Ciğer Pare Gagavuzya Gök Oğuzlar
Çağlar boyunca kaynaklarda gözlemlenebilen dünya egemenliği idealinin devirler üstü hazırlık, uygulama ve sonuç aşamaları bulunmaktadır. Büyük İskender’in, Roma İmparatorluğu’nun, Britanya’nın nihayetinde ABD’nin pozisyonları, araştırmacıların odak noktasındadır. Mete Han, Kapgan Kağan, Melikşah, Cengiz Han, Timur, Kanunî Sultan Süleyman’ın şahsında Türkler defalarca “cihan hâkimiyeti mefkûresi”ni gerçekleştirmiştir.
“Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” hususunda yarım yüzyıl evvel rahmetli Osman Turan oldukça esaslı ve hacimli bir eser ortaya koymuş, millî hassasiyet sahipleri tarafından ilgiyle okunmuş, dar ufukların yıkılmasına vesile olmuştu. Yazarın, darbecilerden aldığı kısıtlamaları araştırmanın kapsamı dışında tutarak, böylesine büyük bir ülkünün ardında savrulan ancak yok edilemeyen unsurlardan birini söz konusu edeceğiz: Gagavuzya/Gagauzeli.
Gagavuz ismiyle ne zaman tanıştığımı tam olarak hatırlayamıyorum. Ancak çocukluk yıllarından itibaren Hristiyan Türklerle ilgili bilgilerle karşılaşmıştım. İlk akademisyenlik yıllarımda Katherina isimli genç Gagavuz Kızı, yükseköğrenim amacıyla Türkiye’ye gelmiş, görev yaptığım üniversitede öğrenciliğe başlamıştı. Çoğumuzdan çok daha iyi Anadolu Türkçesi kullanan bu kız, çok geçmeden memleketi ezip geçen fırtınalar karşısında dimdik durmasını bilmiş ve Türklüğünün vasfını fazlasıyla ortaya koymuştu. Hiç zorlanmadan herkesle anlaşabilmiş fakat sonrasında bağlantımız kopmuştu. Her türlü eksikliğe ve aksaklıklara rağmen Türk dünyasının tamamından davet edilen öğrencilere yükseköğretimin sağlanması, III. bin yıla yönelik esaslı, defalarca denenmeyi hak eden bir projeydi.
28 Şubat sürecinde 14,5 yıl görevden uzak tutulduktan sonra Danıştay kararıyla 2012 yılında yeniden akademik hayata dönebilme imkânı bulduğumuzda, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü’nde önce XIX. ve XX. Asırda Türk Dünyası Tarihi, isim değişikliği sonrasında Türk Dünyası Tarihi dersleri içinde Gagavuzeli’ne yer vermeyi sorumluluk saymıştım. Bu ders, “Türk Dünyası Kavramı” ile “Dış Türkler” başlıklı çalışmaların doğmasına pratik katkı sağlamıştır. Aynı bölümde öğretim üyesi ve bir müddet bölüm başkanlığı yapan Gagavuz Türk’ü Prof. Dr. Nedejda Özakdağ, bilimsel etkinliklerle ilerlemiş, katılımcı olduğum Hacettepe Üniversitesi, 100. Yılında Sovyet İhtilali ve Türk Dünyası Sempozyumu’nda, “Sovyet Döneminde Gagavuz Yazı Dilinin Oluşmasında ve Gelişmesinde Yaşanan Sorunlar” başlıklı tebliğinde teknik hususiyetleri aktarmıştır. Son olarak 7 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirilen 100. Yılında İlk Kadın Mitinginden Dünya Kadınlar Gününe Türk Kadını Çalıştayı’nda birlikte görev almıştık. Çalıştayda, “Türk Dünyasında Kadın Aydınlanması Bağlamında Gagavuz Kadını” başlıklı sunumu ile Gagavuz kadınlarına dair bilgiler aktarıp, durumun Türk dünyası genelinde düşünülmesi gerektiğini, yoğun bir çalışma sonrası hazırlanan Sonuç Bildirisinde yer almasında ısrarlı bir tutum sergilemiştir.
2018’de Kastamonu Üniversitesi’nde III. Türkistan Kurultayı: Kafkasya ve Türkistan’da 1938 Katliamı ve Etkileri: Göç, Sürgün ve Kimlik etkinliği gerçekleşti. Mütevazı imkânlarla gerçekleştirilen Kurultay, şahsım için Türk dünyasından birçok kardeşimizle tanışma fırsatı verdi ki bunların başında Gagauzeli’nden Gazeteci-Yazar Tudor Zanet gelmektedir. Üniversitenin yayınları arasında yer alan bildiriler arasında da basılan değerli sunumunda “Gagavuzlara Karşı Yapılan Aaçlık Genoţidın 70-ci Kara Yıl Dönümü hem O Genoţidın Büünkü Sonuçları” gazeteciliğin iletişimcilik gücünü pragmatik şekilde kullandı. Devletimizden gördüğü desteği de ifade etmekten geri durmadı. Bu tür toplantılar, sınırların aşılmasına katkı yapmaktadır. Misal olarak aktarılan durumlarda Gök Oğuz Türklerinin mensuplarının şahsi tutum ve davranışları ile konuyu gündeme getirip değer kattığı anlaşılmaktadır.
