Tarih Bilincinden Tarihsel Bilince ve Hafızaya
Tarih bilimi ile alakalı bir şey söylemek için elde edilecek verilerin sadece kitaplardan olmadığını aslında iyi biliyoruz; çünkü tarih sadece kitaplarda yazan ve yazıldığı gibi anlaşılan bir olay bütünlüğü içermez. Tarihin asıl ayırt edici yönü, aslında olayın geçtiği yıllardaki ayrıntılarda gizlidir. Olayın yaşandığı yıllardaki ekonomik durum, toplumsal sınıf, dinî inanç ve benzeri olguların nasıl olduğu ve şekillendiği, tarihin oluşumunun ana temasıdır. Örneğin Fransız İhtilali’ni ortaya çıkaran sebepler her ne kadar tarih kitaplarında özgürlük ve eşitlik kavramları ile anlatılmış olsa da, aslında halkın, karınlarını doyurmak için idareye karşı isyan ettiklerini dönemin ayrıntılarından öğrenebiliriz. Tam da bu olay bize, tarih bilincinin tarihsel bilince evirilmesinin bir örneğini sunar.
Bilinç ve Tarih
Sosyal bilimlerde sıkça kullanılan bir kavram olan toplumsal hafıza, aslında bilinç ve tarih ilişkisini başlatan esas zemindir. Çünkü hafıza, tarihe atıf yapar ama aynı zamanda tarihten beslenir. Tarihe katkı sunar, onu canlı tutar ve tarihî olayların toplumsal zemin içerisindeki yerini şekillendirir. Toplum ile tarih arasındaki hassas çizgi, karşılığını bu anlamda hafızada bulur. Hafıza ise bilinci şekillendirir. Bilinç ve tarih arasındaki bir diyalektik sonuçtur aslında toplumsal hafıza ve olayların sosyal olana dair yansımasını ele alır. Bir yerde toplumsal hafıza yok edilmek isteniyorsa, onun bilinç karşılığında olan eserlerden başlanır. Eseler ile yetinmeyenler o bilince ait edebiyatı yok eder. Edebiyatı yok etmenin başat tekniği ise dili değiştirme veya dönüştürmedir. Dilin değişimi bir anlamda hafızanın da değişimi olacak ve gelecek nesiller, toplumsal hafızaya ait eserlere ulaşamayacaktır. Böylelikle bir nesil, yeni oluşacak nesilden bağımsız kalacak ve iki nesil arasında hem tarihsel hem de toplumsal açıdan kopuşlar yaşanacaktır. Tarih ve hafıza arasındaki bu kopuş, nesillerin eskiye dair yaşayacakları adapte sorununu gün yüzüne çıkarak ve belki de bir tarihsel hafızanın neredeyse kaybedilmesine sebep olacaktır. Bugün, ülkemizin yeniden tarihsel bilince sahip olması ve ona bağlı bir toplumsal hafıza oluşturmasının belki de en önemli zamanlaması yaşanmaktadır.