Filistinliler Türk mü idi?
Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Dairesi Başkanı Emekli Korgeneral ve Tarih Doktoru Erdoğan Karakuş, CNN Türk ekranlarında “Filistinliler Arap değildir ve bunu da bütün Araplar bilir.” cümlesini birkaç kez tekrarlarken, Arapların Filistin davasına olan düşük yoğunluklu ilgisinin tarihî sebepleri olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Filistinlilerin Arap olmadığını ben de öteden beri biliyordum; fakat Filistinlilerin “Ön-Türklerden bir ulus” olabileceği ihtimali, doğrusu hiç aklıma gelmemişti.
Ben bu sayıda “Yerli Düşünce Dergisi”nde, Bağdat Halifelerinin hayran olduğu, meşakkate tahammüllü askerî kabiliyetleri nedeniyle, 11. yüzyılda Kudüs çevresindeki kutsal savunma hattına yerleştirilen ve hâlen Filistin nüfusunun %10’unu oluşturan “Filistin Türkmenleri”nden bahsetmek istiyordum.
Ancak Filistinlilerin, 1071’de, Türkmen Başbuğu Alparslan için İslam dünyasında hutbeler okutan Halife Kâim Bi-Emrillah’tan 2250 yıl önce Firavun III. Ramses’in de dikkatini çektiğini ve benzer stratejik sebeplerle M.Ö. 1190’da Gazze çevresine yerleştirildiğini fark edince, konuyu başka bir vadiye doğru sürüklemek zorunda kaldım.
Bulduğum ilginç neticeleri, tarih okurlarıyla paylaşmak istiyorum.
İlk Türkçü mütefekkirlerden Ord. Prof. Sadri Maksudi Arsal’ın diplomat kızı Etrüskolog Adile Ayda4, babasından aldığı ihtilalci ruhu bir ömür boyu muhafaza etmiş olmalı ki akademik sahadaki “Euro-centric” ezberlere meydan okuyan kitap ve makaleler kaleme almıştır.
Ayda’nın, 1974 yılında TKAE Yayınları arasında çıkan “Etrüskler Türk mü İdi?” adlı hacminden büyük iddialar taşıyan kitabı, yüz yıldır Avrupa’nın “Yunan Mucizesi” ezberiyle boğuşan Türk hariciyesinin, “Türklerin medeni köklerine yolculuk misyonuna uygun” bir çalışmaydı.
Adile Ayda, görev yaptığı Roma’daki müzelerde Etrüsklerin kökeniyle ilgili çok önemli kanıtlar bulmuş olmalıydı ki, 1982’de bu kez Türk Tarih Kurumu’nun süreli yayını olan “Belleten”de, “Pelasglar Kim İdiler?” adlı makaleyi yayınladı. Sonra da 1992’de, son günlerinde “Etrüskler (Turskalar) Türk İdi” iddiasını “Din ve Dil ile İlgili Deliller”le güçlendirerek muazzez ruhunu teslim etti.
Ayda’nın, babası Sadri Maksudi’den miras kalan “Pelasglar ve Etrüskler Türktür!” tezinin peşini bırakmaya niyetli olmadığı, bu teze, “ideolojik hamaset söylemi” iddiasının bulaşmaması için elinden gelen ilmî gayreti gösterdiği aşikârdı.
1932 ve 1937 yıllarında toplanan 1. ve 2. Türk Tarih Kongrelerinde, Atatürk’ün önderliğinde şekillenen “Türk Tarih Tezi”- ne göre Avrupa’da “majestic” tarihçilerin memnuniyetle yeterli bulduğu “Mezopotamya- Mısır, Anadolu, Yunan-Roma Uygarlık silsilesi”nin köklerini Orta Asya’da aramamız gerekiyordu.
Aslına bakarsanız, Adile Ayda’nın yaptığı da bundan başka bir şey değildi.
Atatürk’ün amacı, uygarlığın sadece bir kıtanın veya hâlihazırdaki baskın kavimlerin değil, insanlığın ortak birikimi olduğunun altını çizmek ve şovenist karşıtlıkların yerini evrensel bir barışın almasını sağlamaktı. Atatürk’ün, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” söylemi de buradan doğmuştu.
