Mülteci Meselesi
Amerika merkezli İslam ülkelerini darmadağın etme projesi olan Arap Baharı ve Büyük Orta Doğu Projeleri kapsamında Suriye’de 15 Mart 2011’de bir iç savaş çıkarıldı. Batı, milletimiz arasında çıkardığı ideoloji temelli sağcı-solcu çatışmaları, mezhep temelli Alevi-Sünni çatışması, etnik yapı temelli Türk-Kürt çatışması, inanç ve yaşama tarzı temelli laik-dindar çatışması gibi çatışmalardan bir netice alamayınca şimdi de “Kavimler Göçü”nü devreye soktu. Başta Amerika olmak üzere İsrail, Avrupa ve Rusya gibi devletler Suriye’de bir iç kargaşa çıkardılar. Çıkan iç savaşta milyonlarca Suriyeli, nedense diğer Arap ülkelerine değil de sadece Türkiye’ye yönlendirildiler.
Türkiye Cumhuriyeti devletimiz, ülkelerinde bir proje kapsamında zor durumda bırakılan Suriyelilere insani yardım yapma konusunda en başta doğru olanı yapmıştır. Zira zor durumda kalana, yardım isteyene ve sığınana yardımcı olmak ve onların güvenliğini sağlamak Türk milletinin insani, millî ve İslami görevidir. Bunda bir sorun yoktur. Ancak bu yardım politikası öngörülenin dışına çıkmıştır.
Bu sığınmacılar, “geçici koruma” kapsamında Türkiye’nin her yerine dağıtıldı, yerleştirildi. Bunlara oturma izni verildi ve bir kısmı vatandaş yapıldı. Başta Somali olmak üzere başka ülkelerden de yine sessizce milyonlarca kişi getirildi.
Sadece Suriyeli değil Somalili, Iraklı, Afganistanlı, İranlı, Pakistanlı gibi her milletten insan kontrolsüzce ülkemize gelmeye başladılar. Böylece dünyanın en büyük mülteci kampı hâline geldik. Bu durum, nüfus dengemiz açısından büyük sıkıntılara gebedir, devletimiz bu işi bir an önce halletmelidir. Nitekim Haçlı Siyonist politika ve projelerin karanlık adamı George Soros’un “Mülteciler Türkiye’de kalmalı.” sözü düşündürücüdür.
Batılı devletler, Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen mültecileri kendi ülkelerine kabul etmemekte ve bunların Türkiye’de yerleşmesini sağlayıcı çalışmalar yaparak ülkemizi mülteci kampına döndürmektedirler.
Öncellikle, getirilen Suriyelilerin bir kıstasa tabi tutulmadan ülkemizin her yerine yayılmaları, yerleştirilmeleri ve bir bölümünün vatandaş yapılması doğru olmamıştır. Bunların, uygun şartlar oluştuğunda geri ülkelerine gönderilmek üzere sadece Türkiye-Suriye sınırında belirlenen kamplarda tutulması gerekirdi. Nitekim bugün Suriye’de iç savaş kalmamıştır. Suriye Devlet Başkanı da af çıkardığını söylemekte ve vatandaşlarını ülkesine dönmeye davet etmektedir. Bu durumda yapılması gereken şey, ülkemize getirilen Suriyelilerin tamamının, Suriye devlet yönetimiyle bir anlaşma çerçevesinde, güven içerisinde ülkelerine geri gönderilmesidir.
Bu meseleyi Ensar-Muhacir ilişkisine benzerlik çerçevesinde algılamak da doğru değildir. Zira Mekkeli Müslümanlar, kâfirlerin baskısı karşısında Medine’ye hicret ettiler. Giden Mekkelilere Muhacir, onlara yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar denildi. Ancak Medine’ye hicret edenler, bir süre sonra geri Mekke’ye, asıl vatanlarına dönüp, Mekke’yi fethederek oraya yerleştiler. Muhacir Suriyelilere biz Ensar olarak yardım ettik, her türlü imkânı sağladık ama onlar da artık geri dönüp orayı fethederek asıl vatanlarına yerleşmeliler. Zira geri dönüş imkân ve şartları oluşmuştur.
