Şimdi yükleniyor

ENERJİ KRİZİNDEN KÜRESEL ÇATIŞMAYA

852 oguzhan akyener

ENERJİ KRİZİNDEN KÜRESEL ÇATIŞMAYA

Enerji fiyatlarında, Asya’dan Avrupa piyasalarına kadar artık birçok ülkenin ekonomilerini ve büyüme hedeflerini tehdit eder boyutlarda tırmanış gözlemlenmektedir. Öncelikle bu yükseliş ve yaşanan trendin sebeplerini yorumlayacak olursak, aslında basit anlamda arz – talep dengelerine odaklanmak yeterli olacaktır. Tabii bu bağlamda sürecin, Pandemi dönemi dikkate alınarak incelenmesi gereklidir.
Pandemi döneminden başlarsak, talebin düşmesi sebebiyle diğer enerji türlerine kıyasla, daha ziyade ağırlıklı olarak petrol fiyatlarında büyük kırılmalar söz konusu olmuştur. Hatta öyle ki, ABD’deki WTI piyasalarında petrolün varili anlık olarak eksi değerlerde işlem dahi görmüştür.
Petrol fiyatları ile birlikte doğal gaz (Hâlen küresel doğal gaz kontratlarının yarıdan fazlası petrol fiyatları endekslidir.) ve bunlara bağlı olarak da özellikle Avrupa piyasalarında elektrik fiyatlarında da kısmen düşüş gözlenmiştir.

Kömür fiyatları Mart 2020’den itibaren %30 oranında düşüş gösterse de 2020 sonunda Çin’de etkili olan mevsim normallerinin ötesindeki çetin kış koşulları ve hayatın normalleşmesi, Çin merkezli talebin artmasına ve bugüne gelene dek kömür fiyatlarının neredeyse sürekli artış trendinde kalmasına sebep olmuştur.

Uranyum fiyatları ise Çin’deki yeni projeler sebebiyle dalgalı bir artış trendine girmiş ve Pandemiden pek de etkilenmemiştir.

Pandemi dönemindeki reel tüketim daralması ve bunun psikolojik etkileri akabinde, yine Çin merkezli hızlı bir şekilde gerçekleşen toparlanma, neredeyse bütün enerji türlerinde küresel talebin beklenenin ötesinde bir ivmeyle yükselmesine sebep olmuştur. Bu da ilgili enerji türlerinin fiyatlarının yeniden toparlanması (petrol için kısmen, diğer enerji türleri için eski seviyeleri geçecek oranda) ile sonuçlanmıştır.

Öte yandan, iklim değişikliğinin negatif etkileri de bu artış trendini tetiklemiştir. Bu bağlamda 2020 sonu ve 2021 başı itibarı ile yaşanan soğuk kışa ek olarak, 2021 yazının da beklenenin üzerinde sıcak geçmesi, bütün Kuzey Yarım Küre’de enerji talebinin daha da yükselmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla doğal gazdan kömüre, uranyumdan elektriğe kadar zaten geçtiğimiz kıştan bu yana yükselme trendinde olan enerji fiyatları daha da ivmelenmiştir.

Günümüze geldiğimizde ise;

  • Kuzey Yarım Küre için normallerin üzerindeki sıcaklıkları tecrübe ettiğimiz yaz mevsiminde, soğutma talebinin tetiklediği elektrik tüketiminin artması,
  • Tüketimi karşılamak için (özellikle Avrupa özelinde) önemli kalemlerden olan; HES, RES ve hatta (kısmen de olsa) GES santrallerindeki verimin düşmesi,
  • Artan talep karşısında, yenilenebilir arzının düşmesi neticesinde doğal gaza yüklenilmesi,
  • Bu sebeple doğal gaz stoklarının azalması,
  • Kapıya dayanan kışa hazırlıksız yakalanma psikolojisinin getirdiği anormal talep artışı,
  • Liberal yaklaşımla süreci yönetmeye çalışan