Bu sorumluluk duygusu; keskin bir zekâ, yüksek muhakeme kabiliyeti ve yabancı kaynaklara olan hâkimiyetle birleşince ortaya yepyeni keşiflerin çıkması kaçınılmazdı.
Bilindiği gibi bizde saltanat ve tek parti yıllarından beri akademinin eli bu konuda biraz korkak alışmıştır. Jüriden geçmesi, bedel gerektiren, yepyeni iddialarda bulunmak yerine transkripsiyon, nakil ve tercüme ile işi kotarmak, bizde gelenek hâline gelmiştir.
Bu yüzden de “Etrüsklerin Türklüğü” tezinin, Türkiye’de bile ders kitaplarına geçecek ölçüde bir karşılık bulduğunu söylememiz güçtür.
Peki, “Etrüskler gerçekten Türk mü idi?”…
Ayda’nın ilk çığlığından 30 yıl sonra Torino Üniversitesi’nden genetikçi Alberto Piazza ve Kuzey İtalya’daki Ferrara Üniversitesi’nden genetikçi Guido Barbujani, ayrı ayrı yaptıkları bilimsel çalışmalar sonucunda 2004’te “Etrüsklerin Türkiye’den geldiği” sonucuna vardılar.
Torino Üniversitesi’nden genetikçi Alberto Piazza’nın, Fransa’nın Nice kentindeki Avrupa İnsan Genetiği Derneği’ne sunduğu bu yeni çalışma, “Etrüskler’i Türkiye’ye bağlayan en güçlü çalışma” olarak tarihe geçti.
Şimdilik Ayda’ya atıfta bulunmayan Piazza, “Araştırmamızın Herodot’un haklı olduğuna dair ikna edici kanıtlar sağladığını düşünüyoruz.” dedi.8 Herodot, Etrüsklerin Anadolu’dan gittiğini yazan ilk tarihçiydi.
Kendinden son derecede emin görünen Piazza’nın yaptığı DNA analizlerinin yaşayan Etrüsklerle (Toskanalılar) bizim Lidyalılar (Manisalılar) arasında yapılmış olması bizim açımızdan eksik bir çalışmadır. Çünkü Lidyalıları bugün Anadolu’da bulmak zordur.
Eğer Etrüsklerin torunu olan Toskanalıların genetiği, bizim Saruhan-Aydın-Menteşe Türkmenleriyle eşleşiyorsa, işte o zaman Sadri Maksudi’den gelip, Adile Ayda’yla devam eden ve nihayet “üçüncü kuşak Maksudi” Gönül Pultar tarafından 2020’de genetik deliller eşliğinde son baskısı yapılan “Etrüskler (Tursakalar) Türk İdi, Din ve Dil ile İlgili Deliller” başlıklı tezi, biyolojik olarak da ispatlanmış olur.
Şimdi yapılması gereken, Toskanalılarla yapılacak DNA eşleştirmelerinin, Etrüsklerin gemiye bindiği İzmir hinterlandıyla sınırlı kalmayıp Türk dünyasının diğer sahalarına da yayılmasıdır.
Bu arada, bizim Lidyalıların başkenti “Sard” ile Etrüsk adası “Sardinia” arasındaki isim benzerliğini de unutmayalım. Muhtemelen “dişi bir kurdun emzirdiği” Romus ve Romulus tarafından kurulan Roma uygarlığının, Atatürk’ün varlığından emin olduğu büyük Türk medeniyetinin bir parçası olduğunu öğrenmiş ve bu yolda ömür tüketen Adile Ayda’nın da ruhunu şâd etmiş oluruz.
Heyecanımız Bununla Sınırlı Kalır mı?
Kalmaz, hatta çağlar üzerinden sıçrayarak, bugünkü meselemize geliriz.
Eğer Roma Uygarlığı’nın mimarı Etrüskler, Yunan Uygarlığı’nın öncüsü Pelasgların ta kendisiyse ve Pelasglar da M.Ö. 2000’lerde Girit’e inen ve M.Ö. 1200’lerde Ege göçleriyle Sina’dan Mısır’a yaklaşan ve III. Ramses’ten zılgıtı yedikten sonra Kenan iline yerleşen “Palestine”lilerse, olay bambaşka yerlere gider.
Meselenin gideceği yerlerden biri bugünkü Gazze’dir.
