Sürgün, İşgal,Kırım Türklerinin Şanlı Direnişi ve Kırımoğlu
Kırım, 2014 yılı Şubat ayında, Rusya tarafından işgal edildiğinden bu zamana, Osmanlı tarihinin uluslararası alanda en büyük tarihçisi kabul edilen Prof. Dr. Halil İnalcık’ın uyarılarının Türkiye’de pek dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Bir asra yakın ömrünü Türk tarihine adayan, tarih boyunca en çok savaştığımız ülke olan Rusya’yı ve Rusya’nın tarihî emellerini en iyi bilen uzmanlardan olan Halil İnalcık, Anadolu Ajansı’na demeç vererek halkımızı ve yetkilileri uyarmıştı. Kırım’ın, Rusya için Anadolu’yu, Boğazları, İstanbul’u tehdit etme noktasında bir atlama eşiği olduğunu belirten Halil İnalcık, “Kırım, Türkiye’yi tehdit etmek için bir merkezdir. Bugün Sivastopol da, Ukrayna’ya bağlı olmasına rağmen orada Rus hâkimiyeti vardır. Bu neye yöneliktir? Türkiye’ye, Boğazlara ve İstanbul’a yönelik bir tehdittir.” diyerek uyarılarda bulundu ve ekledi: “Putin’in, tekrar bir Çarlık imparatorluğu kurma teorisi var.”
Rusya’nın sıcak denizlere inme emelinin kurucusu Deli Petro’dan beri Kremlin’de Çarlar değişti, Çarlık yıkıldı rejim değişti, Lenin’den Stalin’e Hruşçov’dan Gorbaçev’e liderler değişti, Sovyet rejimi tarihin çöplüğüne gitti, yeni rejim geldi ama Kremlin’deki emperyalist zihniyet değişmedi. Üstelik hırslı, KGB’nin merhamet bilmeyen eğitiminden geçmiş, Stalin ile yarışan bir Putin geldi. Rusya’da, adım adım kontrolü ele geçirdi. Son Anayasa değişikliği ile ölene kadar yeni Çar olarak kalacak. Aynı Anayasa ile de Rus olmayan halkların Ruslaştırılması projesi de ileri bir safhaya taşındı.
Çarlık rejiminin uyguladığı baskıcı politikalarla yüz binlerce Kırım Türkü göç ettirilerek Kırım hızla boşaltıldı. Kırım’da artık sayıca azınlıkta olsalar da İsmail Gaspıralı ile canlanan, 1917’de Kırım Halk Cumhuriyeti’ni kuran Kırım Türklerinin üzerine Sovyet rejimi karabasan gibi çöktü. Önce aydın katliamları yaparak Kırım Türklerini başsız, lidersiz bırakmaya çalıştı. Nihayet II. Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye’yi cezalandırma bahanesiyle İstanbul’u, Boğazları, Kars ve Ardahan’ı ele geçirmeyi planlayan Stalin, bu niyetini 1945 yılında Yalta ve Potsdam Konferanslarında açıkça dile getirdi. Stalin ve Sovyet rejimi Türkiye’ye saldırmak için hazırlıklara 1943 yılı sonlarında başladı. Türkiye ile savaşta, cephe gerisinde, Türkiye’ye yardım edebileceğini düşündüğü halklar sınır bölgelerinden temizlenmeliydi.
Nisan 1944’te Alman Nazi orduları Kırım’dan çekilirken, Kızıl Ordu, Kırım’ı yeniden ele geçirdi. Kırım Türkleri artık savaşın sonunun yaklaştığını görüyor, Kızıl Ordu’da savaşan erkeklerinin sağ salim gelecekleri günü ümitle bekliyorlardı. Ancak gelenler, sabaha karşı kapılarını tekmeleyen Sovyet NKVD (daha sonra adı KGB oldu) askerleriydi. Sovyet rejimi sürgüne iyi hazırlanmıştı. 18 Mayıs 1944 gecesi saat 3’ten itibaren Kırım’daki 27.000 km² içerisindeki bütün Türklerin evlerine askerler gitmişti.
Uykularının en tatlı yerinde sabaha karşı korkuyla uyanan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar şaşkındı. Kızıl Ordu’da olmayan, eli ayağı tutan, gücü yerinde olan erkekler birkaç gün önce Emek Ordusu’na alınma bahanesiyle hapishanelere toplanmışlardı. Hazırlanmaları için kimi yerde 5 kimi yerde 10 en fazla 15 dakika süre verildi. Askerler, Kırım’daki bütün Türkleri, evlerinden neredeyse hiçbir eşya almasına izin vermeden önce köylerde belirlenmiş bir yerlerde topladılar. Sonra kamyonlara doldurarak onlar için belirlenmiş en yakın tren istasyonuna götürüldüler. Burada kendileri için bekletilen hayvan vagonlarına doldurularak Özbekistan’a, Sibirya’ya Urallara, Sibirya’ya Orta Asya çöllerine sürgün edildiler. Kimi yerde 22 gün süren, açlık ve susuzlukla geçen yolculuk sonrasında sürgün edilen Kırım Türklerinin yarısına yakını hayatını kaybetti. Büyük bir insanlık faciası yaşandı. 18 Mayıs 1944 sürgünü ve sonrasının ağır şartlarında bir Kırım Tatarı için hayatta kalmak mucizeydi.
