Gençlere Sorduk
“Deprem ve Dayanışma” konusuna yer verdiğimiz bu özel sayımızda, konuyla ilgili olarak gençlerin de düşüncelerini aldık ve bakın onlar konumuzla ilgili neler söyledi.
Elbistan ve Pazarcık Depremleri “Türkiye, Enkaz Altında”
Çok büyük bir afet yaşadık. Binlerce canımız, göçük altında kaldı. Elbette onlarla birlikte biz de göçük altında kaldık yaşanan o acılar sonrası. Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Kilis, Osmaniye, Elazığ, Malatya ve Şanlıurfa göçük altında kalan illerimiz oldu. Ancak başta Türkiye ve tüm dünya ülkeleri, depremzedelerimize destek için seferber oldu. Vicdan sahibi her insan, bu acılara ortak oldu.
Bu depremde de gördü ki deprem değil bina öldürüyormuş. Herkese ders niteliğinde olmuştur bu deprem. Yarınlara daha bilinçli daha bilimsel bir şekilde yaklaşırız diye umuyorum. Ben de depremleri en çok hisseden şehirlerden biri olan Adana’da yaşıyorum. Üzerinden 20 gün geçti neredeyse ama depremin etkisi hâlâ devam ediyor. Artçılar neticesinde sallantılar devam ediyor, insanlar sokakta psikolojik çöküntü içerisindeler. Zor bir durum tabii ki. Ancak depremden, çocuklar daha çok etkilendi; annesiz, babasız, ailesiz kaldılar. Eğitim bilincinin artması ve daha güçlü yarınlara temennisiyle sözlerime son vermek istiyorum.
Dilan DEMİR
Bitlis Eren Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji
Enkazın Altındaki Umutlar
Kahramanmaraş merkezli ve 11 ilimizi kapsayan depremde maalesef binlerce çocuk evsiz, barksız, annesiz, babasız kalmıştır. Biliyoruz ki çocuklar, toplumun umududur. Toplumun işleyişinde en önemli etken çocuklardır. Ülkeyi ileriye taşıyacak olan da çocuklardır. Çocuklara, daha çok güvenli ve sıcak bir yuva temin edilmektedir; tabi bunun yanında psikolojik destek de verilmesi gerekmektedir. Çocukların içindeki korku, geleceğe dair umut beslememeleri ve en kötüsü de tek başına kalmaları tamamen bir kâbus olmuştur kendileri için. Biliyoruz ki çocuklar, eğitimini aileden almaya başlar. Deprem, aile kavramını ne yazık ki ortada bırakmadı; geriye, onlarca hatta binlerce yetim ve öksüz çocuk kaldı.
Çocukların ileride ülkeye faydalı bir vatandaş olmaları için ilk önce onların psikolojilerini iyileştirmek gerekmektedir. Çocuklara hayatı sevdirip yarınlara umut etmelerini sağlamalıyız ve onlara, ileride birer doktor, öğretmen, mühendis olacakları bilinci yerleştirmek bizim görevimiz olmalıdır. Ve en önemlisi, belki de onlar, geleceğin en iyi müteahhitlerinden biri olacaktır. Depreme daha dayanıklı binalar inşa edip insanlara güvence vereceklerdir. İşte o zaman, depremi sadece kadere bağlamayacak; deprem, bizim için televizyonlarda 1 dakika sunulan bir haber olmayacaktır. Bu yüzden çocuklar, bizim geleceğimiz, umudumuz, yarınlarımızın güneşleridir. Toplumu ayakta tutan çocuklar var oldukça Türkiye her daim kalkınacak ve her zaman gelişecektir. Ve şu anda depremzede aileler ve çocukların tek temennisi, sıcak bir evde güven içinde kalmalarıdır.
Büşra ÜGÜŞ
Bitlis Eren Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji
Asrın Felaketi
Çare düşünmekte. Düşünebilen yaşayabilendir. Bizler yaşıyor muyuz? Bilinç yaşatır.
Geçmişini bilen, merak eden ve geleceğe dönük planlar yapabilen tek varlık insandır. Tarih bilinci, insanların, tarihinin farkında olması anlamına gelir. Tarih öğrenmek; insanların geçmişteki, günümüzdeki ve gelecekteki muhtemel değişimlerin nasıl ortaya çıktıklarını ya da çıkabileceklerini anlamamıza yardımcı olur. Toplumların kendi tarihini bilmeleri ve tarih bilincinde olmaları, ilerleyebilmeleri açısından önemlidir. Tarih, geçmişin bilgi ve kültür birikimi ile geleceğin bilgi birikimini artırır; bu sayede gelecek, planlı bir şekilde şekillenebilir. Tarih, şekillenen dünyayı yakından tanıyıp, geleceğe dair öngörülerde bulunmamızı sağlar. Basitçe bir örnek verecek olursak; mağlup gelinmiş bir savaşta mağlubiyetin hangi sebeplerden dolayı yaşandığını çözümleyebilmiş bir toplum, olası başka bir savaşta galip gelebilir. Bu yüzden tarih, geleceğin planlanmasında önemli bir rol sahibidir.
Tarih bilinci olmayan toplumların başka güçler tarafından yönetilmesi kolaydır. Özellikle medyanın gücü sayesinde önlerine sunulan argümanları olduğu gibi kabul ederler, sadece kendilerine anlatılana inandıkları gibi bunu savunurlar. Ülkemizin yakın zamanda yaşamış olduğu Kahramanmaraş depreminden bir örnek verecek olursak teyitli olmayan çoğu yanlış bilginin medya aracılığıyla “doğru” başlığı altında hızlıca yayılması endişe yaratarak kargaşaya sebebiyet vermişti. Çünkü insanlık, geçmiş tarihinden bihaber hareket ediyordu. Tarihin bilincinde olmak, tarihsel bir varlık olduğunu bilmek, insanın varoluş ufkunu genişleten bir bilinç durumudur.
Ayşe BOZARSLAN
Bitlis Eren Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji
Afet Dayanışması
Afet sonucu ortaya çıkan yıkımlar sadece somut değildi. Dışarıdan bakıldığı zaman göremediğimiz soyut yıkımlar da oldu. Sosyolojik olarak incelediğimiz zaman en önemlisi aile kurumlarının zarar görmesiydi. Deprem, bireylerde ve toplumlarda oldukça büyük tahribat yaratmıştır.
Depreme herkes farklı bakış açılarıyla yaklaştı. Bazıları din ile bağdaştırırken bazıları ise seküler bir yaklaşım sergiledi. Bu farklılıklar, dayanışmaya engel olamamıştır. Belki de deprem, bir kırılma noktası oldu. Bireycilikten çıkıp birbirimizin yaralarını sarmaya çalıştık. Bu sadece ülke genelinde değil, dünya genelinde de bir yardımlaşma ve dayanışmaya yol açtı. Dış ülkelerden gelen hayvan dostlarımız ve kardeşlerimiz, bir nebze olsun içimizi ısıttı. Kaos ortamında ayrımcılığı ve tabakalaşmayı bir kenara bırakıp canla başla yardım için seferber olundu. İdeolojilerimizi geri plana atıp acımız paylaşıldı. Acılarımızı paylaşıp, nasıl toplum olarak kenetlenebileceğimizi gördük. Çıkarlarımız için değil de vicdan sahibi insanların acıyı derinden hissedebildiği için omuz omuza verdik.
Umarım artık mesleklerinin ehli, işini iyi yapan insanların sayısı artar. Donanım sahibi olup canlara zarar vermeyen bireyler olma ümidiyle.
Nilgün BİLBAY
Bitlis Eren Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji