Tarih Kavgası Üzerinden Millî Birliği Bozmak ve Parçalamak
Son zamanlarda Türk tarihi üzerine doğru yanlış, olumlu olumsuz bir sürü tartışmayla karşı karşıyayız. Eski zamanlarda meydanlarda yapılan savaş, bugünlerde televizyon ekranlarına taşındı. Türk tarihi üzerinden herkes bir gelecek inşa etme derdinde. Tarih, olabildiğince nesnel bir bakışla incelenmesi ve öğrenilmesi gerekirken, farklı ideoloji ve bakış açısına sahip olan kesimler, kendine göre bir tarih sunumuyla ideolojik eğilimleri doğrultusunda bir gelecek tasavvuru ortaya koyuyor.
Bir tarafta bilim adamları, belgelerden ve bulgulardan hareketle olabildiğince nesnel bir tarih ortaya koymaya çalışıyor; diğer taraftan ise sinemacılar, romancılar, siyasetçiler başka bir tarih tasavvuru üretiyor. Türk tarihi üzerine yapılan çalışmalara baktığımızda şunları görüyoruz:
-Parçalı Tarih-Bütün Tarih Farklılığı: Her milletin tarihi bir bütündür. Hiçbir millet, kendi tarihini eksik, parçalı, kesintili öğrenmez. Doğrusu ve yanlışıyla, iyisiyle kötüsüyle her millet, kendi geçmişini, atalarını merak eder ve elemesiz, ayıklamasız olarak bilmek ister. Bu bağlamda Türk tarihi, maalesef talihsizliğe maruz kalmıştır.
Mesela Osmanlı dönemi tarihçiliğinde Türk tarihi, Türklerin Müslüman olmasıyla başlatılmış, İslam öncesi Türk tarihi üzerinde hemen hemen hiç durulmamış, yazılmamış ve öğretilmemiş. İslam adına takınılan bu tutum, haddi zatında İslam’a da aykırıdır. Zira Kur’an’da Müslüman olmayan eski kavimlerin, kâfirlerin, Allah’a isyan etmişlerin, Firavunların, Nemrutların ve başkalarının hayatı da ibret için anlatılıyor.
Tarih, esas itibarıyla ibret alınması gereken, olmuş geçmiş bir eski zaman sürecidir. İbret ve ders de daha çok olumsuz, kötü ve çirkin olan üzerinden alınır. Kur’an’da eski zaman hikâyelerine yani tarihe bol bol yer verilir. Genellikle de bir tarafta peygamberler, diğer tarafta onlarla ve tabii dolayısıyla ilahi mesajla mücadele eden kâfirlerin hayatı, kişilikleri, düşünceleri üzerinde durulur.
O hâlde Osmanlı dönemi Türk tarihçiliği bu anlamda yanlış bir tutum izlemiştir. Bütün Türklük tarihi, Tanzimat’tan sonra ciddi manada gündeme gelmeye başladı. Biz Türklerin, nasıl bir hâlden gelip Müslüman olduğumuzu bilmemiz en doğal hakkımızdır. Bugün de maalesef bazı kişiler, İslam öncesi Türk tarihini bilmek istemezler ya da toptan reddiyeci bir tavırla görmezlikten gelirler ya da aşağılarlar. Hâlbuki İslam öncesi Türk tarihinden de işimize yarayan çok yüksek değerler vardır.
Doğru olan tarihin bölünmeden, kesintiye uğratılmadan bir bütün olarak bilinmesidir. Zira bilgi ve değer üreten yöntemlerden biri de mukayeselerdir. İslam öncesi Türk tarihini de, İslam sonrası Türk tarihini de bileceğiz ki mukayese ile değer, bilgi ve bilinç üretebilelim.