mustafa Çalık, hiçbir Türk devlet adamına asla hor bakmayan, özellikle de kurtuluş ve kuruluş mücadelemizin öncü isimlerini bulunduğu tarihî şartlar içinde dosdoğru tanımaya, tanıtmaya çalışan bir deli yürekti…
Yattığın yer nur olsun…
Toprak senden incinmesin…