Halil Hâlid Bey’den Sinemada Biyografi Anlatımına Doğru Bir Yolculuk
Bu ayın portresi Halil Hâlid Bey olunca, akıllara ilk olarak Payitaht Abdülhamid dizisinde Gürkan Uygun tarafından canlandırılan kişi geldiğini düşünüyorum. Dizi yayınlandığı zaman, karakterlerin gerçekliği üzerinde uzun uzun tartışıldı. Bazıları, dizideki karakterleri benimseyip özdeşim kurarken, kimileri de eleştiri yağmuruna tuttu. Halil Hâlid Bey’e öykünen karakter de bu tartışmalardan nasibini almıştı. Dizide Halil Hâlid, karanlık güçlerle birebir savaşan asker kökenli biri olarak gösterilirken, gerçek hayatta aydın kimliği ile yine emperyalizmle mücadele eden bir şahsiyetti.
Halil Hâlid Bey’in kurgusal karakterine yöneltilen eleştiriler, neredeyse biyografi ya da tarihî bir dönem içeren tüm sinema yapımlarının başında geliyor. Bazen de bir kitap sinemaya uyarlandığında izleyicilerden, “kitabı daha güzeldi” ya da “film, kitaptan çok farklı ele alınmış” gibi sesler yükselirken; eserin yazarıyla, filmi uyarlayan yapımcılar arasında da anlaşmazlık çıkabiliyor.
Sinema’nın gerçek hayattan ya da uyarlandığı kitaptan farklı bir dili var. Öncelikle bunu kabul etmek gerekiyor.
Basında, oyuncusundan senaristine sık sık şu cümleyi duyuyoruz, “Biz belgesel yapmıyoruz. Film, dizi çekiyoruz”. Peki, neden sürekli bunun altını çizme ihtiyacı hissediyorlar? Çünkü hikâyeyi değiştirmenin yaygın bir nedeni, dramatik bir etki yaratmak. Gerçek hayat, filmde gösterilenden çoğu zaman daha sıkıcı ya da daha az dramatik. Hikâye anlatıcıları, anlatının dramatik temellerini inşa ederken izleyicinin merakını her zaman zirvede tutabilmek için çabalıyor. Bunun yolu da gerçekliği, sinemanın diline göre uyarlamaktan geçiyor.
Payitaht Abdülhamid, tarihî gerçeklerden yola çıkarak hazırlanmış olsa da dizideki karakterlerden yaşayan herhangi biri olmadığı için doğal olarak cevap verebilecek bir muhatap bulamıyoruz. Bu çerçeveden yola çıkarak karşılaştırma yaptığımızda, yakın tarihlerde yayınlanmış yine devlet hanedanını ele almış The Crown dizisi dikkat çekiyor. Dizide, üyelerinin hayatta olduğu İngiliz kraliyet ailesini anlatılıyor. The Crown’ın yaşanan olaylara ne derece sadık kaldığı, kraliyet ailesinin dizi hakkında ne düşündüğü dünya basınında merak konusu olmuştu. İnternet sitelerinde, detaylı olarak gerçekte yaşananla, kurmaca sahnelerin karşılaştırmalarını ve analizlerini bulmak mümkün.
Örnek vermek gerekirse The Crown’da, Prenses Margaret’in, ailedeki daha az önemli rolü nedeniyle kız kardeşi Kraliçe Elizabeth ile gergin bir ilişkisi olduğu, genç Margaret‘ın kraliçe olmak istediği yansıtılırken; gerçek hayatta kraliçe olmak istediğine dair hiçbir kanıt olmadığı söyleniyor.
Başka bir karşılaştırma da Prens Philip’in, Elizabeth’e yaklaşan taç giyme töreninde önünde diz çökmekten vazgeçip vazgeçemeyeceğini sorup reddedildiği ve acı bir şekilde diz çöktüğü ekrana yansırken; gerçek hayatta reddetmediği, kraliyet protokolüyle ilgili herhangi bir drama yaşanmadığı belirtiliyor.
Aynı zamanda dizide Prenses Margaret, Charles’ı Diana ile evlenmemesi için ikna etmeye çalışıyor. Gerçek hayatta ise Margaret’ın (ya da başka birinin) Diana ve Charles’ın evliliğine karşı olduğuna dair hiçbir kanıt gösterilemiyor.
Görüldüğü üzere dramatik etkiyi ve gerilimi artırmak için özellikle ikili ilişkiler ve duygular daha çok dramatize ediliyor.
Akıllara gelen diğer soru ise kraliyet ailesinin diziye nasıl yaklaştığı üzerine. Üst düzey bir saray mensubu, Kraliçe’nin, diziyi kraliyet ailesinin doğru bir tasviri olarak gördüğünü, ancak Prens Philip’in oğlunun iyiliğine karşı duyarsız bir baba olarak tasvir edilmesinden dolayı üzgün olduğunu dile getirmiş.
Yakın birinden elde edilen bilgiye göre Prens Charles ve Camilla Parker’ın diziyi izledikleri, Camilla’nın kendi tasvirinden rahatsız olmayacak kadar mizah anlayışına sahip; Prens Charles’ın ise genel olarak bu tür olaylara “asla şikâyet etme, asla açıklama yapma” yaklaşımında olduğu belirtilmiş.
Çıkan sonuçlardan anlaşılıyor ki; kraliyet ailesi, hayatlarının sürekli deşilmesinden rahatsız olsalar dahi asıl duygularını gülümsemelerinin ardına gizleme konusunda gayet profesyoneller.
Yalnız sonradan yazılanlara göre işler, Kraliçe’nin ölümünden sonra değişiyor. Kraliçe’nin geçmişi ile ilgili bölümlere karşı tarafsız davranan aile, kraliyet tarihi günümüze doğru yaklaştıkça tavırlarını sertleştiriyorlar.
Kraliyet ailesinin, 5 ve 6. sezonu engellemek için nüfuz kullandığı söyleniyor. Ellerinden geldiğince, The Crown’ın çekimlerini etkili oldukları yerlerde durduruyorlar ama proje çekilmeye devam ediyor.
Sonuç olarak, bu da gösteriyor ki tarihsel olayların ve kişilerin gerçekçiliği üzerine ne kadar eleştiri ve tartışma olursa olsun yapımcılar her zaman gerçek hayat hikâyelerinin peşinden koşacaklar; çünkü sinemanın diline uygun anlatılmış gerçek hikâyelerin her zaman izleyici üzerinde büyüleyici bir gücü var. İstinasız herkes, sıra dışı hayatları ve insanları merak eder, onların gözünden dünyaya bakmayı sever. İlgi düzeyi yüksekse gişe de yüksek olur ve yapımcılar her zaman gişeyi ön plana koyar. Bu kadar basit.