Sosyal Medya Üzerine Röportaj
İnternet, iletişim ve dijital teknolojilerin insan hayatının merkezinde yer almasıyla birlikte; değişen ve dönüşen dünyada küreselleşmenin etkisiyle ekonomik, toplumsal, teknolojik ve kültürel alanda büyük gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönüşüm, sürdürülebilir teknolojilerin ön planda olduğu yeni dünya düzenine geçişi sağlamıştır. “İletişim, Teknoloji ve Sosyal Medya Bağlamında Yeni Dünya Düzeni” konusunu ele aldığımız bu özel sayımızda Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler Bölüm Başkanı Yard. Doç. Dr. Venera NARİNOVA ile bir röportaj gerçekleştirdik. Narinova, teknolojik dönüşüm sonrası gerçekleşen yeni medya, iletişim, sosyal medya, medya okuryazarlığı ve bu gelişmelerin topluma etkileri konusunda dergimize önemli açıklamalarda bulundu.
Yeni medya kavramının çok geniş bir kapsama alanı bulunuyor. Bu bağlamda yeni medya çağı ve teknolojik dönüşüm hakkında neler söylenebilir?
Geleneksel medyanın yerini alan ve gittikçe hâkimiyetini yaymakta olan yeni medyanın mecraları gerçekten çok hızlı gelişmektedir. Bu gelişmenin büyük payı, teknolojinin ilerlemesi ile bağlantılıdır. Yeni medya teknoloji ile birlikte hareket eder ve şu anda dünya enformasyon çağının ötesini yaşıyor diyebiliriz. Bu yeni çağ, dijital okuryazarlığını gerektiren bir çağ. Dijital ortamda işlemleri yapamayan ve yeni teknolojileri kullanamayan bir kişi, yeni medyanın içerisinde de aktif bir pozisyonda bulunamaz. Bununla birlikte yeni medyanın vazgeçilmez bir öğesi interaktifliktir.
İnteraktif olmak, sürekli ve anında bir etkileşim içerisinde bulunmak anlamına gelir. Bu bağlamda yeni medyanın geniş kapsamlı olmasını da bu interaktiflik olgusu sağlamaktadır. Şu anda internet erişimi veya cep telefonu var olan herkes yeni medya ürününü yaratabilir hâle gelmiştir. Dolayısıyla yeni medya ve teknolojik dönüşümün, dünyanın tüm iletişim modelini ve insanlar arası ilişkileri değiştirdiği bir gerçektir.
Hayatımıza hızla nüfuz eden teknolojinin, belki de kendini en iyi gizleyen etkilerinden biri kullandığımız dil üzerinde. Teknolojiyle değişen iletişim biçimlerinin dili nasıl etkilediği konusunda neler söylemek istersiniz?
Yeni medya alanında, bildiğimiz geleneksel medyanın dilinin de dönüşüme uğradığı kuşkusuzdur. Multimedya anlayışı dil üzerindeki dijitalleşme sürecini hızlandırmıştır. Ancak yeni medya dilinin tamamen dijital ortamda oluşturulan bir ürün olmadığını ve geleneksel medya bazında şekillendiğini belirtmek önemlidir. Örneğin, bir fotoğraf veya film, tarayıcıdan geçirilerek dijitalleşir ve bundan sonra bir yeni medya ürününün tüm özelliklerine sahip olur. Böylece yeni medyada var olan ürünlerin yeni kalıbı ve dili ortaya çıkmaktadır. Medya metinlerinin video, ses, infografik ve motion (hareketli) olarak farklı şekilleri önümüze çıkıyor. Geleneksel medya metinlerinin yalnızca şekilleri değil içerik ve yapısının da dönüşmesini izleyebiliriz. Metinlerde görsellik ve hareketlilik çekiciliği yeni medyanın dilini değiştirmektedir. Dolayısıyla yeni medya kullanıcılarının da algı biçimleri dönüşüm içerisinde bulunmaktadır. Kullanıcılar daha net, daha çarpıcı, esas konusu ön planda olan yeni medya dilini tercih ederler.
Yeni medyanın dili; halkla ilişkiler, gazetecilik ve siyaset gibi alanların anlatım biçimlerini de değiştirdi. Buna bağlı olarak vatandaş gazeteciliği, story-telling (Hikâye Anlatımı), SMM, target, dijital kamu diplomasisi gibi yeni kavramlar ve yeni iletişim tarzları ortaya çıkmaktadır. Bu durum, hedef kitleyi oluşturan insanların algı biçiminde birçok değişime yol açmaktadır. Dolayısıyla yeni medya dilinin dönüşümü, toplumsal dönüşümleri teşvik etmektedir. Bu bağlamda insanların yeni medyanın getirdiği fırsatları doğru değerlendirmeleri açısından analiz edebilme, gerçek ve sahte bilgileri ayırt edebilme yeteneklerini içeren medya okuryazarlığı eğitimine sahip olmalarının son derece önemli olduğunu belirtmek gerek. Yine sanal dünyanın ortaya çıkmasıyla birlikte yabancı kökenli sözcükler âdeta dili esir aldı ve gençler bu sözcükleri yaygın biçimde kullanmaya başladı. Her teknolojinin, kendi terminolojisini de beraberinde getirdiği bir gerçek. Türk dilinin yapı ve kurallarının bozulmaması için yine yukarıda değindiğim medya okuryazarlığı büyük önem taşımaktadır.
Hayatı kolaylaştıran sosyal medyanın aşırı ve bilinçsizce kullanımı beraberinde ne gibi sorunlar getirir? Bu konuda ne tür adımlar atılmalı?
Sosyal medya, gerçekten hayatımızın vazgeçilmez bir parçasına dönüşmekle birlikte insan hakları ve etik düzenlemelerde birçok sıkıntılı durumlara yol açıyor. Sosyal medya, mekân ve zaman anlamlarını değiştirerek McLuhan’ın söz ettiği “Küresel Köy” kavramının tamamıyla yaşanmasını mümkün kılmaktadır. “Küresel Köy” olarak iletişimin dijitalleşmesi sayesinde tüm dünyanın köy kadar küçülmesi anlaşılıyor. Bu bağlamda insanlar birbirlerinin hayatları içerisine giriyorlar, iç içe örtüşüyorlar ve bunun farkına bile varamıyorlar. Sosyal medyanın cazibesinin nedeni de sadece iletişimi ve bilgi edinmeyi kolaylaştırması değil; diğer insanların yaşam biçimlerini, düşünce tarzlarını ve duygularını takip etme isteğidir. Dolayısıyla sosyal medyadaki içeriğin aşırı gösterişli ve sahte unsurlardan oluştuğunu görüyoruz. Neticede zaman harcama, gerçek hayattan uzaklaşma, cahilleşme, sosyal ilişkilerin zarar görmesi, motivasyonun düşmesi ve iş hayatındaki performansın azalması gibi olumsuz etkiler, sosyal medyanın aşırı ve bilinçsiz bir şekilde kullanılmasından dolayı gittikçe artmaktadır.
Bu olumsuz etkilerin en tehlikelisi ise güvenirliliğin hassasiyetidir. Hem haber ve bilgi alma hem de kişisel verilerin girilmesi açısından sosyal medya platformlarının güvenirlik düzeyi çok düşüktür. Kullanıcılardan, herhangi bir platformda profil açmak için bir mail, isim, doğum tarihi, cinsiyet gibi kişisel bilgiler istenmektedir. Kullanıcılara çok basit ve masum gelen bu bilgilerin paylaşımı aslında diğer bilgilere açılan bir kapıya dönüşüyor. Sosyal medya mecrasında gezinirken çeşitli aramalarda bulunuyoruz, sitelere giriyoruz, çerezleri kabul ediyoruz, uygulamalar indiriyoruz. Basit ve masum görünen bu hareketlerimizin verileri bir yerde toplanarak depolanmaktadır ve ne zaman nerede karşımıza çıkacağı, özellikle de aleyhimize kullanılıp kullanılmayacağı belli değil. Böylece kullandığımız tüm sosyal medya araçları bize hizmet verirken bir yandan da bizden veri toplayarak datalar oluşturmaktadırlar.
Peki, bu durumda insanlar sosyal medyada kendilerini nasıl güvenceye alır? Öncelikle sosyal medya kullanımı bilinçli hâle getirilmelidir. Ayrıca yasal düzenlemelerin evrensel bir sistemi oluşturularak uygulanmasında fayda vardır. Her kullanıcının, bir hesap oluştururken veya uygulama indirirken karşılaştığı “Gizlilik Sözleşmesi”ni ihmal etmeden dikkatlice okuması gereklidir. Bununla birlikte medya okuryazarlığı açısından eğitimin güçlenmesi ve hatta ortaokuldan itibaren başlatılması, sosyal medyada; sahte bilgilerin, iftira, dezenformasyon ve propagandanın yayılmasının engellenmesini sağlar. Ayrıca hepimiz, çocukların sosyal medyaya çok düşkün olmalarını biliyoruz. Bu yüzden güvenirlilik tedbirlerini açıklamak, zamanda sınır koymak ve çocukların sosyal medyada takip ettiği içerikten haberdar olmak gibi gerekli önlemleri almalıyız.
Peki, sosyal medyanın siyaset ve devlet düzenine olumsuz etkileriyle ilgili acilen yasal düzenlemeler yapılması fikrine katılıyor musunuz? Neler önerirsiniz?
Sosyal medya ve dijital ortamda yayıncılıkta genel olarak yasal düzenlemelerin olması gerektiğine katılıyorum. Sanal ortamdaki içerik düzenlemeye yönelik uygulanan yaklaşımlar duruma göre değişir. Zararlı ve agresif görülebilen içerik her zaman yasa dışı olmayabilir. Ulusal yasalar çerçevesinde suç olarak kabul edilen içerik yasa dışı sayılırken, bazı durumlarda istenmeyen veya yargı taşıyan içerikler yasa dışı sayılmayabilir. Bu yüzden hükûmetler tarafından sosyal medya içeriğine ilişkin yasal düzenlemelerin net ve açık olmakla beraber, uluslararası ahlaki ve etik normlara uygun bir şekilde yapılandırılması gerekmektedir. Sosyal medya alanında bazı içerikler siyaseti, sosyal hayatı ve devlet düzenini olumsuz etkileyebilir. Bu durum, devletin ve genel olarak uluslararası ilişkilerin de sağlam çalışmasını engelleyebilir. Dolayısıyla yasal düzenlemeler ve etik normları gibi tedbirlere ihtiyaç duyulur.
Türkiye’nin kamuoyunda “sosyal medya yasası” olarak bilinen “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 2020 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanunda, “Sosyal Ağ Sağlayıcı” kavramı kazandırılmıştır ve sosyal etkileşim amacıyla kullanıcıların; internet ortamında metin, görüntü, ses ve konum gibi içerikleri oluşturmalarına, bu içerikleri görüntülemelerine veya paylaşmalarına imkân sağlanmıştır. Elbette bu durum, gerçek veya tüzel kişileri ifade etmektedir. Bu kanun gündeme geldiği andan itibaren yoğun tartışmalara konu olmuştur. Bir kesim düzenlemeyi sansür olarak nitelerken, destek veren kesim ise bunu, devletin, kamu düzeninin sağlanması ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruma yükümlülüğü çerçevesinde zorunlu ve yerinde bir tasarrufu ve egemenlik hakkının gereği olarak görmektedir. Sosyal medya mecrasını yasallaştırma girişimleri Avrupa’da ve diğer ülkelerde de mevcuttur. Örneğin, 2020’de Kırgızistan’da “Enfromasyon Yönetimi” yasasının teklifi Jogorku Keneş’in (Parlamento) web sitesinde kamuoyuna yayınlanmıştır. Bu bağlamda sosyal medyada yasal düzenlemelerin elbette ki gerekli olduğunu görüyoruz.
Bununla birlikte, güvenilir olmayan bilgilerin kısıtlanması veya cezalandırma yollarıyla ilgili eylemler yerine devlet tarafından açık verilerin ve kanıtlayıcı bilgilerin yayınlanması ve denetlenmesi, dijital ortamda okuryazarlığın geliştirilmesi ve halkın sosyal medya kullanımı konusunda eğitilmesi etkili sonuçlar getirebilir.