Kırım Türkleri, bu sürgün ile onları bir millet olarak tarihe gömmek isteyen Stalin ve Sovyet rejimine baş eğmediler. Olağanüstü bir mücadele vererek, bir destan yazarak Vatan Kırım’a dönmeyi başardılar. Kırım’da yok edilen millî ve dinî medeniyetlerini yeniden canlandırma, millî haklarını elde etme mücadelesi verirken bu defa da Putin Rusya’sının saldırısına maruz kaldılar. Vatan Kırım, Şubat 2014’te Rusya tarafından işgal edildi. Silahların gölgesinde ve tehdidinde yapılan uydurma ve illegal referanduma katılım oranı ancak %34 oldu. İşgalin fiilen başladığı 26/27 Şubat 2014 gecesi Kırım Türkleri, özellikle sürgünü yaşayan yaşlılar, yeni bir sürgün yaşayacakları korkusuna kapıldılar. Haksız da değillerdi. Putin, imkânı olsa, yapabilseydi bunu da tereddütsüz yapardı. Putin, Kırım Türklerini ince ince kıymaya, zulmetmeye başladı. 18 Mayıs 1944 gecesini hatırlatır gibi gece ve sabaha karşı baskınlarla Kırım Tatarlarının evleri basıldı. Basılmaya devam ediyor. 18 Mayıs 1944 sürgününden Vatan Kırım’a, 1990’lı yılların başında dönen Kırım Tatarları, o günden beri Akmescit meydanında on binlerin katılımıyla 18 Mayıs sürgün kurbanlarını anma mitingleri yapıyordu. Artık buna da izin verilmiyor.
Mustafa A. Kırımoğlu Yine Sürgünde
Kırım’ı işgal eden Putin’in ilk işlerinden biri, Kırım Türklerinin efsane yolbaşçısı Mustafa A. Kırımoğlu’nu vatanından sürgün etmek oldu. Kırımoğlu’nun, 3 Mayıs 2014’te Kiev’den Kırım’a, evine yani yurduna girişine işgalciler izin vermediler. İşgalciler, Kırımoğlu’na 5 yıl boyunca Kırım’a girişinin yasaklandığını açıkladılar.
Böylece ilk defa altı aylık bebekken Kırım’dan, hayvan vagonlarına koyulup sürgün edilen Mustafa A. Kırımoğlu için 70 yaşından sonra yeniden sürgün hayatı başlamış oldu. Kırımoğlu, 18 yaşında Kırım Türklerinin millî hareketine katıldı ve bütün halkıyla omuz omuza Sovyet rejimine karşı, Kırım’a dönmek amacıyla ve yok edilen Kırım Tatar millî ve dinî haklarını elde etmek için mücadele etti. Sovyet rejimi, önce onu üniversiteden attı daha sonra Kızıl Orduya askere çağırdı. “Benim vatanımı yok sayan, halkımı yok sayan bir rejime askerlik yapmam.” diyerek bu çağrıyı reddetti. Bunun üzerine 1,5 yıl ağır şartlı çalışma kampında hapse mahkûm edildi. Türk ve dünya kamuoyu onu, 1975-76 yıllarında Sibirya’da Omsk Hapishanesi’nde yaptığı 303 günlük açlık grevi ile tanıdı. Onun açlık grevini destek için Türkiye’deki milliyetçi ve muhafazakâr gruplar protesto gösterileri, açlık grevleri yaparak ona destek oldular. Öldü haberleri üzerine birçok şehirde ve kasabada gıyabi cenaze namazları kılındı. Mustafa Cemiloğlu adıyla bütün esir Türklerin hürriyet mücadelesinin sembolü hâline geldi. Kırım Türklerinin arasından en zor zamanlarında çıkan bu kahraman insan, aynı zamanda SSCB’de dünyaca tanınan en önemli insan hakları savunucularından biri oldu. Kırımoğlu’nun, 1986 yılında Sibirya’nın en doğusunda bulunan Magadan’da da 6. mahkûmiyetinin sona ermesine yakın, hakkında 7. defa dava açıldı. Onun serbest bırakılması için Türkiye’de ve dünyada kampanyalar başlatıldı. ABD Devlet başkanı Reagan, Reykjavik Zirvesi öncesinde Gorbaçov’dan, Kırımoğlu’nun serbest bırakılmasını isteyen beş insan hakları savunucusundan biri oldu. Magadan’da yargılandı, üç yıl hapse mahkûm edildi ama Gorbaçov’un emriyle şartlı olarak serbest bırakıldı.
