Gençlere Sorduk
Sürgünün 78. Yılında Kırım Tatarları
18 Mayıs 1944, insanlıktan sürgün edilmişlerin, 400.000 Kırım Tatarını Almanlarla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle sürgün ettikleri gündür. Bir gecede Stalin’in sürgün emri vermesinin arkasındaki asıl neden, Kırım’ı Rusya toprağına katıp burayı Slavlaştırmaktı. Gece yarısı evlere baskın yaparak “Gereken şeyleri alın!” dediler. Nereye gönderildiklerini bilmeyen insanlar apar topar çıkarıldılar evlerinden. İşgalciler, bir kamyona insanları üst üste bindiriyorlar, sığmayanlara yer açılsın diye de “gereken şeyleri” yol kenarına atıyorlardı. Onlara sürgün edildi dense de Kırım Tatarları ölüme gönderilmişlerdi. Tren garında, hayvanları yükledikleri vagonlara insanları tıka basa bindirerek insanlık dışı muamelelerine devam etmişlerdi. Vagonlarda kadın, çocuk ve yaşlılarla birlikte; açlık, susuzluk, salgın hastalıklar ve ölüm de vardı. Tren durduğunda insanların kimisi hemen tuvalet ihtiyaçlarını gideriyor, kimisi biraz yiyecek almaya çalışıyordu. Dönerken geç kalanlarsa giden trenin arkasından bakakalıyordu. İnsanlar ölülerle birlikte vagonlarda yaşamaya terk edilmişlerdi. Ölenler, yol kenarına atılırken ne kefenleniyor ne cenaze namazı kılınıyor ne de dua edilmesine izin veriliyordu. Ağır şartlar altındaki sürgün sırasında halkın %15-20’si ölmüştü. Kırım Tatarları, haftalarca süren açlık ve susuzluğun ardından başta Özbekistan olmak üzere Sovyet Rusya’nın çeşitli yerlerine dağıtılmıştı. Dağıtıldıkları yerlerden ayrılmalarına engel oluyorlar ve esir kamplarında yarı aç hâlde çalıştırılıyorlardı. Onlar yaşam mücadelesi verirken, dünya yine kör yine sağırdı.
Arabat’ta yaşadığı unutulan yaklaşık 500 Tatar ise gemiye bindirilmiş ve gemi, Azak Denizi açıklarında batırılmıştı. Gemiden kurtulan olmamış ve ölü bedenler sahil kıyılarına vurmuştu. Ve böylelikle Kırım, Tatarlardan tamamen arındırılmıştı!
Kırım Tatarları, yeryüzünde hiç yaşamamış gibi alfabeleri değiştirilmiş, asimilasyon çalışmaları yapılmış, dilleri unutturulmaya çalışılmış, Türkçe yer isimleri silinmiş, mezarları, camileri, kitapları ve kütüphaneleri tahrif edilmişti. Tüm bunlara rağmen varlıklarını ve öz benliklerini koruyan Kırım Tatarları, Stalin’in ölümünden sonra da ulusal mecrayı kullanarak hak mücadelesi vermeye devam etmişlerdi. 1950’li yıllarda yurtlarına geri dönmeye başlamışlardı. Varoluş mücadelesi veren Kırım’ın yerli halkı Tatarlar, kendi yurtlarında azınlık sayılsalar da bugün hâlâ mücadelelerine devam etmektedirler.
Aydanur YILMAZ
Bursa Uludağ Üniversitesi Türk İslam Edebiyatı Yüksek Lisans
18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü
Sürgün felaketine maruz kalan Kırım Tatar Türklerinin şanlı tarihî, kahramanlık destanlarıyla doludur. Tarihleri boyunca esaret nedir bilmeyen Kırım Türkleri, müttefiki Osmanlının Ruslarla imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması’nın getirdiği ilhakın neticesinde artan Rus baskılarına dayanamayıp sahip oldukları zenginlikleri geride bırakarak, öz vatanlarından konvoylar hâlinde Osmanlı Devleti’ne doğru göç ettiler. Kırım muhacirlerinin bu hicretleri, 18 Mayıs 1944’teki büyük sürgüne kadar sürdü.