Küreselleşmeyi savunanlar da, eleştirenler de kendi görüşlerinin haklılığını ortaya koyacak gelişmeleri ve istatistiki bilgileri sıkça kullanmaktalar. Peki, küreselleşme sürecinde teknoloji gibi bir uygulama biliminin avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Küreselleşmenin önemli ön koşulu ve aynı zamanda bir sonucu olarak sanayileşmenin “yeni ekonomi (bilgiye dayalı ekonomi)” veya bilgi toplumuna dönüşümünü belirtebiliriz. Bu dönüşümün bünyesinde, bilginin maddi üretimi ve toplumsal düzenin de getirdiği değişiklikler sonucunda ortaya çıkan süreçte bilgiye dayalı ekonomi ön plana çıkıyor. Gelişmekte olan yeni teknoloji bilimi, bilgi ve telekomünikasyonun hızlandırılması ile birlikte gezegenin tüm sakinleri için erişilebilir küresel bilgi ağlarının oluşmasını sağlamaktadır. Teknoloji, herhangi bir yerden herhangi bir bilgiye ulaşmak için muhteşem fırsatlar sunuyor. Her 100 günde, internet üzerinden bilgi alışverişinin miktarı iki kata çıkıyor ve her yıl %7,3 artıyor. Böylece bilgi çağı, teknolojilerin yaşamın tüm alanlarında yer almasına yol açıyor. Ancak bu durum, küreselleşmede gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini olumlu etkilemektedir. Küreselleşmenin eşit bir şekilde dağılmaması güçlü şirketler için büyük faydalar getirirken, küçük kurumlar için rekabet içerisinde kaybolmasını ve gereksiz hâle gelmesine yol açıyor.
Neticede sanayinin gerilemesi ile birlikte yoksulluk ve işsizlik ortaya çıkmaktadır. Ayrıca şu anda küreselleşmenin olumlu taraflarının yanı sıra olumsuz sonuçları olarak; hava kirliliği, çevrenin bozulması, hayvanların neslinin tükenmesi ve iklimin ısınması konularını göz ardı edemeyiz. Hayatımızı kolaylaştıran ve geliştiren yeni teknolojileri ve küreselleşme sürecini engellemek mümkün değil. Ancak bu teknolojileri sağlam ve bilinçli bir şekilde kullanmamız bizim elimizdedir.
Dijital teknolojiler ülkelerdeki demokrasiyi nasıl etkileyecek? Ekonomik ve politik olarak dünya düzenine nasıl bir yön verecek?
Dünyada dijitalleşme ve yeni teknolojilerin gelişmesi sürecinde demokrasinin gittikçe arka plana gittiği ve teknoloji bilimi ile ekonominin gündemde yer aldığı düşünceleri tartışılmaktadır. Dijital bir toplumda temel sorunların çözümü teknolojinin mantığı ile ilişkilidir. Bu bağlamda kültür, ahlak, hoşgörülük ve sosyal dayanışma gibi değerlerin önemi yitirilmektedir.
Teknoloji, demokrasi olgusunu hem zayıflatabilir hem de güçlendirebilir; bu yüzden demokrasinin teknoloji tarafından desteklenmesi son derece önemlidir. Bu nedenle demokrasi, demokratik değerleri koruyan bir teknik altyapıya ihtiyaç duymaktadır. Başka bir deyişle dijital demokrasinin geliştirilmesi gerekir. Yeni teknoloji ve dijitalleşmenin doğru yönde kullanılması, devlet kurumları ile halkın arasındaki etkili iletişimi sağlar, yasaların yenilenmesi ve düzenlenmesini hızlandırır, siyasetin açık ve şeffaf olmasını koşullandırır. Ve böylece genel ekonomik ve politik süreçlerin kalitesini artırır.
nDijitalleşen dünyada bir yandan fiziksel dünyayla olan bağlarımız bir bir koparken, diğer yandan da teknoloji devrimi yoluna devam etmektedir. Bunun en son örneği de Metaverse. Peki, nedir bu Metaverse?
