Sezai Karakoç’un Diriliş Tezi
Giriş:
Tarih boyunca insanlık her anlamda kötü durumlara, sapıklığa, olumsuzluğa, perişanlığa ve çaresizliğe düşünce Allah, mutlaka peygamberlerin temsilciliğinde kurtuluş ve diriliş öncüleri göndermiştir. Hz. Âdem’den sonra her gelen peygamber, bozulan ve aslından saptırılan asıl ve gerçek sahih “din”i yeniden dirilten şeriatlar getirdi. Din tektir. Şeriat ise her peygamberin zamanına ve şartlara göre dirilttiği, aslına döndürdüğü dindir. Nemrutlar, Karunlar, Firavunlar, tiranlar, diktatörler toplumları bozar, çürütür, saptırır, bunaltır ama bunlara karşı da diriliş öncüleri gelir ve düzeltirler.
Son din İslam’dan sonra da bozulma, çürüme ve sapma dönemleri oldu. Hz. Muhammed’den sonra yeni bir din ve peygamber gelmeyecek. “Âlimler peygamberlerin varisleridir.” hadisi gereğince sahih İslam’dan sapma, bozulma, hurafe dönemlerinde de İslam’ı aslına uygun şekilde yenileme, İslam’ın üzerindeki tozları alma, kötülük ve sapmaları giderme görevlisi olarak İslam âlimleri, müceddidler, gerçek Müslüman aydınlar gelmiştir, gelmektedir. Mesela Îmam-ı Gazzâlî, din ilimlerini diriltmek için İhyâu Ulûmiddin kitabını yazmış. Sezai Karakoç da bu zamanda modern Batı medeniyetinin, materyalizmin, komünizmin, kapitalizmin, ateizmin bozduğu, saptırdığı, çürüttüğü insanları, özellikle de Müslümanları gerçek kurtuluşa davet bağlamında bir “diriliş” davasıyla ortaya çıkmıştır.
Sezai Karakoç bu bağlamda kendisini bir diriliş eri olarak takdim eder ve şöyle der: “Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum. Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma, olmam gerektiğine inanıyorum. Bu nasıl bir savaştır? Topla, tüfekle, bombayla, molotof kokteyli veya füze, nükleer silah veya gazla yapılan savaş olmaktan önce ve öte, bir ruh savaşıdır. Ruhlar arasında olan bir savaştır. Bu savaşlarda bedenlerden, maddi vücutlardan önce ruhlar, manevi vücutlar yani varoluşlar düşer, tutsak olur, yenilgiye uğrar. Ya da tersine düşürür, tutsak eder, yenilgiye uğratır. Bu bir zihniyet savaşıdır. Karayla akın savaşıdır. Bu bir hayat tarzı, dünya görüşü, yani bir medeniyet savaşıdır.”1
Sezai Karakoç’ta Diriliş Kavramı: Sezai Karakoç, bir diriliş şairi ve düşünürüdür. Onun sanat ve fikrinin anahtar kavramı “diriliş”tir. O, diriliş kavramıyla özdeşleşmiş Müslüman bir Türk aydını ve şairidir. Diriliş kavramı onun bütün eserlerinin ve faaliyetlerinin anahtar kavramıdır. Öğretisinin adı “Diriliş Öğretisi”, ekolünün adı ”Diriliş Ekolü”, dergisinin adı ”Diriliş Dergisi”, yayınevinin adı “Diriliş Yayınları”, partisinin adı “Diriliş Partisi” (1990-1997), “Yüce Diriliş Partisi”dir (2007).
Karakoç, diriliş kavramını, Batı’nın Rönesans’ına tepki olarak üretti. Rönesans da yeniden doğuş ve diriliş demektir. Batı, aslından saptırılmış, bozuk bir din hâline gelen Hristiyanlığın baskısına karşı Rönesans’la yeniden dirildi. Ancak Rönesans’ın bir sonucu olarak ortaya çıkan din ve imandan uzaklaşmış, seküler, maddeci, profan, salt dünyacı modern batı medeniyeti bize gelince; bizim ruhumuzu, millî ve dinî değerlerimizi yok ederek bizi öldürdü. İşte Sezai Karakoç buna tepki olarak Müslümanların kendi köklerine, kendi inanç ve medeniyetlerine, kendi aslî kimliklerine yeniden dönerek dirilişini hayatının amacı hâline getirdi.