18 Mayıs 1944 Perşembe günü, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Kırım Yarımadası’nda korkunç bir insanlık dramı yaşandı. Uzaklardan gelen işgalciler, Kırım’ın medeni sahiplerini asırlardan beri huzur ve güven içinde yaşadıkları topraklarından bir gecede sürgün ederek geride kalan bütün izlerini sildiler. Sürgüne maruz kalan bu insanların üçte ikisi yollarda hayatını kaybetti. Gittikleri yerlerde de acıdan başka bir şey bulamadılar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla aralanan ana vatana dönüş kapıları, bu insanlardan çok azına geçit verdi. Geri dönebilenler de tırnaklarıyla hayata tutunmaya çalışmaktadır.
Mutlu ODUŞLU
Selçuk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Doktora
Kırıldığı Yerden Filizlenme Mücadelesi Veren “Kırım Tatarları”
Kırım, bir sabah 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşı’nda, Karadeniz’e hâkim olmak isteyen Hitler ve Stalin’in mücadelesine sahne olmuştur. Sovyet topraklarına girilmesi, orada yaşayan etnik grup için bir tercihi zorunlu hâle getirmiştir. Alman ordusu tarafından 1941’de işgal edilen Kırım, Sovyet ordusu tarafından 1944’te geri alınmıştır. Bu durumun yaşanması Kırım’da yaşayan Tatarlar için bir katliamın habercisi anlamındadır. Halktan birinin ifade ettiğine göre evleri yakıp yıkmışlardır. Kırım’ı temizlemişler ve birkaç kez de boşaltmışlardır. Çünkü onlar için Kırım, “Tatar”sız olmalıdır. Aynı zamanda da Kırım, Rus toprağı yapılmak istenmiştir. Almanlarla iş birliği yaparak vatana ihanet ettikleri gibi asılsız gerekçelerle Kırım Tatarları sürgüne gönderilmiştir. Josef Stalin tarafından 1944’te alınan bir kararla Kırım’daki bütün Türklerin Orta Asya’ya sürgün edilmesi kararlaştırılmıştır. Sürgün edilenlerin çoğunluğunu kadın, çocuk ve yaşlılar oluşturuyordu. Evlerinden çıkmak için sadece 15 dakika verilmiş ve yanlarına bir şeyler almaları istenmiş fakat almalarına müsaade edilmeden nereye gideceklerini dahi bilmez bir hâlde kamyonlara doluşturulmuşlardır. Halk, yanlarına bir haftalık yiyecek-yatacak malzeme alırken, öldürüleceklerini düşünmüştür. Korku ve tedirginlik içerisindedirler. Bir gece başlayan tüfek uçları ile “Kalk kalk!” diye seslenişler, halkı olumsuz manada etkilemiş ve halk, nerede kaldıklarını bilmez bir hâlde kendilerine söylenenleri yapmak zorunda bırakılmıştır. Çocuğundan yetişkinine, hamilesinden yaşlısına binlerce insan kamyonlara üst üste bindirilmiştir. Anneler, babalar, aile fertleri ve daha niceleri öldürülmüştür.
Sürgün planı bir gecede tamamlanmış ve bu sürgün 22 günlük bir yolculuğa dönüşmüştür. Kamyonlardan sonra sürgün edilen halkı trenlere doluşturmuşlar; kimileri açlıktan kimileri hastalıktan kimileri yaşlılıktan yaşam koşulları nedeniyle dayanamayarak can vermişler ve acımasızca tren vagonlarından cansız bedenleri atılmıştır. Bu esnada doğum yapan kadınların çektiği acılar âdeta bu zulmün şiddetini göstermektedir. Hiçbir insan bunu bir insana yapamaz, yapmamalı; Kur’an-ı Kerim’de kadına bu kadar değer verilmiş durumdayken…
Yemek yok, duş yok, uyku yok, kişisel ihtiyaçları gidermekte dahi müsaade yok. Hastalık var, doktor yok. Dayanamayarak oracıkta can veren bedenler var; fakat cenaze namazı yok, mezar yok, Allah (cc.) kelamı yok, saygı yok. Kimsenin kimseye yardım etmeye takati kalmamış, aile fertleri birbirlerini art arda yitirmekte. Acının resmi gözler önüne serilmektedir. Hatta sürgün esnasında gemiler batırılmış, kurtulan tek bir insan bile olmamıştır. Katliama sebep olanlardan birinin anlattığına göre cesetler su üzerinde yüzüyorken bir annenin çocuğuna sarılarak can vermiş olduğunu görüyor, birbirlerinden ayırmaya çalıştıklarını fakat ayrılmadıklarını ve o şekilde bir hendeğe atıldıklarını, bu ânın hafızalardan silinemeyecek bir görüntü olduğunu söylüyor.