Son günlerde gündemde olan Metaverse kavramını anlamaya çalışırken herkesin aklına 2000’lerden önce yapılmış Wachowski kardeşlerin “The Matrix” ile Steven Lisberger’in “Tron” gibi kült filmleri gelmiştir. İnsanların, teknolojik cihazların aracılığıyla sanal gerçekliğe (Virtual Reality -VR) girmeleri ve gerçek hayatta mevcut olan neredeyse tüm eylemleri gerçekleştirebilmeleri söz konusudur. Günümüzde Metaverse ile ilgili çeşitli filmler, kitaplar, oyunlar ve uygulamalar var. Metaverse’ü basit kelimeler ile anlatmaya çalışırken Metaverse’ün temel özelliklerine değinmekte fayda vardır. Metaverse, hiçbir zaman durmuyor, duraklatılamaz, silinemez veya sonlandırılamaz. Metaverse evreninde her şey gerçek zamanda gerçekleşir ve dış etkenlere bağlı değildir. Metaverse’de yaşayanların sayısında bir sınırlama yoktur. Metaverse’ün kendi ekonomisi vardır; insanlar, yaptıkları “iş” için “para” kazanır, mülk sahibi olur ve onu yönetir. Farklı platformlardaki veriler ve dijital varlıklar birleşiktir, başka bir deyişle Counter-Strike ve Fortnite’tan bir şeyleri aynı zamanda kullanabilirsiniz veya Need for Speed’den bir araba satın alıp Facebook’ta arkadaşlarınıza satabilirsiniz.
Şu an birçok şirket tarafından farklı Metaverse programları geliştirilmektedir. Şu an Metaverse geliştirmelerinde Epic Games en ileri seviyeye ulaştı. 2020’de karantina sırasında dünyanın dört bir yanından yaklaşık 12 milyon Fortnite kullanıcısı, rapçi Travis Scott’ın konserini dinlemek için uygulamaya giriş yaptı. Sanatçı, bu dijital performanstan, tüm konserin sadece 12 dakika sürmesine rağmen 20 milyon dolar kazandı. Şimdi Epic Games, Metaverse’ün geliştirilmesi için 1 milyar dolar toplamış olup bir an önce bu parayı yeni VR ve AR projeleri için Unreal Engine sisteminin geliştirilmesine harcayacaktır. Üstelik Metaverse’te reklam aracılığıyla kârın da elde edilebilmesi oldukça mümkün. Hatta reklamcılar, kendileri için özel oluşturulmuş bir sanal dünya kurabilirler. Metaverse evreni oyunlarda, eğitimde, iş hayatında ve eğlence sektöründe başarılı bir şekilde kullanılabilir. Fakat henüz kimse, meta veri deposuna tam geçiş için hazır değil. World Wide Web’in altyapısı, kullanıcıyı, platformlar içinde tamamen transfer etmek için henüz yetersiz görünüyor. Metaverse mekanizmasını tek başına kimse kaldıramaz ve özel içerik üretemez. Ayrıca buna, teknolojik dev kurumlar bile hazır değildirler. Sonuç olarak şunu belirtmek gerekir ki, zamanında dokunmatik (Touchscreen) teknolojisi de inandırıcı gelmiyordu, bugün ise normale dönüştü. Teknolojiler durmadan gelişmektedir, bu yüzden Metaverse olgusunun gerçekleşebileceği bir gün gelebilir.
nTeknolojilerin hızla gelişmesi ve bu gelişen teknolojilerin nasıl kullanılması gerekliliği ile ilgili bir politikanın olmaması bazı özel ahlaki ve etik konuları ortaya çıkarmaktadır. Bu ahlaki ve etik değerler bağlamında gelişen teknolojilerin nasıl kullanılması gerekliliği ile ilgili ne tür adımlar atılabilir?
Günümüzdeki teknolojik devrim toplumsal düzeni değiştiriyor; insanların, yeni yaşam biçimleri, yeni davranış biçimleri, yeni ilgi alanları ve yeni değerleri oluşuyor. Böylece mevcut olanlarla yeni şeylerin birleşmesinde birtakım çelişkiler ve etik sorunlar ortaya çıkıyor.