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi tarafından 2018 yılında son derece planlı gerçekleştirilmiş profesyonel bir toplantı sonrasında Göç ve Kültürel Etkileşim başlıklı kitapta yer alan Nesibe Ayşe Sağlam’ın, “Türk Vatandaşlarıyla Evlenen Gagavuzların Yaşadıkları Kültürel Etkileşim ve Farklılaşmalar Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma” başlıklı bölümü de, Gök Oğuzların unutulmadığını gösterip, gözden kaçan bazı detayların hatırlanmasına vesile oldu.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu tarafından 2 Aralık 2019 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen Yaşlı Hakları Konferansı ve İstişare Komisyonu Toplantısı değerlendirme oturumunda, yükseköğrenimin turizm programlarında kültür ağırlıklı derslerle herhangi bir özelleştirmeye girmeden Türk dünyasının iktisadi ve kültürel gelişimine katkı yapılacağını belirtmiştik. Sonrasına eklenecek turistik turların güzergâhlarına eklenecek durakların kazanımı büyük olacaktır.
Türkler, yaşam tarzları gereği bütün coğrafyalara uğramış, izler bırakmış ve başkalarından da etkilenmişlerdi. Ancak kendi hususiyetlerini sürdürdüğü müddetçe varlıklarını muhafaza etmişler, başkalarına kendilerini kabul ettirmişlerdi. Hususiyetlerinin başında, bağımsız yaşama ve bağımsızlık yolunda amansız mücadele etmeleri gelmekteydi. Kavimler Göçü’ne neden olan Türk boylarının hemen hepsi Karadeniz’in kuzeyinde bir şekilde bulunmuş, çeşitli faktörlerin etkisiyle Doğu Avrupa’dan Orta Avrupa’ya kadar kültürel izlerini bırakacak şekilde atlarını sürmüşler ve yabancı edebiyatlarda izahı mümkün olmayan unsurlar, şahsiyetler olarak yer almışlardır.
Arkalarında bıraktığı hatıralardan birkaçı; Papa’nın, Attila’nın huzurunda diz çökmesi, Bayan Kağan’ın İstanbul’u ilk kuşatan Türk hükümdarı olması, Fatih Sultan Mehmet’in Orta Çağ’ı sona erdirmesi ve Akıncıların, kıtayı baştan başa geçmeleridir. Bunların tamamı Avrupa medeniyetine karşıdır. Onlar da her aşamada kendi hesaplarına kazanım amaçlı yürümüşlerdir. Papa, daha Attila’nın huzurunda iken kendi dinine davet etmiş, cevabını almıştır. Bayan Kağan’ın kuşatması esnasında Kur’an-ı Kerim vahiy yoluyla inmeye devam etmektedir. İsmen olmasa da hadise olarak yüce kitabımızda yer almışız. Çocuk olarak gördükleri Fatih’e karşı başlangıçta “parçala, yok et” politikası izleyenler, sonrasında da vazgeçmeden ilerlemişlerdir. “Şanlı Akıncı”, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar sancağını dalgalandırırken, Batı’nın politikalarından hep nasiplerini almışlar, zafiyet verene, acziyet gösterene kadar asla kaybetmemişlerdir.
Bahsi geçen yerde belirtildiği üzere büyük idealin yok edilemeyen unsurları üzerinde ferdî ve samimi çabaların haricinde pek bir şey bırakılamayanlardan birisi olarak Gagavuz/Gök Oğuz Türklerinden kısaca bahsetmekte fayda var. Karadeniz’e 50 km kadar mesafede, Romanya ile Ukrayna arasında yer alan Avrupa’nın en fakir ülkesi olarak bilinen Moldova sınırları içinde üç farklı bölgede ancak özerk bir yönetim olarak 171.000 kadar nüfusuyla varlığını sürdüren Gagavuzya Ülkesi/Gagauzeli Özerk Devleti; bir taraftan Oğuz Türklerine, bir taraftan Uzlara, diğer taraftan da Doğu Avrupa’daki yer almış Türk unsurlarına götürecek kadar büyük bir okyanusun küçük bir damlası durumundadır. Damlanın daha küçük bölümleri Ukrayna, Bulgaristan, Romanya, Makedonya ve Yunanistan’da; çok küçük parçaları da Brezilya’ya kadar uzanan geniş coğrafyada yaşamaktadırlar.
