Son mu Başlangıç mı? Yeni Dünya Düzeni
“Politikada hiçbir şey kaza ile olmaz,
olmuşsa öyle planlanmıştır.”
F. D. Roosevelt (Yeni Dünya Düzeni Kurucularından)
Tarih; geçmişi anlamak, bugüne etkilerini görmek ve geleceğe dair varsayımlar üretmemiz için önemli bir zenginliktir. Geleceğe dair projeksiyon tutmamıza, sağlam önermelerde bulunmamıza yardımcı olur. Dünden çıkardığımız her doğru ders, bugünü daha iyi anlamamızı, yarını daha iyi inşa etmemizi sağlayacaktır. Biz bugünü sadece yaşamıyoruz aynı zamanda geleceği de inşa ediyoruz. Bu nedenle attığımız her adım kıymetlidir ve yarına dair önemli temellerin adımını da oluşturmaktadır.
Var olanı analiz etmek dışında geleceği tasarlayanların; politika üreticilerinin geçmişini, zihin ve kültür dünyalarını ve amaçlarını iyi bilmeleri gereklidir.
Küreselleşmeyi, Soğuk Savaş sonrası kurulan emperyalist düzen olarak hem dünyanın küçülmesini simgeleyen hem de bir bütün olarak dünyanın bilincinin güçlenmesine gönderme yapan bir kavram bağlamında; kültürel heterojenlik ve dünyanın tek bir pazar hâline gelmesi olarak tanımlayanlar vardır. Önemli noktası ise, sınırı aşan kültürel ve ekonomik bağları, etkileşimleri içeriyor olmasıdır. Küreselleşmeyle üretim, sınırları aştı; vatansızlaştı! Küresel şirketler, nerede daha ucuz üretebiliyorsa oraya yatırım yapmaya başladı ve daha fazla kâr elde etti. Bu üretim tarzı, çok uluslu şirketlerin dünya ekonomisine hâkim olmasını ve hükûmetler üzerinde yönlendirme gücüne sahip olmasını doğurmuştur.
Küreselleşen yeni dünya düzeni ile birlikte karşılıklı bağımlılık ve ülkeler/kültürler arasında karşılıklı iletişim/etkileşim de artmıştır. Bu etkileşim ve iletişim hem çok hızlıdır hem de daha derindir. Teknolojik gelişmeler ile baş döndürücü hızlı bir değişim süreci de başlamıştır. Sağlıktan ekonomiye, çevreden politikaya çok hızlı değişen gündem ve olaylar, günümüz dünyasının bir gerçeği olmuştur. Bu hızlı değişim aynı zamanda kendisiyle birlikte belirsizliği de getiriyor. Hızlı ve derin değişimler, öngörülebilirliği azaltıp belirsizliği artırmaktadır. Bu nedenle her gün ve sürekli yeni gelişmeler ve ani değişmeler karşısında politik sosyal analizler, çıkarımlar yapmak, tedbirler almak, bu değişimlere karşı yeni politikalar üretmek hükûmetleri, ekonomistleri, bilim adamlarını da zor durumda bırakmaktadır. Bunun nedeni açıktır: Risk! Her analiz ve çıkarım, politika ya da strateji üretimi bir risktir. Hızla değişen dünyada ürettiğiniz politika ya da belirlediğiniz hedef/strateji/yöntem/çözüm/karar beraberinde bir riski barındırıyor. Alınan karar, belirlenen politika riskleri getirirken; riskler de krizlere neden olmaktadır. Alınan kararlar, uygulanan politikalar; baş döndürücü hızla değişen, belirsizlik yumağına dönüşen yeni dünyada risktir. Bu riskler de hızlı ve derin olan değişim ve gelişim karşısında çözüm olmak yerine krize de dönüşebilmektedir. Krizleri yönetmek ve yeni krizlere neden olacak kararlar almak da yeni bir riski ortaya çıkarabilmektedir. Bu durumda politika belirleyicileri, bir kısır döngüye girmektedir. Burada her bir maddesi ayrı ayrı iyi bir analiz ve kapsamlı bir çalışma konusu olan (hız, derin etki, belirsizlik, risk ve krizler) etkenler; ekonomik, toplumsal, kültürel, teknolojik, bilimsel açılardan önemli sonuçlar getirmektedir. Bu kaotik durum da yeni dünya düzeninin en önemli çıkmazlarından ve sonuçlarından birini ortaya çıkarmaktadır. O da öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen bir gelecektir. Bunun sonucunda yeni dünya düzeninde dünyanın yeni çatışmalara, savaşlara, krizlere doğru evrildiğini/evrileceğini göstermektedir.
Örneğin COVID-19 salgın süreci, beklenmeyen bir gelişme de yaratmıştır. Küreselleşmenin hızını yavaşlattığı noktalar da olmuştur. Özellikle küresel ısınma açısından araçların, fabrikaların yaydığı zehirli gazlardan kurtulan dünyamız rahatlamış, nefes almıştır. Ancak bu salgın süreci aynı zamanda hızlanan dijitalleşmenin, yeni bir dünya düzeninin de başlangıcı olmuştur. İş, ticaret, eğitim, iletişim, hatta komşuluk, akrabalık ilişkileri dijital ortamlarda daha çok gerçekleşmeye başlamıştır. Sanal dünyadan; toplantı, alışveriş, anlaşma, seminer gibi birçok işlem yapılmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler, zamandan ve mekândan bağımsız olarak farklı coğrafyalardan insanların bir araya gelmesini kolaylaştırdı ve bu durumu sıklaştırdı. Ancak bu süreç hem bir fırsat yaratıp kolaylık sağlarken diğer taraftan kişisel hayatı, mahremiyeti zedeleyen gelişmeleri de beraberinde getirdi. Sosyal medyada, günlük ev ortamını, yatak odasına kadar paylaşan ünlüler ve insanlar yaygınlaşmıştır. Bu, küreselleşmenin ahlaki, hukuki sorunları da artırdığını ve yeni boyutlar getirdiğini ortaya koymaktadır. Ticaretten, kişisel hak ve hürriyetlere kadar küresel hukuk ve vatandaşlık hukuku doğmaya da başlamıştır!
Ayrıca salgın sürecinin diğer sonuçları arasında, milyarlarca insanı etkileyip karantina-eve kapanmaya itip izolasyona tabi olmasına neden olurken aynı zamanda küreselleşmenin de karşılaştığı ilk ciddi kriz olmuştur. Sanayiden ticarete, petrolden silah sanayisine, savunmadan tıp-ilaç sektörüne kadar köklü ve önemli değişikliklere ve krizlere neden olmuştur. ABD merkezli sermayenin, merkezde olduğu küreselleşmenin/yeni dünya düzeninin de ilk sarsılması bu dönemde yaşanmıştır. ABD’de Donald Trump’a karşı seçimi kazanan Joe Biden ile ABD, dünya siyasetinde önemli değişimlerin de ilk adımını atmıştır. Yeni dönemde, “seçimi kazananlar güçlü liderlik yerine kapsayıcı ve güç paylaşımını tercih eden liderlik” tercihini yapmıştır. Bu dönemde bunun örneklerini görmekteyiz.
Son yaşanılan Ukrayna savaşı da Putin’in küresel sermaye karşısındaki zaferi olabilir mi? Rusya’nın işgalini ABD’nin engellememesi/engelleyememesi bunun bir göstergesi midir? Küresel şirketlerin yaptırımlarına rağmen Rusya’nın geri adım atmaması, Putin’in tehditlere devam etmesi yeni dünya düzenini etkileyen olumsuz gelişmelerden diğeridir. Yeni bir yapılanmaya ya da değişime doğru evrilmektedir. Bu savaşla birlikte anlaşılan o ki NATO, caydırıcılığını yitirmiş; Dolar, rezerv para olma özelliğini yitirmeye başlayarak yerini kripto paralara bırakmak üzeredir. Bu gelişmeler de ABD merkezli yeni dünya düzenini olumsuz etkileyen önemli krizlerdir. Ayrıca salgın dönemini kısa sürede fırsata dönüştüren Çin de ekonomik olarak ABD’nin alternatifi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Avrupa Birliği’nin geleceği hem salgın sürecindeki politikalar sonucu ulus devlet yapısına devletleri itmesiyle hem de Ukrayna savaşı ile beraber bir kez daha sorgulanacaktır. AB’nin geleceği de belirsiz bir zeminde ilerlemektedir.
Ulus devletler güçlenirken Türkiye de bunu değerlendirmek; küreselleşme, salgın ve çevresindeki (Azerbaycan-Ermenistan, Rusya-Ukrayna, Suriye İç Savaşı gibi) gelişmeler karşısında hızlı, risk alabilen, krizlere karşı alternatifleri olan politikalar üretip kararlar almak zorundadır. Bugün dünyada yaşanan hızlı küreselleşme/yeni dünya düzeni içerisinde çok kültürlülük, ulus devletlerin çözülmesi gibi argümanları beraberinde getirmektedir. Bu şekilde bir milleti kendisi olmaktan çıkarıp kendi kültürüne yabancılaşmaya (kültür emperyalizmi), kendi kültürüne yabancılaşan toplumları da sömürmeye, yönetmeye ve yönlendirmeye yönelik strateji küresel sermayenin stratejisini oluşturmaktadır. Hollywood, IMF, NATO gibi kurum ve sektörler de uygulayıcıların en önemli organlarını oluşturmaktadır.
İnternet, TV, sosyal ağlar ve medyalar, iletişim ve bilgi teknolojilerindeki hızlı değişim ve gelişmeler dünyadaki toplumları etkilediği gibi Türk toplumunu da etkilemektedir. Biraz önce ifade edilen organları (Hollywood, Netflix gibi) ve iletişim araçlarını kullanan/maruz kalan ülkemizdeki her birey, değer yargılarında değişimlere, kültürel etkileşimlere daha yoğun ve derin maruz kalmaktadır. Bu durumda kültürel değişim/kültürlenme/asimilasyon/başkalaşma yaşanmakta, değer yargıları değişmekte ve yaşam tarzları küresel odakların istediği şekilde tek tip olmaktadır. Çok kültürlülük söylemleri/uygulamaları insanların içinde yaşadığı toplumla bütünleşmesini zorlaştırmakta/engellemekte ve küresel kültüre/başkalaşmaya olan eğilimini hızlandırmaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi küreselleşme, iki zıt kutbu bir araya getirerek tek bir potada eritmektedir: “Küresellik” ile “Yerellik”. Yerel kültürler ön plana çıkıyor ve küresel tek tip kültürle birleşip eriyor. Burada en dikkat çekici nokta ise millî kültürü yok eden bir gelişmenin yaşanmasıdır. Türk milleti de kendi kültürel değerlerini kaybetmeden/özünü koruyarak, bu yönde uzun süreli, öz değerlerine dayanan kültür, bilgi, eğitim, bilişim ve ekonomik alanlarda devlet politikaları üreterek küreselleşmeye ayak uydurmalıdır.
Değişimin ve etkileşimin kaçınılmaz olduğu bir çağda yaşamaktayız. İletişim ve bilgi teknolojilerinin kullanılması, etkisini de kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenle, bu tehlikelere ve sonuçlara karşı millî değer yargılarını koruyan/yaygınlaştıran/yaşayan/yaşatan şahsiyetlerin yer aldığı/alacağı sosyal medya uygulamaları, iletişim teknolojileri bizzat devlet kontrolünde ve ilgili bakanlıkların koordinasyonunda üretilmeli ve geliştirilmelidir. Bu yönde Pardus gibi işletim sistemlerinin veya tarihî değerlere/şahsiyetlere yönelik dizi ve filmlerin artması sevindirici olmakla birlikte yetersizdir. Güçlü bir bilgi ve iletişim altyapısının oluşturulması, yeni teknolojilerin gelişmesine zemin oluşturacak; hızlı bir millî iletişim, bilişim ve kültürleme/kültürlenme atılımları gerçekleştirilebilecektir.
Özetle alınması/yapılması gereken tedbirler küreselleşme aygıtlarının içerisinde bulunmaktadır. Millî medya, millî iletişim ağları (BİP gibi), millî sosyal medya uygulamaları, millî arama motoru ve işletim sistemleri, millî sinema sektörü ve dizileri, millî mobil uygulamalar ve video paylaşım portalları kurulmalı, geliştirilmeli ve değerlerimize uygun bir şekilde sürekli denetlenip kontrol edilerek geliştirilmelidir. Bu şekilde küreselleşmenin zararlı etki ve yönlendirmelerine/saldırılarına karşı millî savunma hattı oluşturularak; özünü yitirmeyen, güçlü, şahsiyetli bireyler yetiştirilmeli ve kültürünü koruyan, şahsiyetli toplum ile diğer kimlik bunalımı/kaybı/asimilasyonu yaşayan birey ve toplumlara da rol model olunabilmeli.