Ona göre insanlığın kurtuluşu ve selameti, Batı’nın Rönesans’ında değil, İslam’ın dirilişindedir. Rönesans’a dair şunları söyler: “İslam, Doğu’dan ve Batı’dan maddi güç ve medeniyet başarısı olarak bir kıskaca alınınca, Batı ruhu, bir çare aramış ve bu zayıf anında âdeta Hristiyanlığa sitem edercesine, nispet yaparcasına, onun yetersizliğini bağırırcasına eskiye dönüş, antikiteden faydalanış ve güç alış çığırı olan Rönesans doğrultusunda yürümeye başlamıştı.”2
Sezai Karakoç’a göre diriliş, değişmeyen yeninin bir yorumu, değişmeyen yeni bir yorumdur. Bu yol, diriliş eri olmakla başlar, sonra Allah nasip ederse diriliş ereni olmanın kapısı açılır. Son büyük derece de diriliş piri olmaktır.3
Ona göre diriliş, insanlığın sılasıdır; hakikatiyle, sanatıyla, ahlakıyla yeniden buluşmasıdır. Tanrı’yla bir daha ayrılmamacasına buluşmasıdır. Diriliş günü; sınıf mahkûmu, eşya mahkûmu olmayan insanların yeniden ayağa kalktığı gündür. Fizikötesindeki o diriliş gününden bir gündür Diriliş Günü. Onu andırandır. Onu bu dünyada, ölümden ve haşirden önce doğurandır.
Ona göre geçmişimize, çağdaş diriliş ruhuyla eğilmemiz gerekiyor. Tek şifa kapımız budur. Sağ ve diri bir ruhla kültür ve uygarlığımıza parça parça ve tüm hâlde akademik olduğu kadar yeni ilhamlar ve coşkularla eğilme yönünde bir diriliş olmalıdır.
Sezai Karakoç, sahih İslam’ın bütün sadeliği, saflığı, arı duru hâliyle, tamamen gerçek yapısıyla içinde yaşadığımız çağda tekrar bireysel ve toplumsal hayata hâkim olmasını ister. Diriliş; İslam medeniyetinin yeniden dirilmesi, yaşanması anlamına geliyor. Ona göre diriliş, yeniden doğuş demektir. Yani İslam’ın Rönesans’ı. Tekrar kendi özünü hatırlamak, kendini bulmak ve geçmişle irtibat kurarak geleceğe yeni ve taze çıkmak demektir.4
Karakoç’a göre bugün İslam dünyası ve bütün Müslümanlar çok geri ve kötü bir durumdadır. Bu durumdan kurtuluş İslam’a tekrar dönmekle mümkün olacaktır. Müslümanların kurtuluşu; yabancı devletler, yapılar ve ideolojilerde değil kendilerindedir, kendi özüne dönüştedir. Müslümanlar neden bu kötü duruma düştüklerini araştırmak, incelemek, soruşturmak zorundadır ve kurtuluş için kendi öz kaynaklarına, kadim İslam medeniyetlerine dönmek zorundadırlar. İslam medeniyetinin dirilişi demek, geçmişte kalan ve her ne sebeple olursa olsun külle örtülmüş bulunan İslam medeniyetinin manevi ve maddi yapısını yeryüzüne çıkarmaktır. Onda yaşayan ne varsa pırıl pırıl yapıp şahsiyetine katmaktır. Yabancı ideolojiler, felsefeler, deneyimler elbette incelenecek ve bunlardan işimize yarayan bir şeyler varsa onlar da alınacaktır. Yaşamış ve yaşayan bütün dehalardan istifade edilecektir.
İslam medeniyetinin yeniden dirilişini gerçekleştirebilmek için Sezai Karakoç, öncelikle Kur’an’ı, Müslümanların, yolunu şaşırmamak için onun sürekli olarak yolunu aydınlatan bir ışık ve kılavuz edinilmesini salık verir. Müslümanlara, izinden gitmeleri gereken bazı İslam uygarlığının doruk isimlerini salık verir. Bunlar arasında peygamberler, sahabiler ideal örnekler olacaktır. İmâm-ı Â’zam, İmam-ı Şafii, İmam Mâlik, İmam Hanbel, binlerce tarikat ve fıkıh büyüğü, tasavvuf erleri, şiir üstatları ve âlimlerin yanında özellikle şu öncü isimleri üstat olarak almak gereği üzerinde durur. Bunları sırayla verelim:
- İlim zihniyeti yeniden inşa edilecek ve bu konuda başlangıç ve ilk tuğla olarak Îmam-ı Gazzâlî alınacaktır.