Gök Oğuz Türklerinin Hristiyan olmaları onları Türkçeden uzaklaştırmadığı gibi bu durum, yüzyıllarca irtibat kuramadığı Anadolu Türklüğü ile bütünleşmesini sağlamıştır. Ancak Türklüğün ana çizgisi, önce evlatları tarafından mücadeleye girilmesinden sonra bütünün peşine düşmesidir. Bütünün genel adı Kızıl Elma’dır.
1930’larda hareketlenme yaşandı. 1931 yılında Romanya Büyükelçisi Hamdullah Suphi, Dobruca ve Basarabya köylerinde inceleme gezileri yaptı. Gagavuzlarla fiilî ve hissî bağlantı kurdu. Ortodoks Kilisesi Başpapazı Mikail Çakır, 1934 yılında Basarabyalı Gagavuzların İstoriyası-Tarihi kitabını yayınlayarak, Türk olarak kalmak istediklerini açıkça ortaya koydu. Bir nüshasını da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdi. Gagavuz gençlerinin bir kısmı Türkiye’de eğitim imkânı buldu. Bu kuşaktan yetişenler yarım yüzyıl sonra çözülen sosyalist rejimin sonlarında toplumun liderleri oldular. 1933 yılında Beşalma Köyü’nde dünyaya gelen Dimitri Karaçoban, köyünde bir etnoloji müzesi kurup, uzun dönem müdürlüğünü üstlendi. Felsefi derinlikli eserler kaleme aldı. Türk kültürünün gülen, güldüren aynı oranda düşündüren siması Nasrettin Hoca’yı da unutmadı, ülkenin kültürüne büyük katkılar sağladı. Milyonlarla temsil edilen kitlelerin aksine yüz elli binlik bir ülke özerkliğine kavuştu. Buradaki detayları başka araştırmalara bırakıyoruz ancak Türklüğün bağımsızlık tutkusunda şartlara bakılmaksızın hareket edilmesini vurgulayarak devam edelim.
Gök Oğuzların, Oğuzun Kınık Boyu ve ismen de II. İzzettin Keykavus’tan geldiklerine dair kuvvetli iddialar bulunmaktadır. Taht kavgasını kaybeden Selçuklu Sultanı’na Bizans imparatoru, Dobruca taraflarını verdi. Saltık Dede’nin yönetiminde on bin kadar Oğuz Türk’ü, Bulgarlara karşı imparatoru koruyacaktı. Bizans’ın oldukça karanlık geçmişinde, benzer politikalar izlediği çok defa görülmüştür. Ne yazık ki bu politikalar Türklüğe sadece insan kitlesi anlamında değil cihan hâkimiyeti anlamında da zararlar vermiştir.
Osmanlılar, Gök Oğuzlar ile ilgili bilgi aktarmasalar bile bu topluluğun varlığının korunmasına katkı yaptıkları görülmektedir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşları, arada kalan topluluklar üzerinde kalıcı tesirlerde bulundu. 1765 yılında başlayan savaşlara 1789 Fransız Devrimi’nin eklenmesiyle büyük bir kültür asimilasyon hareketi yaşanınca Gök Oğuzlar, Tuna Nehri’ni geçerek Baserabya’ya göç ettiler. Ancak 1812 Bükreş Antlaşması ile Moskof idaresine düştüler. Bu tarihten itibaren onları, Türklüğün karakter yapısı olan bağımsızlık mücadelesinde görüyoruz. Gerçi Rus Çarı’nın, bu bölgeyi Bucak olarak kendilerine tahsis etmesinden dolayı Ruslara bir sempati besliyorlar. Ancak toplulukların Ruslaştırılmasına en büyük tepkiler de onlardan geliyor.
XX. yüzyılın başlarında Ocak 1906’da Atmaca Pavlioğlu ve Andrei Galatan liderliği altında 15 günlük Komrat’ta Cumhuriyet ilanı gerçekleşti. 1917 yılında Bolşevik devriminde bir kere daha bağımsızlık hareketine girdiler. Ancak 1918 yılında önce Romanya ardından da Sovyet egemenliğine girmek zorunda kaldılar.
Dünyanın başına çöken sosyalist rejim, bilhassa Türk dünyası ve Türk kültürü üzerinde etkili ve yıkıcı projeler üreterek yürümüştür. 1946-1947 kışında açlıktan ölenler, 1949 yılında Sibirya’ya sürülenler nüfusu daha da azaltmıştır. Burada yaşananlar sinemada ele alınıp değerlendirilebilir.