Kırımoğlu, hapisten çıkar çıkmaz Kırım Tatarlarının teşebbüs gruplarını bir araya getirdi. 1987 yılı yazında yüzlerce Kırım Türkü Moskova Kızıl Meydan’da “Ya Vatan Ya Ölüm” sloganlarıyla gösteri yaptılar. Bütün dünyada büyük yankı uyandıran, Kremlin yönetimini şaşkına uğratan bu gösteriler, Kırım’a dönüş hareketini hızlandırdı ve Vatan Kırım’a dönüş yolunda önlerine rejim tarafından konulan engelleri yıkmaya başladılar. Genel toplantıda, 1989 yılında Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı’nın kurulması kararlaştırıldı. Bu teşkilatın 15 kişilik merkez şurası seçimi yapıldı ve başkanlığa da Mustafa A. Kırımoğlu seçildi.
Kırımoğlu, 1990 yılında altı aylık sürgün edildiği vatanına dönebildi. 1991 yılında Kırım Türkleri, seçimlerle belirledikleri temsilcilerinin katılımıyla Kırım’da II. Kırım Tatar Millî Kurultaylarını topladılar. Kurultay’da, Kırım Türklerini temsilen yetkili en üst organ olarak Kırım Tatar Millî Meclisi kuruldu, üyeleri seçildi. Başkanlığa da seçimle Mustafa A. Kırımoğlu getirildi. Aynı yıl SSCB dağıldı ve Kırım, Ukrayna Cumhuriyeti içerisinde kaldı. Kırım Türklerinin çoğunluğu, Rus şovenistlerin kontrolü altındaki Kırım’da haklarını elde etmeye, adım adım millî hedeflerini gerçekleştirmeye başladılar. Ta ki 2014 yılında işgale kadar. Mustafa A. Kırımoğlu, Vatan Kırım’da yalnızca 24 yıl kadar yaşayabildi. İşgalci, zorba Rusya, bir kere daha onu vatanından etti. İşgalciler, 2016 yılında onun hakkında dava açtılar. Evini, vatanını gasp eden zorbalar; kendi vatanına, evine girmeye teşebbüs ettiği için bu davayı açmışlardı.
Mustafa A. Kırımoğlu, Kiev’de sürgünde yaşarken bu defa da Rusya Ukrayna’ya topyekûn saldırı başlattı. Kırım Tatar Millî Meclisi de Kırım’da faaliyetleri yasaklandığı için Kiev’de bu faaliyetlerini sürdürmekteydi. Aynı şekilde Kırımoğlu’nun yerine 2013 yılında Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı seçilen Refat Çubar ve birçok Meclis üyesi Kırım’a girişleri yasaklandığı için Kiev’de mücadelelerini sürdürüyorlar. Bu süreçte Kırım Tatar Millî Meclisi Başkan Yardımcısı Nariman Celal ise, işgalciler tarafından tutuklandı. Çok sayıda Kırım Tatarı işgale boyun eğmediği için hapse atıldı. Kaçırılan, öldürülen Kırım Tatarları var. Kırım’da yeni sürgünler, zulümler yaşanırken Rusya, Ukrayna’ya saldırdı. Bu da yepyeni tehlikeleri, zorlukları, acıları beraberinde getirdi.
Bütün ömrünü Sovyet rejimine, sonrasında Putin Rusya’sına karşı mücadele ile geçiren, Kırım Türklerinin 1500 yıllık Türk yurdu Kırım’da yeniden var olmaları için ömrünü adayan Kırımoğlu’nu en çok şaşırtan ve üzen, Türkiye’deki Putin Rusya’sı taraftarlarının çokluğu. Ve yine Türkiye’deki televizyonlarda emekli asker, uzman vb. insanların Putin Rusya’sını övme yarışına girmeleri olmuştur. Kırımoğlu, Ukrayna’daki savaşın sadece Ukraynalıların özgürlük savaşı olmadığını, bu savaşın aynı zamanda Kırım’a yeniden sahip olmaları savaşı olduğunu düşünüyor. Aynı zamanda bu savaşın, Türk dünyasının özgürlük savaşı olduğu aşikâr. Hâlâ Rusya’ya, Kremlin’e bakarak adım atan, siyaset belirleyen Türk Cumhuriyetleri, Ukrayna’nın kazanmasıyla gerçek bağımsızlıklarına kavuşacaklar. Elbette Rusya Federasyonu içerisinde yaşayan milyonlarca Türk ve Müslüman’ın da var olma savaşıdır bu.
Kırım Türkleri, Stalin ve Sovyet rejimine baş eğmediler. Putin rejimine de baş eğmeyecekler. Ukrayna halkı direniyor. Ukrayna ana karasında yaşayan Kırım Türkleri de, Çeçenler, İdil Ural Türkleri, Türkistanlılar, Azerbaycan ve Gagavuz Türkleri de bu savaşta işgalci Rusya’ya karşı savaşıyorlar.
Kırımoğlu önderliğinde hem Kırım’da hem Ukrayna’da hem de hür dünyada işgale ve işgalci Putin Rusya’sına karşı şanlı direniş ve mücadelemiz sürüyor. İnanıyoruz ki Kırım’ın işgali yakın zamanda sona erecek, Kırımoğlu ve sürgünde olan Kırım Tatarları, Vatan Kırım’a geri dönecek.