Kara Vatanımız, Mavi Vatanımızla Ana Vatan Olur
Uzun zamandan beri gündemimizi meşgul eden ve siyasi polemik mevzuu olan, 400 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalmış olan Adalar Denizi (Ege) kıyılarımızdaki 12 Adalar, 24 Temmuz 1923’te imzaladığımız Lozan Antlaşması ile elimizden çıkmadı. 1911’de İtalya, vatanımızın bir parçası olan Trablusgarb’a (Libya) saldırdı. Osmanlı Devleti, deniz gücü olmadığı ve karadan da istenilen yardımı gönderememesi sebebiyle burayı koruyamadı.
Trablusgarp halkı kararlı biçimde direndi. İtalya, Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamak için 12 Adayı işgal etti. 1912’de Balkan Savaşlarına girilince, Osmanlı Devleti zor duruma düştü ve barış imzalamak zorunda kaldı. Rodos ve civarındaki 12 Adalar, Osmanlı Devleti tarafından önce İtalyanların “Lozan Antlaşması” dedikleri 18 Ekim 1912’de Lozan şehrinin Leman Gölü kıyısında bulunan bir semti olan Uşi (Ouchy) Anlaşması ile anlaşma şartlarına uyulduğu takdirde tekrar Osmanlı Devleti’ne verilmesi kaydıyla geçici olarak İtalya’ya verildi.
Ancak şartlara uyulmadı ve 1915’te Londra Paktı ile adaların tamamı İtalya’ya teslim edildi. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile 1912’de imzalanan Uşi (Lozan) Antlaşması birbirinden farklıdır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan İtalya’nın işgali altında bulunan 12 Adaların, 1946’da Paris’te yapılan Paris Barış Konferansı’nda Yunanistan’a verilmesi istendi. Bu konferansa Türkiye de resmen davet edilmişti. Fakat dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, konferansa katılmama kararı aldı. Türkiye katılmayınca adalar silahsızlandırılmak şartıyla Yunanistan’a kaldı. Türkiye de bu kararı 15 Şubat 1947 tarihinde kabul etti.
Bodrum, Marmaris ve Kuşadası’nın hemen yanı başında, burnumuzun dibindeki bu 12 Adalar, on beş ana adadan oluşan bir ada grubu olup isimleri şunlardır: Rodos ve Kos (İstanköy), Kalimnos (Kilimli), Simi (Sömbeki), Nisiros (İncirli), Kastelorizo (Meis, Kızılhisar) ve Kasos, Karpathos (Kerpe), Astipalya (İstanbulya, Kelebek), Halki (Herke) ve Lipsi, Patmos (Batnaz, Papaz Adası).
Aslında 12 Adalar’ın sayısı 12’den daha çok. “12 Adalar”ın adı, Osmanlı döneminde uygulanan 12 üyeli meclisle yönetim sisteminden geliyor.
Gelelim bugünkü duruma. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımız, “Mavi Vatan”ımız ve Yunanistan’la ilişkiler politikasında doğru kararlar almışlardır, bunda kararlı olmalı ve taviz vermemelidirler. Zira bu, millî bir politikadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye adına Efes 2022 tatbikatı sırasındaki şu konuşmasının gereği yapılmalıdır: “Yunanistan’ı, gayriaskerî statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye, uluslararası anlaşmalara uygun davranmaya davet ediyoruz. Yunanistan’ı, tıpkı bir asır önce olduğu gibi pişmanlıkla sonuçlanacak hayallerden ve eylemlerden uzak durması, aklını başına alması konusunda ikaz ediyoruz. Türkiye, Ege’de haklarından vazgeçmeyeceği gibi adaların silahlandırılması konusunda uluslararası anlaşmaların tanıdığı yetkileri kullanmaktan geri durmayacak.”
