Modern Dünyanın Sarp Yokuşu: Hüsran
İnsanoğlu, varlığı anlama, anlamlandırma çabasında, sürekli olarak kendine çarpar hem başkalarına hem kendine maruz kalır. Hayata kendini aşan bir anlam kazandırmak için çıktığı yolda, kendiyle, arzu ve istekleriyle yüzleşir. Özdemir Asaf’ın “Dün sabaha karşı kendimle konuştum / Ben hep kendime çıkan bir yokuştum / Yokuşun başında bir düşman vardı / Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum” dizelerinde karşılığını bulan hakikat, kişinin kendiyle yüzleşmesidir. Kendilik bilincinin oluşması için bu yüzleşme kaçınılmazdır.
İnsanın kendi ile vuruşması, arzu ve isteklerinde açığa çıkar; hüsranla anlam kazanır. Arzu, yaşamın temel dinamiklerindendir. Medeniyetin itici gücü, insanın karanlık arka odası, varlıkla ilişkisini diri tutan bağdır. Arzu yoksa yaşamak için küçücük de olsa bir eylemi gerçekleştirmek için de bir neden yoktur.
Filozof William Irvine’in belirttiği gibi arzu, dünyayı canlandırır. Arzu ve istekler hüsranla sonuçlansa dahi gelecek vadeder. Arzunun yitimi, yaşamı kaçınılmaz olarak donuklaştırır; kıpırtısız ve cansız bir hâle sokar. Arzuyu ortadan kaldırmayı şiar edinen Hint ve Uzak Doğu menşeili öğretiler, bir veçhesiyle yaşamı ortadan kaldırır. Aslolan, onun haşarılığına ket vurulması ve arzu evreninde erdemli bir hayatın yollarının aranmasıdır.
Psikanalist John Rickman’ın teorisini esas alıp “içgüdülerin esiri” olduğumuzu varsayarsak, arzuyu keyfin elinden alarak netameli bir hâle getiren, hayat dolu ama dehşet verici bir hüviyete çeviren, arzunun bitip tükenmezliği değil; aksine isteklerin çatışması ve prensipte birbiriyle uyumsuz olmasıdır. İnsanın trajedisi bu noktada başlar. Trajedi, isteklerin çatışmasından doğar. Onun dramdan farkı, insanoğluna reddedemediği iki seçeneği aynı anda sunmasıdır. Seçenekler birbiri ile çatışır ve kişinin hem istediği şey hem de ona ulaşma yolu bir tahribata yol açar. İlkesiz istekler kişiyi hüsrana uğratır. Adam Phillips’in, Kaçırdıklarımız’daki ifadesiyle “Yaşam, insanlar öyle her istediklerini elde edemedi diye değil, arzuları kendilerine hasar vermeye başladığında, istedikleri şey katlanılmaz kayıplara gebe olduğunda trajik bir hâl alır.” der.