Şimdi yükleniyor

Gençlere Sorduk – 90. Sayı

Gençlere Sorduk – 90. Sayı

Mülteci Sorunu

Kısaca göçün tanımını yapacak olursak; inanç farklılıkları, yaşanan silahlı çatışmalar, doğal afetler, siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü insanların doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalması olarak açıklanabilir. Mülteci ise, göç eden kişileri tanımlamak için kullanılan bir tabirdir. Göç, insanlık tarihinin en eski olaylarındandır. Geçtiğimiz son yüzyılda dünya çapında artan çatışma ortamı, etnik ve inanç temelli şiddet olayları, insan hakları ihlalleri ve ekonomik krizler, göç eden ve iltica arayan insan sayısının artmasına sebep olmuştur. Günümüzde ulaşım imkânlarındaki kolaylıklar, iletişimdeki hızlı gelişmeler ve beraberinde yaşanan küreselleşme, göç hareketinin çok kısa sürede kitlesel insan hareketi olarak gerçekleşmesine ve uluslararası bir sorun hâline gelmesine sebep olmuştur.

Mülteci hareketleri, her ülkenin başlıca sorunlarındandır. Çünkü göç eden insanlar gittikleri yerlerdeki toplumların etnik yapılarına zarar verebilmektedir. Türkiye’yi örnek göstermek gerekirse şu an Türkiye topraklarında Mayıs 2022 itibarıyla bir önceki aya göre 1.267 kişi artarak toplam mülteci sayısı 3 milyon 763 bin 652 kişi oldu. Yılbaşından bu yana 26 bin 283 kişi arttı. Bu artış, ülke topraklarının menfaatine pek de katkı sağlamamaktadır. Mülteci sorunu her geçen gün artmakta ve arttıkça beraberinde sorunlar getirmektedir.

Eren ÖZATAK
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Yönetim Bilişim Sistemleri


Ülkemizdeki Mülteciler

2014 yılındaki Suriye göçünden bu yana ülkemize bir göçmen akını olmuştur. Toplu göçler sırasında taşınanların geri döneceği düşünülerek, gelenler için mülteci statüsü verilmedi. Sığınmacılar, geçici koruma altında görülmektedirler. Yani şu anda geçici bir statüye sahipler. Mülteciler ise başka bir vaka. Mülteciler, sığınma başvurusunun kabul edildiği durumlardır. Başvurusu kabul edilenler bu statüye kavuşurlar ve farklı haklara sahip olabilirler.

Sığınma başvurusunda bulunan herkes kabul edilmiyor. Bu başvuru sürecinde kişi hakkında soruşturma açılır ve onaylanması hâlinde Uluslararası Korumalı Kimlik Kartı verilir. Bu ülkede yaşayabilmek ve haklarından yararlanabilmek için bu başvuru gereklidir. Aslında ülkemizde mülteciden çok sığınmacı var. Sonuçta bu acı durumu yaşayanları insan olarak görmeli, onları bu şekilde değerlendirmeliyiz. O insanlarla aynı durumda olabilirdik. Bu yüzden insanlık onuruna yakışır bir şekilde bir arada yaşayabilmemiz gerekiyor.

Serhat DOĞAN
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Paramedik


Mülteci Nedir?

Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden siyasi gelişmelerin ardından dünyanın dört bir yanına yayılan silahlı çatışmalar, büyük bir sosyal ve ekonomik yıkıma neden oldu. İnsanların çatışma bölgelerinden güvenli bölgelere hareketi, yoğun göç akışlarına neden oldu. Bu gelişmeler ışığında Birleşmiş Milletler (BM) harekete geçerek, mültecileri korumak için çalışmalara başladı. 28 Temmuz 1951 yılında “Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi” kabul edildi. BM’nin tanımı ile mülteci, “Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi.”dir.

Çatışma, şiddet ve zulüm nedeniyle dünya çapında rekor sayıda zorla yerinden edilen insanlar düşünüldüğünde Türkiye, dünyanın en fazla mülteciye ev sahipliği yaptığı ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye, 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mülteciye ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) ilgilendiği 320.000 diğer uyruklu insanlara ev sahipliği yapmaktadır. Ülkelerini terk etmek zorunda kalan İranlılar veya Iraklılar, sınır komşusu olmanın avantajıyla Türkiye’ye rahatlıkla geçebilmektedirler. Türkiye’ye yasal olarak giriş yapanlar, giriş kapısındaki sınır valisine; kaçak giriş yapanlar ise en geç 15 gün içinde giriş yaptıkları ülkenin valisine başvuruda bulunmakla yükümlüdürler. Aksi takdirde, yasa dışı göçmen olarak kabul edilecekler ve tutuklandıktan sonra sınır dışı edilip ülkelerine teslim edileceklerdir. Gerekli başvuruları yapanlar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne gönderilecek, böylece uzun ve zorlu bir süreç başlayacaktır.

Hamza KURNAZ
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Yönetim Bilişim Sistemleri


Sığınmacılar

Dünya tarihinde gerek millî, dinî, siyasi gerekse de ekonomik amaçlara ulaşmak için birçok savaş meydana gelmiştir. Ne var ki savaş, bu amaçların en yıkıcı aracıdır. Bu yıkım, bir ulusun yok oluşuna dahi sebep olabileceği için bazen uluslar göç etmek durumunda kalabilir. Böyle durumlarda devletler mülteci kapsamına giren sığınmacılara kapılarını açar. Türkiye de 15 Mart 2011’de, sınır komşumuz Suriye’de çıkan iç savaş nedeniyle mültecilere kapısını açmıştır. Şu an Türkiye’de geçici koruma kapsamında 3,7 milyon Suriyeli, toplamda da dört milyon sığınmacı bulunmakta. Bu veriler kapsamında dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerden biriyiz.
Türkiye, devleti ve Türk milleti olarak hem politik hem kültürel ve hem de dinî sebeplerle en önemlisi de insani duygularla yardıma muhtaç insanlara tarihimize yaraşır şekilde kucak açmaktadır. İnsanlara yardım etmek, zulümden kurtarmak, en azından yaşayabilecek bir çatı sunabilmek örnek bir davranış. Bu davranışı benimsemiş ve kendine görev bilmiş bir devletin vatandaşı olmak da gurur ve mutluluk verici.
Hiçbir devlet, hiçbir millet savaşa duyarsız kalmamalı; zulme, ölümlere göz yummamalı. Gücünün yettiğince müdahale etmeli, savaş mağdurlarına yardım eli uzatmalı fakat bazen savaşın büyüklüğü, gereken yardımın boyutu yardımcı olmak isteyen ülkenin kaynaklarını aşabilir. Bu durumda devlet mekanizması kendi ulusunun refah ve güvenliğini öncelik almalı, uygulanılan yardım politikasında değişiklik ve düzenlemeye gitmelidir. Verilen hizmetler ve sağlanan destekler denetlenip sınırlanmadığı takdirde millî güvenlik, istihdam ve ülke ekonomisi gibi birçok alanda bozulmalar görülmesi kaçınılmazdır. Son olarak bu ülkenin bir genci olarak saydığım sebeplerle biz de ülke olarak aynı yolu izlemeliyiz diye düşünmekteyim.

Zeliha Nur DOĞAN
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Yönetim Bilişim Sistemleri