Bugün Mîsâk-ı Millî ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan bazı adalarımız Yunan işgali altındadır. Bu adalar hukuken ve resmen bizimdir. Uluslararası anlaşmaya göre hâlen bizim olan bu adalar, haksızca Yunanlılar tarafından silahlandırılıyor; oralarda kilise, okul, kışla açıyorlar ve yerleşiyorlar.
Türkiye, “Mavi Vatan”ı ebedî vatan yapabilmek için hakkı olan Akdeniz’deki 2.280 km² kıyı şeridini, 462.000 km² “Mavi Vatan”ı korumalıdır.
1821 yılından beri Yunanlılar bize düşmanca saldırılarına devam ediyor. Megali İdea dedikleri Yunan emperyalizmi için şimdi Amerika’nın ve Fransa’nın himayesinde bize karşı yine silahlanıyorlar. Yunanistan, kara sularını haksızca 12 mile çıkarmak istiyor. Yunanistan’ın karasuları Lozan’da 3 mil olarak belirlenmiştir ve daha fazla ileri gitmesine izin verilmemelidir.
Yunanistan, 15 Mayıs 1919’da İngiltere ve Amerika’nın kışkırtmasıyla saldırmıştı ama Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ün örgütlediği millî direnişle 9 Eylül 1922’de geldikleri yere; denize iade edildiler. Yunanistan ya akıllı olup Amerika’nın tahrikleriyle bize saldırmaktan vazgeçecek ya da bir daha yenilip perişan olmayı deneyecek.
Bizim Yunanistan’a saldırmak ya da Yunanistan’a ait yerleri almak gibi bir durumumuz ve gündemimiz yok. Tam tersine Yunanistan, kendisine ait olmayan yerleri işgal ediyor ve bunu bizimle oturup müzakere ve anlaşmalarla tescillemek istiyor. Bu bir tuzaktır. Biz onların bu oyununa gelmemeliyiz. Zira müzakere ve anlaşma, gündem belirleyen ve oldubittilerini masada tescillemek isteyen Yunanistan’a taviz vermek olur.
Onların haksızca istekleri müzakere edilemez. Önce uyarılır, işgale devam ederse ya da işgal ettiği yerlerden çıkmazsa zorla çıkarılır. Zira Yunanlılar tarih boyunca bizimle yaptıkları savaşların çoğunu kaybetmişler ama masada toprak kazanmışlar.
Amerika, Yunanistan sınırlarımıza ciddi miktarda silah yığıyor, bize vermediği F-35 uçaklarını onlara veriyor. Yunanistan, âdeta bir Amerikan üssüne dönüştü. Bunun iyi niyetle bağdaşır bir tarafı yoktur. Şeytani bir tuzak kuruluyor. Bütün bu silahların tek hedefi var; o da Türkiye’dir.
Amerika, ülkemizi, Irak sınırından Barzani eşkıyasına kuruverdiği devletimsi terörist yapısıyla, Suriye sınırımızda da Suriye PKK/PYD terör örgütüne kurmaya çalıştığı karakolla, bu taraftan da Yunanistan’la kuşatıyor. Üç koldan kuşatılıyoruz. Bu durumda ya üç koldan saldırıya maruz kalacağız ya da bir an önce Barzani, PKK/PYD ve Yunanistan kaynaklı tehditler yerinde yok edilmelidir. Güvenliğimiz için bu şarttır. Savunmada kalmak bizi kurtarmaz, en iyi saldırı, hücumdur.
Yapılması gerekenler şunlardır:
- Doğu Akdeniz’deki sondaj gemilerimize KKTC bayrağı çekilmelidir.
- Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı sınırlarımızı garanti altına almak zorundayız.
- Adalar Denizi (Ege) adalarının bir an önce silahsızlandırılmasını sağlamalıyız.
- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Libya, halk oylaması sonucu acilen Türkiye’ye ilhak edilmelidir.
- Altı mil rejimine dikkat edilmelidir.
- NATO bünyesinde daha aktif olmak, kozlarımızı ve avantajlarımızı daha etkili kullanmak, diplomaside çok atak olmalıyız.