Millet Olmanın Anahtarı: Birlik
Millet olmayı başarabilmiş ulusların ve devletlerin temelinde birlikte hareket etme, toplumsal olaylar karşısında refleks gösteren bireylerin tutum ve davranışları yatar.
Çağdaş milliyetçilik anlayışının ortaya çıktığı 18. yüzyılda, ulusu ve devleti bir araya getiren, halkın tabanından devlet yönetiminin tavanına kadar sirayet eden bu durum, aslında Türkler açısından hiç de yeni değildi. Orta Asya steplerinde, Sibirya düzlüklerinde ve etrafında yaşamış atalarımızın gerek doğadaki taşlara resmettiği gerekse de dikili taşlara yazıyla işlediği birçok tarihî eser ve kanıtta bu durum ortadadır. Daha da açmak gerekirse Türkler, millet olmayı başarmış en eski halkların başında gelmektedir. Bunun da sırrı ise toplumun âdeta atom çekirdeğini oluşturan aile yapısının çok sağlam temeller üzerine oturmasından kaynaklanmaktadır.
Toplumun ve devletin temel taşı olan aile, İslamiyet öncesi dönemlerden bu yana Türklerin en kutsalı olmuştur. İslam dininin de aile kurumuna büyük önem vermesi ve atıfta bulunması, ailenin önemini bir kat daha artırdığı gibi tarihin ve coğrafyanın birçok dönem ve yerinde Türklerin birlikte hareket etmesini, gittikleri her yerde doğal bir içgüdü olarak teşkilatlanmasını, ardından sosyolojik bir hiyerarşi ile devletler ve imparatorluklar kurmasını sağlamıştır.
Kurulan her Türk devletinin özünde, aile ve ailelerin bir araya gelerek toplumsal birliktelik, bugünkü tanımıyla millî birlik yatmaktadır. Bunun en güzel örnekleri ise mikro düzeyde düğün, dernek, asker uğurlaması, cenaze gibi tatlı-acı günlerin paylaşılması; makro düzeyde ise harp, doğal afet, ülke başarısı gibi durumlardır.