Avrupa karşısında, entegre bir devlet aklı olarak hareket eden Çin’in; finansal imkânlarını da kullanarak, daha fazla kaynak toplamak gayesiyle, devamlı daha yüksek fiyatlı kontratlara meylederek, rekabeti daha da kızıştırması,

AUKUS Paktı, G7 toplantısı, Hindistan-ABD-Avustralya-Japonya arasında kurulan ittifak gibi adımların ve bu bağlamdaki deklarasyonların Çin’i daha hırçın bir ticaret yarışına girmeye sürüklemesi,

Ve ABD’yi vuran kasırgaların arzda dönemsel olarak yaşattığı negatif etkiler ile gittikçe büyüyen bir enerji krizi artık çok daha büyümüş, etkin ve olumsuz bir hâl almıştır.

Çin, artık bu süreçten (bireylere nüfuz eder bir biçimde) reel olarak etkilenmektedir. Hatta bazı şehirlerinde elektrik arzı problemleri dahi yaşanmaktadır. Bu da sanayi öncelikli olarak, kontrollü arz kısıntıları yapılmasıyla sonuçlanmaktadır. Hâliyle bu durum, dünya liderliğine oynuyor imajı çizen Çin’in büyüme hedeflerini negatif etkilediği gibi kendi halkına bile yeterli enerji tedariki sağlayamamasına sebep olmakta ve otoritesini zayıflatmaktadır.

Avrupa’da ise artan talep ve düşen yenilenebilir arzından kaynaklanan boşluğu ikame edecek yegâne kaynak (mevcut durumda) doğal gazdır.

Kısmen (hâlen işlevsel olarak kalan) kömür santrallerinden ve (şayet zaten tam kapasite çalışmıyorsa) nükleer santrallerden faydalanılması söz konusudur fakat bu hamleler ile aradaki farkı kapatabilmek mümkün değildir.

AB, elektrik arzı denkleminde elindeki kömür seçeneğinden çoktan vazgeçtiğinden, şimdi süreci yönetmekte sıkıntı yaşamaktadır. Mecburen yönelmesi gereken kaynak (AB nezdinde temiz olarak dahi nitelendirilmeyen) doğal gazdır! Bundan sonrası tasavvur edildiğinde hem Çin hem de Avrupa piyasalarını arz ve fiyatlar konusunda zor bir süreç beklemektedir!

Her ne kadar AB merkezli iklim lobileri tarafından, “Yaşanan krizde enerji dönüşümünün bir etkisi yoktur.” gibi ifadeler paylaşılsa da Avrupa’nın yaşadığı ve daha yoğun yaşayacağı enerji krizinde hiç şüphesiz “plansız enerji dönüşümünün” etkisi aşikârdır!

Bu gidişle (daha da zorlaşan kış koşullarının ilgili dönemde doğal talebini dahi ikiye katlayacağı düşünülürse) neredeyse %90 oranında “hub price” mekanizması ile işleyen doğal gaz piyasalarına sahip olan Avrupa’da, doğal gaz ve elektrik fiyatlarının yönetilemez seviyelere çıkması ve eğer ciddi bir müdahale paketi devreye alınmazsa, sosyal sorunların oluşması muhtemeldir!

Tabii bu süreç, yenilenebilir yatırımları ve mevcut yatırımcıları da pozitif etkileyecektir. Çünkü keskin bir şekilde artan elektrik fiyatları, bu bağlamda çok güçlü bir sinerji oluşturabilecektir. Olası toplumsal problemleri ve doğal gaz çevrim santrali yatırımcılarının sorunlarını çözmek için AB’nin özel destek paketleri çıkarması beklenmektedir. Bu gibi olağanüstü durumları düşünerek mülteci kabul etmeyen AB’nin, süreci bir şekilde yeni finansal paketlerle yönetebileceği tahmin edilse de, yine de negatif etki oranı büyük olacaktır.

Doğal gaz fiyatlarında yaşanan ve sürekli yenilenen bu zirveler, artık kömür ve uranyum fiyatlarını da tetiklemeye başlamıştır. Mevcut durumda, zaten enerji arzında sorun yaşayan Çin için ortalama enerji maliyetleri, 6 aylık dönem içinde 3 katına çıkmıştır. Bu da doğal olarak üretim ve büyüme hedeflerini ciddi ölçüde etkileyecektir!

Aynı şekilde AB de bu sürecin kaybedeni olacaktır! 20 yıl sonra Afganistan’ı terk ederek yeni vizyonunu ortaya koyan ve bu bağlamda merkezini ve güncellenen küresel politikalarını Rusya’dan Çin’e doğru kaydıran ABD, bu süreçten çok kârlı çıkarak, ticari anlamda; Hindistan, Endonezya öncelikli olarak diğer Asya-Pasifik ülkelerinde de etkin adımlar atabilecektir.

Tabii bu süreçte ABD’nin elini rahatlatanın, “İklim Lobisi” ve Biden tarafından ortaya koyulan tutarsız vizyondan ziyade, Trump döneminde petrol ve doğal gaz alanında atılan mantıklı adımlar olduğu da unutulmamalıdır.

Gelinen süreçte, mecburen Biden yönetimi de, önceden karşı olduğu ülke içindeki hidrokarbon yatırımları, sessiz bir şekilde tasvip etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ABD yönetimi, iklim değişikliği ve enerji dönüşümü gibi süreçlerde büyük adımlar atacağını ifade etse de, ülkedeki iç dinamikler; ABD’nin bu bağlamdaki stratejilerinin, küresel iklim yaptırımları ile uluslararası nüfuzunu sürdürmeye çalışma merkezli olduğunu hissettirmektedir. Yaşanan enerji krizinin ortaya çıkardığı tablo da bunu desteklemektedir.

Özetle;

Enerji krizi 2022 baharına kadar daha da derinleşerek devam edecektir!

Bu krizin öncelikli kaybedenleri: Çin ve AB’dir!

Kazananları ise ABD, Rusya ve Avustralya’dır!
Not: Avustralya, AUKUS Paktı neticesinde ABD’nin yeni küresel politikalarında birincil öncelikli konuma geldiği için burada ismi zikredilmiştir. Öte taraftan Avustralya gibi önemli LNG ithalatçısı olan diğer ülkeler de genel anlamda kazananlar arasında sıralanabilecektir. Ayrıca Türkiye gibi doğal gazını dışarıdan ithal eden ülkeler de bu süreçten zarar görecektir. Tabii zarar miktarları; piyasa yapıları, kontrat koşulları, kur politikaları, finansal ve siyasi yapıları ve kamusal sübvanse kabiliyetlerine bağlı olarak değişiklik gösterecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin, bu krizi AB’ye kıyasla çok daha kolay yönetebileceği anlaşılabilmektedir. Çünkü doğal gaz piyasalarının büyük bir çoğunluğunu, 3 ila 6 aylık periyotlarla petrol fiyatlarına endeksli olarak şekillenen uzun vadeli gaz kontratları oluşturmaktadır. Avrupa’daki gibi piyasa fiyatı endeksli sistemler henüz teşkil edilmediğinden, bütünsel bir etki boyutu söz konusu değildir.
Henüz ABD, planladığı “ilkim değişikliğini siyasi yaptırım olarak kullanma” kartını devreye sokmamıştır!
Artık yeni küresel dengeler incelendiğinde: ABD’nin elindeki silah “Enerji”dir!
Çin’in ise küresel hâkimiyet teorileri kapsamında, ABD’nin önüne geçebilmek için yeni Pandemilere ihtiyacı bulunmaktadır!

Çünkü Çin, sosyal ve siyasal yapı anlamında Pandemi süreçlerini fırsata çevirebilecek altyapıya sahiptir!
Bu tespitler de hiç şüphesiz dünyanın çok daha karmaşık bir sürece giriyor olduğuna dair önemli ipuçları vermektedir.