- Aşka dayalı Allah imanı için Muhyiddin-i Arabî,
- Gönlü saflaştırmak için Mevlânâ,
- İslam sanatı için kaynak olarak da Hâfız ve Fuzûlî alınmalıdır.
- Mükemmel Müslüman olmak için İmâm-ı Rabbânî yolu takip edilmelidir.5
Sezai Karakoç’a göre diriliş, İslam’ın hakikat uygarlığı olarak tüm insanlık içinde bir gün mutlaka, yeniden dirilmesi demektir. İslami diriliş, tekniğe ve bilime gerçek yer ve eksenine oturma buyruğunu verecektir. İslami diriliş, doğanın ölümüne razı olmayacaktır. İslami diriliş, göz göre göre tarihin ve tabiatın batmasına izin vermeyecektir.
Ruhun Dirilişi: Sezai Karakoç’a göre: “19. yüzyıl filozofları, ruhun ölümünü şakıdılar. Çünkü ruhlarının ölüm azabından âdeta zevk alıyorlardı. Nietzsche: ‘Tanrı ölmüştür.’ derken bir ölümü teşhiste değil, ölümün objesinde yanıldı. Ölen, ölmeye yüz tutan, ölmüş gibi ölümünü ilk baygınlığında çarmıha gerilmiş gibi olan ruhtu.”6
Sezai Karakoç’un ruhun ölümünden kastettiği şey: “…Onun kökten yok oluşu değil, varoluş hikmetinden habersiz oluşu, uzak kalışıdır. Onun gönül aynasından çekilmesidir. Dirilişini tazelemesi için Diri olandan (yani İslam imanından) kopmamak gerektiğini unutuşudur. Amentü sularında yıkanarak ölüm kirlerinden arınması gerektiğini bilmezlikten gelmeye başlamasıdır. Allah’tan kaçışıdır. Şeytanın özgürlüğüne, bu ölüm ve koğulma özgürlüğüne, varlığı bir benlik anıtı gibi yorumlamasına özenişidir. Yaratıcıdan gelen şifa ışıklarından, Kur’an ışığından kendisini mahrum etmesidir. Cebrail’in nurdan ellerini inkâr ve reddederken, iterken, arkasından Azrail’in mızrağını kaburga kemiğine yemesidir. Bir av edeyim derken avlanışıdır bu.”7 ifadeleridir.
Çağımızda öldürülen ruhun nasıl dirileceği konusunda da Karakoç şöyle der: “Ruh dirilecek yeniden. Çağımızda yeniden dirilecek. Ölüm tuzağından kurtulacak. İnkâr bataklığından çıkacak. Puta tapıcılık panayırını bozacak. Benlik sergisini devşirecek. Madde safrasını dökecek. Deha toprağını vahiy ışığıyla yeniden yoğuracak. Nefsten kurtulmuş bir horoz gibi sahaf yapraklarını eşeleyecek. Tarihin deniz dibi ikliminde kızarmış süngerleri aralayarak kaybolmuş incisini arayacak. İslam’ın her sabah dünyamızı ziyaret eden seherinde diriliş ilhamını bulacak. Her bahar yeniden bir Hızır olacak ona. Üstünden dökülen ölüm pullarını her sonbaharın tabutuna yerleştirecek. Müsbet bilgileri, Harut ve Marut’un büyüsünden arıtacak. Aşk silahını donatacak. Şeytan metafiziğini yıpratacak. Tarih, Kur’an’dan gelen kevserle, âb-ı hayatla yıkanacak ve dirilecek.”8
Sezai Karakoç’a göre idrak ettiğimiz modern Batı medeniyeti insanın bedenine, maddi varlığına hitap etmiş ama ruhunu öldürmüştür. Madde medeniyetinin insan ruhunu yok etmeye, etkisiz hâle getirmeye çalıştığı bu dönemde, ruhun yeniden diriltilmesi gerektiğine inanır. Ruh dirilirse vicdan dirilecek ve toplumsal adalet yeniden tesis olacaktır. Ona göre çağ, Allah’a inanmakla dirilecektir. Toplumsal diriliş, önce bireysel anlamda tek tek bütün ruhların İslam imanıyla yeniden dirilmesiyle mümkün olacaktır. Ruhun dirilişi, sahih İslam imanının en temiz ve saf hâliyle kuşanılmasıyla mümkün olacaktır. Felsefi, itikâdî düzeyde sağlamlaştırılan İslam imanı; namazla, oruçla, hacla, zekâtla ve diğer ibadetlerle somutlaşacaktır.