Filistinliler, Gazze Şeridi’ne ve Güneydoğu Akdeniz’in kıyı kesimlerindeki verimli arazilere İsrailoğulları, Mısır’dan çıkarılmadan en az 60 yıl önce yerleşmişlerdir.
İncil’den anlaşıldığına göre İsrailoğulları Bronz Çağı’nı yaşarken Pelesetler çoktan Demir Çağı’na geçmişti. Filistinliler bölgede “demir metalurjisi tekeli”ne sahipti. Dolayısıyla Mısır’dan kovulduktan sonra dağlık bölgeleri ele geçiren İsrailoğulları, Filistinlileri ovadan çıkarma umudu beslemiyorlardı.
İlk Çağ uzmanı Prof. Ekrem Memiş, Mısır kaynaklarında “Pelestler” adıyla anılan, Tevrat’ta ise “Peletiler” diye zikredilen Filistinlilerin, “Ege Göçleri” yle bugünkü yurtlarına nasıl geldiğini madde madde özetlemiştir.
Buradan anlaşıldığına göre: “Filistinlilerin, Yahudilerle ve Araplarla başlangıçta hiçbir akrabalıkları yoktur!”
Peki, kimlerle vardır?
Mısır hiyeroglifi çözüldükten sonra Yunan ve Latin edebiyatı uzmanı Egyptholog Jean-François Champollion (1890-1932), Ege göçleriyle Mısır’ın kuzeyine yerleşen Pelesetlerin, Tevrat’a göre: “Tanrı’nın Girit’ten çıkardığı Filistinliler” olduğunu tespit etmiş ve bu görüş, bilim camiasında kabul görmüştür.
İlk Mısır uzmanlarından François Chabas, 1872’de, Mısır kabartmalarındaki Pelesetlerin Sicilyalı ve Sardinyalılar gibi Avrupalı halkların tarzında giyindiğini ve silahlandığından hareketle onları Egeli Pelasglarla özdeşleştirmiştir. Diğer kaynaklara göre de Trakya kökenli Pelasglar, önce güneye Yunanistan’a inmiş, daha sonra Girit’e yerleşerek “Deniz Kavimlerinin Göçleri”ne, en sonunda ise buradan Kenan’a göçmüşlerdir. Şimdi burada kalemi, merhume Adile Ayda Hanımefendi’den, Ekrem Memiş Hoca’dan ve tüm diğer araştırmacılardan birkaç dakikalığına borç alarak bir kompozisyon yapmak da bize düşmektedir:
Tezimizin Sağlam Temel Taşları
1- Adile Ayda’ya göre (Roma’yı kuran) “Etrüskler” = (Yunan medeniyetini kuran) “Pelasglar”dır.
Ayda’nın, tarafgirlikten ve duygusallıktan uzak referanslarına bazı örnekler: “Etrüsklerin Anadolu kökenli olduğunu kaydeden Herodot’tan sonraki Yunan tarihçilerinden Hellanikos’a göre Pelasglar, İtalya’ya yerleştikten sonra Tyrrhen (Etrüsk) adını almışlardır. Lesboslu Myrsilos’a göre ise, Tyrrhenler vatanlarından ayrıldıktan sonra Pelasg olmuşlardır.” (J’ Noel des Vergers, “L’Etrurie et les Etrusques”, Firmin Didot, Paris 1862, p. 109.)
“Hekateos’a göre de Brauron’da Atinalı kadınları kaçıranlar Pelasglardır, Philocoros’a göre ise, Tyrrhenlerdir.” (Pauly-Wissowa, Realencyclopadie der klassischen Al tertums wiss ens chaft, Stuttgart1948, sahife 1910.)
“Bu sebeple, Aristofan gibi, Sofokles gibi yazarlar, Pelasg-Tyrrhenler şeklinde bir birleşik ad kullanmayı daha pratik bulmuşlardır.” (H.H. Scullard, “The Etruscan cities and Rome”, Thames and Hudson, London 1 967, sahife 35.)
2-Pelasglar, M.Ö. 1200’lerde başlayan Ege göçleriyle Mısır’a doğru inen 5 kavimden biridir.
III. Ramses, denizden teknelerle, karadan da aileleriyle birlikte öküz arabalarıyla gelen Pelesetleri Gazze ve kuzeyine yerleştirmiştir. Böylece; Aşdod, Aşkelon, Ekron, Gath, Tell Qasile ve Azor gibi yeni Peleset (Pelasg) yerleşimleri ortaya çıkmıştır.
Filistinliler oldukları bilim dünyasında kabul edilen Peleset’in kökeni hakkındaki makul teori şudur:
Mısır medeniyetine ait Medinet Habu’daki kabartmalara ve diğer kaynaklara dayanarak, Pelesetler, Filistin’e asıl yurtlarından değil, Anadolu’da bir süre dolaştıktan sonra gelmişlerdir.
Homeros Pelesetleri, Truva’nın müttefiki olan Pelasgianlara bağlamaktadır.
Homeros’un da Odesa Destanı’nda ifade ettiği gibi Pelasgyalılar, Trakya’dan güneye inerek Aka Uygarlığı’nı istila ettikten sonra çoğunluğu daha güneye, Girit’e gitmiştir. Birçok kutsal kitap referansı da Filistinlilerin kökenini Kaftor Adas (Girit) olarak adlandırdığından, Pelesetlerin aslen Giritli olduğu fikri kabul görmüştür.
Bu teori, bazı Ege Adalarındaki maddi buluntuların şekli, boyası ve dekoratif konsepti ile yakından ilişkili olan Filistin seramiğiyle de somut bir şekilde desteklenmektedir.
3-Şimdi, Pelasglarla Pelesetliler aynı insanlarsa, Pelasglarla Etrüskler aynı insanlarsa, Etrüskler de Türk ise… Zamanla Araplaşmış olan Filistinliler de aslında Türk demektir.
Türklerin son 2000 yıl içinde, yani yazı sayesinde bilinen Tarih Çağları’nda yaptıklarına bakarak, ondan önceki 2000 yıl içinde benzer işler yapmış olduklarının ortaya çıkması bizim için sürpriz olmaz.
Öyleyse “Filistinliler”in atalarının yani Pelasgların, Etrüsk = Tursaka ve Türk olması da bizim için asla sürpriz olmayacaktır.
İşte Atatürk, “Orta Asya’dan Göçler” haritasının önünde, elinde cetvelle bunu anlatmaya çalışmaktadır.
Fakat ne yazık ki Adile Ayda’dan ve sesi bağırmaktan en az onun kadar kısılan Kazım Mirşan’dan başka kimse bu işlerle meşgul olmamıştır.
Biz de bir teoriden çıkan bambaşka bir teorinin ispatı için bu sayfaların kâfi gelmeyeceğinin farkındayız. Sadece Anadolu Lisesi matematik mezunu bir tarihçi olarak basit denklemlerden haberdarız.
“Eğer Etrüskler Türk’se, Filistinliler de Türk’tür” denklemini kuracak kadar matematik biliyoruz.
Hatta Arapların Filistin davasına olan “garip” ilgisizliğinde -buradaki teoriyle ilgili olmamakla birlikte- “Filistinlilerin Arap olmadığını, bütün Arapların bilmesi”nin etkili olduğunu da biliyoruz.
Ve ekliyoruz…
“Türk”ün ne olduğunu tam olarak bilmedikleri hâlde Türkçülüğe yangın olan ve “Ön-Türkler” denince gözleri yaşaran ve son günlerde Araplara düşman olan…
Arap düşmanı oldukları için de “ama onlar da toprak sattılar” diyerek dünya tarihinin en onurlu direnişçileri olan kahraman Filistin halkına çamur atan arkadaşların dikkatle okuması dileğiyle…
“M.Ö. 1190’da Gazze ve Aşkelon kıyılarına yerleşen Filistinliler, en az Etrüskler kadar Türk’tür.” teorisini, bilim dünyasına sunuyoruz.
Adile Ayda’nın bilimsel verilerle Etrüsklere identifiye ettiği (kimliklendirdiği) Pelasglar = Pelesetler, yani Filistinliler, tarihî olayların etkisiyle Araplaşmış uygarlık mimarı Türklerden başkası değildir.
Dünyanın en zalim ordularına karşı, çevredeki diğer Arapça konuşan kavimlerden farklı olarak aslanlar gibi direnmeleri de bu iddianın son karinesidir.
Onları, tanka karşı sallanan sapanlarından tanımalıydık!..
Allah, yardımcıları olsun.