Bu sığınmacılar geri gönderilmeyip Türk vatandaşı yapılırsa bu durum hem ülkemizin iç güvenliği hem de çevre güvenliğimiz açısından çok büyük bir tehlike doğuracaktır. Emperyalist devletlerin amaçları, Suriye’de Araplardan ve Türkmenlerden boşaltılan topraklara Suriye Kürtlerini yerleştirip oralarda bir Suriye PKK devleti kurmaktır. Bize göç ettirilen kontrolsüz kitle ile yeni gaileler çıkarmak istiyorlar. Biz devlet olarak iyi niyetle sığınmacılara yardım edelim dedik, ettik de ama göçler devam ettikçe durum kontrolden çıkmaktadır.
Öncelikle Suriye’deki PKK şubesi olan YPG gibi terör örgütleri, sınırlarımızda bazı bölgelerdeki Arap ve Türkmenleri Türkiye’ye sürmüşler, boşaltılan topraklara Kürtleri yerleştirmişlerdir. Amerika da bunlara bol miktarda silah vererek sınır boylarımızda Suriye PKK devleti kurulmasını sağlamaktadır. Türk milleti ve devleti düşmanlığına dayalı olarak kurulan bu terör devletçiği, ülke güvenliğimiz açısından daima sorun olacaktır. Zira başta Amerika olmak üzere emperyalist devletler hem Irak sınırımızda bir Barzani devletçiği hem de Suriye sınırımızda bir PKK devletçiği kurarak, diğer yandan Yunanistan sınırımıza silah yığarak bizi üç taraftan kuşatmaktadır. Kendilerince uygun şartlar oluştuğunda bunları harekete geçirerek bize saldırtacaktır. Bu bizim için büyük bir tehdit ve tehlikedir.
Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti devletimizin uygulaması gereken politika şu olmalıdır. Ülkemize sığınan Suriyelilerin tamamı sınır boylarımızdaki kendi topraklarına yerleştirilmeli, Türkiye’ye dost bir güvenlik halkası olarak oralarda yapılandırılmalıdır.
Ayrıca ülkemizde bulunan Suriyeliler kontrolsüz bir şekilde vatandaş yapılırsa bu durum, nüfus yapımızın bozulmasına ve uyumsuzluk sonucu toplumsal kargaşalara yol açacaktır. Bunlar büyük bir kitle oldukları için gettolaşacaklar, nüfus bakımından da kontrolsüzce ve hızla çoğaldıkları için çok yakın bir gelecekte vatanımızda ve devletimizde farklı mahiyetlerde hak iddia edebileceklerdir.
Atalarımızın hayatlarını, canlarını, kanlarını ortaya koyarak kazandığı, bize emanet ettiği ve yüzyıllar boyunca vatan edindiğimiz yurdumuzun, insani merhamet sonucu, iyi niyetimiz istismar edilerek elimizden alınmasına hiçbir Türk vatandaşı razı olmayacak ve bu durumu kabullenmeyecektir.
Bu konuda devletimizin ve milletimizin, kendi güvenli geleceğimiz için yapması gereken doğru siyaset şudur: Türkiye’ye bir proje dâhilinde getirilen milyonlarca mülteci, insani şartlar altında usulünce, kırıp dökmeden vatanlarına, ülkelerine geri gönderilmelidir. Suriyelilerin tamamı kendi topraklarında güvenli bölgelere geri gönderilerek, kendi topraklarında bir Suriye PKK devleti kurulması önlenmelidir.
Türk milletinin tüm bu haklı taleplerine kulak verilmesi, endişelerin giderilmesi gerekmektedir.