İmanın Dirilişi: İçinde yaşadığımız modern zamanların bir boyutu da ateizmin, imansızlığın, Tanrısızlığın yaygınlaşmasıdır. Allah’a olan iman olmayınca insan, biyolojik olarak canlı olsa bile ruhen ölüdür. İnsan ancak ölen bu ruhunun dirilmesiyle dirilecektir. Sezai Karakoç’a göre bu çağın insanı imanını diriltmelidir. Zira imansız yaşanmaz. Şöyle der: “İnsan, Allah’a inancını yenilemeli, tazelemelidir. Bir alışkanlık gibi değil. Bir töre gibi bile değil. Bir mirastır bu ama bir miras gibi değil. Sanki ilk ve son insan kendisiymiş gibi Allah’a inancını tazelemelidir insan.
Cennetten daha dün koğulmuşçasına, Allah’tan ıraklaşmanın yakıcılığıyla kavrulmuşçasına azap çekmeli; sonra birden O’na kavuşmanın büyük sevinciyle kendini tazelemelidir insan. Geceden sabaha, karanlıktan ışığa çıkar gibi inançsızlıktan kurtulmalı; arkasında maddenin ölümünden bir toz duman, Allah’a inanmanın büyük soluğunu çekmeli ciğerlerine. Çağın kimyasıyla yakılmış olan ciğerine çekmeli Allah’a inanma aşkını insan.
Allah’sız var olma mümkün değil. Ne var, ne yok, gökte ve yerde, soluk alan ve almayan, kımıldayan ve kımıldamayan, ot, böcek, kelebek, taş ve insan ancak Allah’ın varlığıyla vardır. Onsuz var olma imkânsız. Onsuz var olma ancak bir zan olabilir. Allah’sız var olduğunu sanan, işte ancak bir sanı içindedir. Bu sanı, şeytanın ayak izlerinden kalma bir lekedir. (…) Her şey Allah’la diridir. İnsan, Allah’a inancını yitirmişse ölüdür. Ruhu boğulmuştur, koğulmuştur onun. Onu diriltecek olan Allah inancıdır. Allah’ın her zaman ve her yerde var ve hazır olduğuna inanmak.”9
İslam Medeniyetinin Dirilişi: Sezai Karakoç’a göre son ve gerçek insanlık medeniyeti İslam medeniyetidir. Batı medeniyetinin çürüttüğü insanlığı kurtaracak olan da İslam medeniyetidir. Bugün İslam medeniyeti geri plana itilmiş, yaralanmış olabilir ama tamamen yok olmamış, ortadan kalkmamıştır. Üzeri küllenmiş bir kor hâlinde durmaktadır. İslam medeniyeti asli kadim kökleri üzerinden bugünkü şartlar altında yeniden diriltilmelidir ve bu diriliş, bütün insanlığın da dirilişi olacaktır.
Sezai Karakoç, İslam medeniyetinden ne anladığını şöyle ifade eder: “Hedeflerimin en önemlilerinden biri de kendi uygarlığımın, yani inandığım uygarlığın, hakikat olarak benimsediğim ve ta özünden kavrayarak ruhuma ve hayatıma geçirmeye, mâl etmeye niyet ve azm ettiğim İslam medeniyetinin kendini tam anlamıyla çağda yansır bulmasıdır. Yani onu çağa uydurmak değil, çağın ona uymasına çalışmak. (…) Geçmişteki büyük İslam yaşantısına hayran olmakla yetinmemeli. O yaşantıyı bugün de gerçekleştirmeyi bir görev bilmeli. (…) İslam’ın yeniden dirilişi onun için üç dallıdır. Diriliş atılımımız, bir yandan içimizde mümkün olduğu ölçüde derinleşme şeklinde oluşurken, bir yandan da genişliğine topluma dal budak salma, toplumun bütün faaliyetlerine katılmayı bir iman ve İslam gereği bilme, bir yandan da tarih içinde boylamasına uzama duygusunu kaybetmeme biçiminde gelişir. Tarih ve toplum yanları ister istemez kültür ve medeniyet kavramlarına bitişir. Bundan da çıkan kaçınılmaz sonuç, her Müslüman’ın kültür ve medeniyetine bağlılığı, inancının ayrılmaz bir unsuru olduğu gerçeğidir. Kültür ve medeniyeti yaşatmak ise sadece geçmişte ortaya konanları muhafaza etmek gibi müze işlemi değil, aynı zamanda kültür ve medeniyetin çağ içinde de doğurganlığını korumasına çalışmaktır. Eğer bir durgunluk varsa, yeni bir diriliş çığırını açmak suretiyle uygarlığı ilerleme yönünde kamçılamaktır.”10
İslam medeniyeti, insanlığın malı olan bir hakikat medeniyetidir. Hakikat medeniyeti, Hz. Âdem’le başladı, bütün peygamberler tarafından temsil edildi ve en son olarak da Hz. Muhammed tarafından temsil edildi. İslam medeniyeti; özgün, saf, gerçek, doğru hâliyle kıyamete kadar da bütün insanlık için tek hakikat medeniyeti olarak kalmaya devam edecektir. İnsanların yapması gereken, bu medeniyete sarılmalarıdır. Zira İslam medeniyeti fizikötesi, tabiat ötesi ve insanüstü ile değerler, Allah’la insan arası ilişki ve öte âlem yaşantısı hakkında en doğru inanışa sahiptir. Bununla birlikte buna bağlı bir toplum ve devlet düzenine de sahiptir. Yani hayatın bütün alanlarını kuşatan bir dindir.