Ve kalan Tatarlıların da öldürülmesiyle Kırım, Tatarlardan arındırılmış oldu! Tatarlardan bazılarının, sürgünden kısa bir süre önce esir kamplarında çalıştırıldıkları da bilinmektedir. Ölenler ölmüş kalanlar ise 1989’daki dönüş izniyle 45 yılın ardından Kırım’a dönmeye başlamışlardır. Döndüklerinde evleri olmayan halk, çadırlarda ve farklı şekillerde yaşam mücadelesi vermişlerdir. Günümüzde de ulusça bağımsızlıklarını yitirmeye başladıkları günden beri Kırım’ın yerli halkı kabul edilen Tatarlar, azınlık konumuna düşmüşlerdir. Bu bir etnik temizlik ve kültürel soykırımdır. Tıpkı bir ağacın dalı budağı kırılıp yerinden yeniden filizlenmesi gibi mücadelelerine sürekli devam etmişlerdir. Ve verilen yaşam mücadelesinin, tarihin derinliklerinde kalması, unutulmaya yüz tutması çok acı bir durumdur. Geçmişi bilmeli, anlatmalıyız ki geleceğimizi de bilip planlayıp gereken tavrı takınalım.
Mine AYRAN
Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
1944 Kırım Tatar Türkü Soykırımı
İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte birçok milletten insan, kendisini savaşın ortasında varlık mücadelesi verirken bulur. Tarihler 18-20 Mayıs 1944’ü gösterirken dünya, bir Rus katliamına daha şahit olur: Kırım Tatar Türkleri Soykırımı.
Sovyetler Birliği’nin, Nazilerle iş birliği yapmakla suçladığı Kırım Tatarları Orta Asya’ya sürülür. Zorla yerlerinden yurtlarından edilen Kırım Tatar Türkleri, tren vagonlarında ölüm kalım mücadelesi verir. Geride kalanların durumu çok daha içler acısıdır. Zalimin zulmünün meşruiyetine dair yapılan resmî açıklamaların aleyhine yüzlerce delil toplanır, hukuki mücadeleler verilir. Ancak, Tatarların Kırım’a dönüşü 1989’a kadar gerçekleşmez.
Kırım Tatar Türkleri sürgünü ile ilgili önemli bir çalışmaya imza atan rahmetli Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu da bu meyanda mutlaka zikredilmesi gereken bir isimdir. O, “Yüzbinlerin Sürgünü-Kırım’da Türk Soykırımı” adlı eserini, yakın tarihin en acı olaylarından birinin gerçek bir tanığı olarak kaleme alır. Kırım Tatar Türklerinin 1944-1974 yılları arasındaki vatana dönüş mücadelesini anlatan bu çalışma, bu konuda Türkçe ilk kitaptır. Kitap, 18 Mayıs 1944’te, Stalin’in acımasız emriyle bir günde binlerce yıllık vatanlarını -geride her şeylerini bırakarak-, kundaktaki bebeğinden yaşlısına kadar, bilinmeyen bir yöne götürülen Kırım Türk halkının çileli yolculuğunu, kayıplarını, sürgünde karşılaştıkları zorlukları ve 1974’e kadarki yurda dönüş mücadelesini anlatmaktadır.
Takvimler 2022’yi gösterirken dünya, zalimin namlusunun bu kez başka bir millete doğrulttuğuna şahit olmaktadır. Ondan gerekli dersi almadığımız sürece tarih tekerrüre devam edecektir.
Rüveyda BAYRAKTAR
Bursa Uludağ Üniversitesi Türk İslam Edebiyatı Yüksek Lisans