Tarih Bilinci Hakkında Röportaj
Bir ülkenin çağdaş bir yurttaşı olmak için tarih bilgisine ve tarih bilincine sahip olmak gerekmektedir. Tarihin bilincinde olmak, tarihsel bir varlık olduğunu bilmek, insanın varoluş ufkunu genişleten bir bilinç durumudur. “Tarih Bilinci” konusuna yer verdiğimiz bu sayımızda da Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vâris Çakan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Prof. Dr. Çakan; toplumda tarih bilinci, tarafsız tarihçilik, gençlerde tarih şuuru, Türk dünyasında ortak tarih bilinci gibi konularda dergimize değerli açıklamalarda bulundu.
Hocam, öncelikle tarih nedir ve niçin öğrenilir? Tarihin, kişi ve milletlere ne faydası vardır?
Tarih, en basit ifadeyle “geçmişin bilimi” olarak tanımlanır. Tarihi, “hatıra, tecrübe ve mülahaza” ilmi olarak da tarif ederler. Biraz daha açacak olursak tarih, insanların belli zaman ve mekân çerçevesinde meydana getirdikleri olayları sebep ve neticeleri ile birlikte inceleyen bir beşerî bilimdir. Tarih, insan faaliyetlerini, bu faaliyetlerin sonuçlarını ve insan tarafından gerçekleştirilmiş çeşitli hadiseleri anlatır. İnsan faaliyetleri önce düşüncede oluşur, tasarı hâline gelir, sonra uygulamaya konularak somut olay veya olgular hâline dönüşür. Tarihî olaylar, tarihin seyrinde yaşanan hadiseler zincirinden ibaret olup olayların failleri insan topluluklarıdır. Tarihî olgu ise uzun bir zaman diliminde oluşan durumlardır. Tarihî olayların başlangıç ve bitiş tarihleri bellidir. Olgu ise genellilik ve süreklilik gösterir.
İbn Haldûn’a göre tarihin zâhirî ve bâtınî olmak üzere iki yönü vardır. Zâhirî yönüyle tarih, olup bitenlerin naklinden ibarettir. Zâhirî yönüyle tarih, olayların nasıl gerçekleştiğini ve ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığını, ahvalin nasıl değiştiğini, devletlerin sınırlarının nasıl genişlediğini, insanların yeryüzünü nasıl imar ettiklerini anlatır; bâtınî yönüyle de bütün bu olayları mümkün kılan esasları söz konusu eder. Bu yönüyle tarih, umran ilmine tekabül eder. Bu ikinci anlamıyla tarih, hikmetin asli bir unsurudur ve bu yönüyle de bir tür felsefedir.
Tarihin konusu ise insan ve insan topluluklarının meydana getirdiği olaylar ile insan iradesinin dışında meydana gelen tabiat olaylarıdır. Tabii bilimler bunun içindeki tabiat olaylarını maddi yönden inceleyerek bu olayların sebep ve neticelerini açıklamak suretiyle bunlar hakkında kanun ve nizamlar ortaya çıkarır ise tarih bilimi, insan ve insan topluluklarının muayyen zaman içinde meydana getirdiği olayların özünü ve aslını sebep ve neticeleri ile yorumlayarak, insanlığın geleceği için fikir ve düşünceler üretir.
Tarih, insanlığın sosyal ve siyasal konularda doğru karar vermesini sağlar. Bunun içindir ki eskiden bütün hükümdarlar tarih okurlar, çocuklarına da okuturlardı. Çünkü bir devleti idare etmek veya toplumu yönetmek için gerekli olan bilgiler, en çok tarih sayesinde elde edilir. İnsanlık sürekli olarak dün, bugün ve yarından ibaret üç boyutun üzerinde olup tarihin asıl konusunu teşkil ettiğinden, insanlığın geleceği için en iyi tahmini tarihçiler yapabilir. Bunun için tarih çok eski zamanlardan beri insan topluluklarının geleceğine ışık tutan çok önemli bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir.
Tarih, yine yeryüzündeki milletleri meydana getiren millî kültürün temel unsurlarından birisidir. Fransız İhtilali’nden sonra, Avrupa’da imparatorlukların yıkılarak, millî devletlerin kurulmasında tarih, büyük rol oynamıştır. Bu şekilde başlayan tarih çalışmaları başlangıçta önemsenmemiş, ancak Birinci Cihan Harbi sonunda Avrupa devletlerinin sınırlarının çizilmesinde tarih biliminin değeri çok daha iyi anlaşılmıştır. Tarih, milletlerin hafızaları olup, yeryüzünde tarihi olmayan millet olamayacağı gibi tarih şuuruna sahip olmayan; sanatını, ilmini, günlük hayatını iç ve dış politikasını tarih şuuruna dayandırmayan bir millet de varlığını devam ettiremez.