Ümmetin Dirilişi: Bugün İslam ülkeleri, dünya Müslümanları paramparçadır ve özellikle Batı karşısında her anlamda geri kalmıştır. Müslümanların bu kötü ve olumsuz durumdan kurtulmaları, gelişip kalkınmaları ancak bir olmalarıyla, “İslam Birliği”yle mümkün olacaktır. Bütün dünya Müslümanları siyasi, ekonomik, kültürel ve her alanda birlik oluşturabilirse o zaman yeniden dirilmiş olacaklardır. Müslümanların; sömürgeci, emperyalist, Haçlı Batı karşısında dirilmeleri gerekmektedir.
Sezai Karakoç, İslam ümmetinin içine düştüğü acı hâli şöyle anlatır: “Yüreğim, milletimin hâlinden kanlıdır. Böyle yüce bir milletin, İslam milletinin düştüğü acı bölünme, cehalet, maddi ve manevi batış hâli beni tarifsiz sıkıntılara düşürür. (…) Bir gün gelecek yine Yüce İslam milleti bilinçlenecektir. Nerelerden nerelere geldiğini öğrenecek ve bu onu uyandıracaktır.”11
Karakoç, İslam birliğinin gerekliliği ve kaçınılmazlığı konusunda da şunları söyler: “Müslümanlar; coğrafyalarını, tarihlerini birleştirme, bu yolla da tek bir kültüre erme zorundadırlar. İslam uygarlığının yeniden dirilişine katkıda bulunma, gücü ölçüsünde her Müslüman’ın borcudur. Müslümanların birlik ideali her gencin gönlüne silinmez bir biçimde yerleşecektir. Müslümanların politik birliğe doğru koşmaları, hayat memat meselesidir. Diriliş erinin çağdaş ülküsüdür bu. Durmadan birleşme, durmadan yaklaşma, durmadan kaynaşma. Bu birlik için coğrafi durum çok müsaittir. İslam ülkeleri birbirine yapışık durumdadır. Afrika’nın bir ucundan Filipin adalarına kadar kesiksiz bir şekilde uzamaktadır Özülke. Aradaki sınırlar, bölünüşler politiktir. Merkezi, çekirdeği, Orta Doğu dedikleri bölge olmak üzere tek ülke ideali, diriliş erlerinin toprak, yurt ülkülerinin ifadesi olmaktadır.”12
Dipnotlar:
- Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul 1976, s.7
- Sezai Karakoç, İslam’ın Dirilişi, Diriliş Yayınları İstanbul 1987, s.23
- Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul 1976, s.24
- Sezai Karakoç, Çıkış Yolu II Medeniyetimizin Dirilişi Dört Konferans, Diriliş Yayınları İstanbul 2002, s.53
- Sezai Karakoç, Çağ ve İlham I, Diriliş Yayınları, İstanbul 1979, s.106
- Sezai Karakoç, Ruhun Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul 1979, s.9
- Sezai Karakoç, Ruhun Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul 1979, s.11
- Sezai Karakoç, Ruhun Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul 1979, s.12
- Sezai Karakoç, Ruhun Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul 1979, s. 39, 40
- Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul 1976, s.27-29
- Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul 1976, s.16
- Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul 1976, s.59