Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Çağımızın Evrensel Meselelerinin Ele Alınışı
Cengiz Aytmatov, bir yazar ve düşünür olarak yazarlık hayatı boyunca daima insanı ve insan hayatının en derin sırlarını ele almış, onların kimi zaman zorlu kimi zaman tezatlıklar içerisindeki keskin taraflarını yüksek estetik ve felsefi düzeyde göstermeye gayret etmiştir. O, eserlerinde sadece karakterlerin sevinçlerini ya da üzüntülerini çok iyi değerlendirmek ve derin psikolojik tahliller yapmakla yetinmemiştir. Bunun yanı sıra toplumsal karşıtlıkları ve çatışmaları da tasvir ederek, onlar aracılığıyla ahlaki, felsefi ve etik bir dünya görüşüyle insani meseleleri konu edinmiştir. Edebiyatı ustaca kullanmakla birlikte, ele aldığı meselelere sistematik, kendine has bir bilgelikle ve farkındalıkla cevap aramaya çalışmıştır.
İnsan ve toplum meselesi, Cengiz Aytmatov’un eserlerinin temel sorunu olarak ilk eserlerinden son edebî mirası olan Dağlar Devrildiğinde adlı romanına kadar mevcudiyetini sürdürmüştür, diyebiliriz. Eserden esere, en sıradan olaydan en karmaşık, en hacimli, en panoramik tasvirlere kadar hepsinde meseleleri her açıdan oldukça somut, dikkatli ve derin bir edebî arayışla ele almış; felsefi ve estetik anlamda en yüksek seviyede incelenmesine dikkat çekmiştir. Özellikle belirtmek gerekirse Cengiz Aytmatov, insana ve topluma bağlı her türlü meseleye kendine özgü sonsuz hümanist tavrıyla yaklaşmış, insanlığın gelişen ve değişen hayatı için tasalanmıştır. Günümüzün çetrefilli, çelişkili, şaşırtıcı, dramatik hatta dünya çapındaki trajedilerle dolu yaşantısından, gelecekteki huzura giden yollar aramıştır. O, insanı insanca yaşamaya davet etmiş; eserlerinde, insana kendisinde var olan egosunu yenmeyi ve doğru, ahlaki yolda yürümeyi öğütleyen sancılı bir sanatçı hayatı sürmüştür. Bu söylenenler öylesine söylenmiş, abartılı övgüler değildir; büyük yazarın eserleriyle yakından tanışan herkesin sahip olacağı duygu ve düşüncelerdir.
İnsan ve toplum meselesinin birbiriyle olan ilişkisini sistematik, kavramsal ve bütüncül bir arayışla ele aldığını, yazarın özellikle romanlarında görmekteyiz. Dikkat edersek, yazar son dönem eserlerinde bu temayı düzenli bir şekilde geliştirerek inceleyip ele almış, deyim yerindeyse bir roman-masal serisi yaratmıştır. Yaşadığı dönemde edebiyatçı A. Erkebaev’in bu konuda bir tespiti vardır. O, Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları adlı romanlarını “sentez roman, senfoni roman, çoksesli roman” şeklinde nitelendirmiş; bu eserlerin “yazarın mantığı ve poetikası hakkında kendi içinde bir bütünlük arz ettiğini” belirtmiştir.
A. Erkebaev’in yukarıdaki fikrine tamamen katılmakla birlikte, Kassandra Damgası’nı yazarak sanatçının âdeta bir üçleme yaptığı fikrini birkaç yıl önce de belirtmiştim. Hiç şüphesiz bugün Aytmatov’un romanlarını tekrar dönüp okuduğumuzda ve onlar hakkında fikir yürüttüğümüzde bahsi geçen üç romanın birbirlerinin devamı niteliğinde olduklarını söylemek mümkündür. Bu bağlamda, Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları ve Kassandra Damgası romanlarındaki hümanist, felsefi ve evrensel çağrılara kısaca değinmek istiyorum.