Sovyetlerin dağılması aşamasında yine bağımsızlık hareketine girişip, 19 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Moldovalıların askerî harekâtında Ruslar araya girerek savaşı önlediler. 1990-1994 arasında tanınmayan bağımsız bir devlet olarak varlıklarını sürdürdüler. Moldova Parlamentosu, Gagavuz Yeri Özel Hukuki Statüsü Kanunu’nu kabul etti. Aralık 1994’te Moldova içerisinde Gagauzeli/Gagavuz Yeri Özerk Cumhuriyeti olarak kendilerini kabul ettirip, varlıklarını dünyaya tanıttılar. 1999 yılında yapılan idari reformların ardından Gagavuzeli İdari Özerk Bölgesi Moldova Anayasası’na dâhil edildi.
Avrupa’nın en büyük köyleri 18.000 nüfuslu Kongaz, 10.000 nüfuslu Kıpçak, 9.000 nüfuslu Baurçu, 23 köyden oluşan Gagauzeli’nde bulunuyor. Anadolu’da mevcut Türk kültürünün köylerde yaşaması geleneğini devam ettirdiklerini söyleyebiliriz.
1957 yılında Kiril Alfabesi kullanmak zorunda bırakılan Gök Oğuzlar, 1996 yılında Latin Alfabesi’ne geçmiştir. Gelişen politikalar ve küreselleşme çerçevesinde Gagauzeli’nde ileri ve orta yaş grubu Gagavuzca bilseler dahi genç ve çocuk yaştakiler öz dillerinde yetersiz durumuna gelmiş, Rusça egemen olmuştur. Eğitimde Moldova dili kullanılmakla beraber Rusça burada da etkisini koyu bir şekilde sürdürmektedir.
Türkiye’nin desteklediği Komrat Üniversitesi’nde dahi Rusça etkili, sadece iki bölümde Gagavuz Türkçesinde eğitim verilmektedir. Ancak meslek sahibi olmanın yolu Rusça bilgisinden geçmektedir. Ana dil olan Türkçeyi bilen uzman ve bilim insanı ne yazık ki yeterli değildir.
Ana Sözü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni dostumuz Todur Zanet, “Rusya, bize sahip çıktı oysa Rusya, bizim dilimizi, kültürümüzü bitirdi, mahvetti, bizi asimile etti.” diyor. Rusya’nın siyasetçi ve sanatçı desteği olmadan seçimi kazanmak imkânsız. 2 Şubat 2014 tarihinde yapılan referandumda halk, ülkenin dış politika tercihini Moldova’nın Rusya güdümlü Gümrük Birliği’ne %98,4 oranında destek vermiştir. Rusya, desteği halka ve ülkeye değil tamamen yönetime veriyor.
Gelir kaynaklarının başında tarım ve şarapçılık geliyor. Bağlarından yetişen üzümlerden elde edilen şarapları çok meşhur. Rusya başta olmak üzere pek çok ülkede ısrarla aranıyor. İnsan gücüne dayalı çalışmalar için yurt dışına gidenler bilhassa Rusya’da inşaatlarda iş buluyorlar. Gök Oğuz Türkleri dünyanın dört bir yanında “boynu bükük Türklüğünü” yaşamakta ve mevcudiyetini sürdürmektedir.
Kaynaklar
III. Türkistan Kurultayı Kafkasya ve Türkistan’da 1938 Katliamı ve Etkileri: Göç, Sürgün ve Kimlik, 3-5 Ekim 2018, (Ed. Fırat Yaldız), Kastamonu Üniversitesi Yay., Kastamonu Aralık 2018.
100. Yılında Sovyet İhtilali ve Türk Dünyası, (Ed. Yunus Koç, Mikail Cengiz), Hacettepe Üniversitesi Yay., Ankara 2018.
AKA, İ. (2009), Türk Dünyası Tarihi, EÜ EF Yay., İzmir.
AKKOYUN, T. (2017), “Tarihçilik Cihetinden Dış Türkler Kavramı ve Meselesi”, TDAV Akademik Bakış, nr. 63, Ağustos, ss. 303-317.
AKKOYUN, T. (2012), “Türk Dünyası Kavramı”, Türkoloji Üzerine Araştırmalar, nr. 4, Aralık, ss. 121-142.
“Gagauz Yeri Yeni Kırım Olur Mu?” Anadolu Ajansı, 5 Şubat 2016.
Göç ve Kültürel Etkilişim, (Ed. Mehmet Mehdi İlhan, Orhan Albayrak), İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yay., İstanbul 2019.
NAS, N. (2020), “İlk Kadın Mitinginin 100. Yılı”, Türkay, nr. 32, Nisan, ss. 1-10.
TOPSAKAL, İ. vd.(2015), Rusya’daki Türkler, Türk Dünyası Vakfı Yay., İstanbul.
TURAN, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, 28. b., Ötüken Nşr., İstanbul 2019.