Ömer Lütfi Mete: Gazeteci, Yazar, Senarist ve İnsan…
Elim haber, internette dolaşırken karşıma çıkmıştı. “Ömer Lütfi Mete Kalp Krizi Geçirdi” yazıyordu karşımdaki ekranda. Bir süre öylece hareketsiz ekrana baktıktan sonra aklıma, o gün Ömer Abi’yle planladığımız toplantı geldi. Ama artık toplantı önemsizdi.
“Pana Film” için bir internet haber sitesi hazırlığı içindeydik ve Ömer Abi, bu konuda çok heyecanlıydı. Kafamızdaki projeyi hayata geçirmek maalesef kısmet olmadı.
Bir gün önce telefonda görüştüğümüzde, Ankara’ya gençlere konferans vermek için gideceğini; ancak toplantıya yetişeceğini söylemişti. “Üstadım, kendinizi çok yoruyorsunuz; bu tür toplantıları biraz azaltsanız daha iyi olur.” dediğimde, “Gençler önemli, onları ihmal etmemek lazım.” diye karşılık vermişti.
Para Değil İnsan Biriktirdi
Ömer Abi, gençlerden gelen hiçbir daveti geri çevirmezdi. Memleketin en uzak köşesinden gelen taleplere bile yetişmeye çalışırdı. Ne uçak bileti ister ne de otelde kalırdı.
Her yere kendi imkânlarıyla gider, bütün masrafları da kendi cebinden karşılardı. Para, Ömer Abi için bir anlam ifade etmezdi. O, para yerine insan biriktirmeyi severdi.
Dinî konulardaki hassasiyetine ve bu yöndeki yaşantısına rağmen dünya görüşü olarak her kesimden insanla irtibatı ve muhabbeti vardı. İçten ve samimi olduğu için insanlar onu olduğu gibi seviyordu. Bunun en güzel örneği, Marmara İlahiyat Camii’nden son yolculuğuna uğurlandığında açıkça görülüyordu. Her dünya görüşünden insan, Ömer Abi’ye veda etmek için oradaydı.
Ömer Abi, Çengelköy’ü çok severdi. Çengelköy’e taşınmak istediğini her fırsatta söylerdi. Hatta hastalanmadan hemen önce birlikte ev araştırması yapmaya başlamıştık. Acı bir tesadüf olarak Ömer Abi’nin ebedî istirahatgâhı Çengelköy oldu.
“Dışı tenha insanın, içi mahşer”
Ömer Abi; gazeteciydi, yazardı, şairdi, senaristti ve en önemlisi de insan gibi insandı. “İnsan” tanımına giren bütün özellikleri üzerinde barındırıyordu. Gülce kitabındaki şu ifadeyle âdeta kendini anlatmıştı: “Dışı tenha insanın, içi mahşer.”
En verimli çağında aramızdan ayrılan Ömer Abi’nin yazdıkları, bize kalan en kıymetli mirastı. Hayata bakışımı ve hayatımın akışını değiştiren en önemli insanlardan biriydi.
Ömer Abi, sürekli okur ve yazardı. Senaryo konusunda gerçekten bir üstattı. Yazıp da hayata geçemeyen çok sayıda senaryosu vardı. O senaryoların bir gün hayata geçeceğine inanıyorum.
Klavyeyle Âdeta Kavga Ederdi
Ömer Abi’nin kalemi kimi zaman kılıç gibi keskin, kimi zaman pamuk kadar yumuşaktı. Yazı yazarken klavyeyle âdeta kavga ederdi. Türkçede en çok kullanılan harflerin tuşları delik deşik olurdu. Bu yüzden de sık sık bilgisayar değiştirmek zorunda kalırdı.
Ömer Abi’ye cep telefonu da çok dayanmazdı. Henüz o zamanlar büyük ekranlı akıllı telefonlar çıkmamıştı ama teknolojiye çok meraklıydı. O’nunla bilgisayar ve telefon almak, birlikte yaptığımız en önemli etkinliklerden biriydi.
Ömer Abi’nin teknolojiyle ilişkisi kimi zaman iyi kimi zaman kötüydü. Bilgisayar her sıkıntı çıkardığında beni arardı. Bakımını zevkle yapar, bütün yedeklerini alırdım “ne olur ne olmaz” diye. Bende kalan son yedeklerini de Ali Buhara’ya teslim etmiştim.
Türk İnsanını En Doğru Anlatan Senaryoları O Yazdı
Ömer Lütfi Mete, senaryosunu yazdığı Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Kurtlar Vadisi Pusu, Kurtlar Vadisi Irak gibi yapımlarla herkesin pek bilmediği dünyaları göz önüne sererken; Bizim Ev, Ekmek Teknesi ve Hayat Bağları gibi dizilerle de Türk toplumunu ve gündelik hayatı en doğru şekilde anlatan yapımlara imza attı.
Kurtlar Vadisi’nde “Ömer Baba”, Ekmek Teknesi’nde “Fırıncı Nusret Baba”, Deli Yürek’te “Kuşçu” gibi karakterlerle, o ana kadar yer verilmeyen dinî ve millî değerleri temsil eden, mesaj taşıyıcı karakterlere hayat verdi.
Bu karakterler topluma rol model olmasının yanında, toplumun geniş kesimleri tarafından da çok sevildi.
Ömer Lütfi Mete, Türk sineması açısından da önemli senaryolar kaleme aldı.
1991’de senaryosunu yazdığı ve İsmail Güneş’in sinemaya aktardığı “Çizme”, dönemine göre çok cesur bir filmdi. Aynı şekilde 1999’da yine Ömer Lütfi Mete’nin senaryosunu yazdığı ve İsmail Güneş tarafından çekilen “Sözün Bittiği Yer” de “12 Eylül Darbesi”ni beyaz perdeye aktaran ilk film olarak belleklere kazındı.
2005’te senaryosunu yazdığı The İmam da, bir İmam Hatipli’nin toplumsal hayatta var olma mücadelesini anlatıyordu. Film, toplumsal ön yargıları yıkması anlamında önemli bir işlev gördü.
Ömer Lütfi Mete, yazdığı bu senaryolarla Türk toplumunun bütünleştirici parçaları olan dinî ve millî değerleri topluma sevdirmeye kendini adadı. Mete, dinî ve millî değerlerimizle ilgili yanlış tutum ve davranışları eleştirerek, doğrusunun ne olduğunu ilmek gibi işledi.
Deli Yürek’i
Ekmek Teknesi’ni
Eşref Saati’ni
Kurtlar Vadisi’ni
Gülce’yi
Bu Şehir Girdap Gülüm’ü
Yiğidi Gül Ağlatır Gam Öldürür’ü
ve daha nicesini sanat dünyamıza kazandıran, gönüllerimize kazıyan usta kalem, büyük insan Ömer Lütfi Mete’yi saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.