2018’de Google, ABD’de yaşayanların; laboratuvar sonuçları, hasta teşhisleri, isimleri gibi kişisel tıbbi verilerine erişimi açtı. Ancak hastaların hiçbirinden bununla ilgili onay alınmamıştır. Bunun temel amacı tıbbi bakımın kalitesi ve servislerinin gelişimi olarak belirtilmiştir ve aslında ABD yasalarına aykırı gelmemektedir. Yine, veri şirketleri tarafından sesli asistanların ve akıllı hoparlörlerin kaydettiği ses parçası aracılığıyla milyonlarca ses kaydı toplanmaktadır. Bu kayıtlar, kullanıcılar uyarılmadan otomatikman gerçekleştirilir ve yapay zekâ eğitiminde insan seslerini tanıma işleminde kullanılır.
Büyük miktardaki verilerin sahibi olan devlet de, bu verilerin kamu yönetiminde kaliteli bir şekilde kullanılabilmesi doğrultusunda ileride daha da fazla veri toplayabilir. Verilerin açık olması ve devlet kurumlarının rapor vermeleri; vatandaşların devlete olan güvenini artırır, memurların bütçeyi daha verimli harcamalarını teşvik eder ve böylece devlet yönetiminin kalitesi yükselir. 2008 yılında hizmete açılan Dijital Türkiye (e-Devlet) platformunda; vatandaşların askerlik durumu, rezervasyon işlemleri, borç işlemleri, sınav bilgileri gibi birçok konu ile ilgili A’dan Z’ye her türlü işlem ve bilgilere 7 gün 24 saat boyunca ulaşılabilmektedir. Şu anda 851 kurum tarafından sunulan 6.248 adet hizmetin bulunduğu e-Devlet kapısının 57 milyondan fazla kullanıcısı bulunmaktadır.
Fakat devlet dışındaki birçok diğer alanlarda, kullanıcıların her türlü verileri uyarı dahi verilmeksizin toplanmaya devam etmektedir. Verilerin işlenme ve kaydedilmesinde standart onay alma mekanizmasında sürecin kontrol edilmesinin oldukça zor olmasından dolayı veriler, gittikçe günceliğini yitirmektedir. Üstelik uzun süreli (10-20 yıl veya daha fazla) veri kullanımının kendisi de önemsiz hâle gelmiştir. Veriler o kadar uzun süre saklanır ki, onay alınırken kişileri hangi veriler kapsamaında ve bunların gelecekte nasıl işleneceği ile kullanılacağı konusunda bilgilendirmek imkânsızdır.
Peki, yeni medya ve dijitalleşme sürecindeki bu tür ahlaki ve etik konulardaki risk ve tehditlere karşı önlemler olarak neler yapılabilir? Öncelikle devlet memurlarının, ticari ve özel kuruluşların ve tüm vatandaşların dijital okuryazarlığının sağlanması gerekecektir. Bu amacın doğrultusunda dijital okuryazarlığına yönelik eğitim programlarının geliştirilmesi, devlet kurumları ile halkın dijital ekonominin temelleri ve verilerin etik düzenlemeleri konusunda eğitilmesi, siber tehditlere ilişkin güncel bilgilerin paylaşımını sağlayan bilgi yönetimi platformlarının kurulması temel hedefler olarak belirtilebilir.
nKüreselleşen dünyada yeni medya ve teknolojilerin gençler üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir ve bunun tedbirleri olarak neler yapılabilir?
Küreselleşme ve dijitalleşme süreçleri içerisinde toplumun en hassas kısmını gençler oluşturmaktadır. Gençlerin, internet ve yeni teknolojilerin sunduğu olanaklardan yaygın olarak faydalandıkları açıktır. Gençler, internet ve sosyal medyayı esas olarak, bilgi edinme ve sosyalleşme maksadıyla kullanırlar. Küreselleşme ve yeni teknolojilerin gelişmesinin gençler üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri söz konusudur. Bir yandan küreselleşme sayesinde gençlerin toplumsal bilinci, siyasal liberalleşme ve toplumsal hoşgörülüğü gelişir; çoğulcu görüş açıları artar. Öte yandan internet ve özellikle sosyal medya gençler için “tüketim” ve “yaşam konforu” sembollerine dönüşerek, hayatın temel ihtiyacını oluşturur. Bu bağlamda madde kullanımı, pornografi, psikolojik ve zihinsel bozukluklar, siber alanda suç işleme, vandalizm, ekstremizm (aşırılık), şiddet uygulama ve nefret söylemi gibi olumsuz etkilerden bahsetmek de mümkündür. Ayrıca internet ve sosyal medyaya olan bağımlılık, gerçek hayattan uzaklaşma ve yabancılaşmaya yol açar. Bu nedenle günümüzde, gençlerin internet ve sosyal medyanın sağlam ve güvenilir şekilde kullanımını sağlamak üzere dijital okuryazarlığın geliştirilmesi ve her okulun ders programında yer alması son derece önemlidir.
