Ötekileştirme Sorunu ve Uluslararası Boyutu
“Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başka olmasa”
Âşık Veysel
Sosyal Bir Tehdit Olarak Ötekileştirme
Ötekileştirme, insanın ve insanlık tarihinin en önemli sorunlarından biridir. İnsanoğlunun mizacından beslenen bu sosyal psikolojik gerçeğin birçok ve karmaşık sebepleri vardır. Grup içinde olma, bir grubu aşırı derecede sevme, keskin inançlılık, içinde bulunduğu grubu büyütme, geliştirme ihtiyacı ve hırsı başlıca temel sebepleri arasında sayılabilir.
İnsanın doğal yapısında bulunan grup içinde olma ihtiyacını, belki de bütün canlılarda var olan sürü psikolojisi ile de tanımlamak mümkündür. Böyle bir durumda akıl, hakkaniyet, doğruluk ve soğukkanlılık gibi kavramlar devre dışı kalmakta; grubun büyümesi, yaşaması birinci öncelik hâlini almaktadır. Bu, zaman zaman insanların, grubun ortak çıkarlarına kendilerini feda etmelerine bile sebep olabilmektedir. Hele grup liderinin karizmatik özelliklerinin bazı toplumsal faktörlerle birleşmesi sonucunda kendini feda etmenin derecesi, akıl ve mantık ölçülerinin dışına çıkabilmektedir.
1970’li yıllarda Rahip Jim Jones tarafından kurulan Halkın Tapınağı Tarikatı mensuplarından biri dışında bütün mensuplarının rahibin isteği üzerine intihar etmesi, böyle bir akıl tutulması için önemli bir örnektir. Yine Amerika’da 1993’te David Koresh tarafından kurulan Branch Davidians adlı tarikatın müritleri FBI’a teslim olmamak için kaldıkları evi içinde kadın ve çocukların da bulunmasına rağmen ateşe vererek toplu intihar etmişlerdir. Bu toplu hareketler dışında tamamen kapalı ve gizli faaliyet gösteren gruplar içinde ortaya çıkan birçok öldürme ve cinayet olayları, hep ötekileşme ve ötekileştirme psikolojisinin yansımalarıdır.
Ötekileşme ve Ötekileştirmenin Hassas Sınırları
İnsanlık tarihi boyunca her toplumda sosyal, dinî ve kültürel gruplar vardır ve olmaya devam edecektir. Bunun yanında hemen hemen bütün sosyal topluluklarda kendi grubunun diğer gruplara göre üstün olduğu fikrinin olması doğaldır. Toplum içi çatışmaya sebep olan bu duygu, bir noktada makul görülebilir. Farklı fikirlerin, bakış açılarının ve anlayışların birbiriyle çatışmasından, daha güzel ve daha doğru fikirler ortaya çıkabilir. Hatta kurum veya topluluklar arasında tatlı bir rekabetin oluşması, gruplara veya kurumlara dinamizm kazandırır. Bu da bizim hem dinimizde hem de kültürel geleneğimizde son derece olumlu karşılanmaktadır.