COVID-19, dijital çağda yeni bir döneme geçişe sebebiyet vererek, yeni bir dünya düzeninin benimsenmesine aracı oldu. Bu süreçte bireylerin iletişim ve yaşam biçimlerinde ne gibi değişiklikler meydana geldiği ve bundan sonra da geleceği konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Tüm dünyayı sarsan ve büyük bir krize sokan COVID-19 pandemisi, iletişim sürecini yeni bir seviyeye çıkarmıştır. Bu, dijitalleşmedir. Pandemi dönemi; hükûmet organlarını, eğitim kurumlarını ve diğer şirketleri yeni dijital formatları denemeye zorladı. Özellikle uzaktan eğitimde birçok gelişmenin benimsenmesi vurgulanabilir. Dünyanın akademik topluluğu, uzaktan eğitimin yeni yöntemlerini geliştirmeye yöneldiler. Bu süreçte hastalığın duygusal, fiziksel ve ekonomik sonuçlarıyla başa çıkmak zorunda kalan öğrenciler ve öğretmenler için çok zor bir dönemdi.
Birçok ülkenin, bu süreçte çocukların eşit bir şekilde eğitime erişimini sağlayacak kaynaklara ve altyapıya sahip olmadıkları ortaya çıktı. Böylece uzaktan eğitimin gelişmesi, eğitim alanındaki mevcut olan eşitsizliği artırdı. Neticede uzaktan eğitimin, teknik donanım ve altyapısı açısından güçlü olan kurumlarda online dersler ve hizmetlerin artık sabitleşmesi fark edilir hâle geldi. Ancak teknolojik donanımın yetersizliği dijitalleşme sürecinin gelişimini engeller ve dolayısıyla eğitim alanında pek çok zorluklara yol açar. Nitekim 2020’deki pandeminin sonucu olarak sanal ve gerçek alanların birleştiği bir “hibrit” dünya düzeninin ortaya çıkmasını söyleyebiliriz. İnsanlar arasındaki iletişimi ve kişilerarası ilişkileri ele aldığımızda ise COVID-19 koşullarının belirlediği yeni bir iletişim biçimi şekillenmeye başlamıştır. COVID-19 karşıtı önlemler neticesinde; ağzımız maske ile kapalıyken gözlerimizle gülümsemeyi, bir dirsek dokunuşuyla selamlaşmayı ve muhataptan birkaç adım uzaklaşarak saygı göstermeyi öğrendik. Böylelikle beden dilini gerektiren sözsüz iletişimin geliştiğini belirtebiliriz.
Bununla birlikte pandemide online satışların artması, pazarlama ve reklamcılık sektöründe yeni fırsatlara ve dönüşümlere yol açtı. Dijital pazarlama, dijital halkla ilişkiler ve dijital reklamcılıkta yeni stratejiler geliştirilerek bütçe ve medya planlamasının yeniden tasarlanmasına ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca insanların evleri ile ilişkileri, eve karşı konfor hisleri, unutulmuş hobilere dönmeleri ve aile içindeki davranış biçimlerinin de değiştiği genel olarak iletişim ve yaşam düzeninde birçok yeni yaklaşımları beraberinde getirmiştir.
Kimdir?
Venera Narinova, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü mezunudur. 2012 yılında adı geçen üniversitede İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı’nın Yüksek Lisans ve 2018 yılında Doktora programını tamamlamıştır. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 2010 yılından itibaren görev yapmaktadır. Narinova; halkla ilişkiler, reklamcılık, yeni medya ve imaj yönetimi alanlarında uzmanlık faaliyetleri yürütmektedir. Uluslararası hakemli dergilerde birçok makalesi yayınlanan Narinova; sosyal medya, kitle iletişim araçları ve siyasal iletişim gibi çeşitli konularda da çalışmaları bulunmaktadır.