Tarihte Depremler ve Deprem Bilincimiz
Türkiye Cumhuriyeti, “vatan” dediğimiz Türk milleti için “anne” kadar kutsal olan Anadolu toprakları üzerinde kurulmuştur. Devletimizin “vatan” toprakları, coğrafya ve sismoloji (deprem bilimi) açısından incelendiğinde yapısı itibarıyla bir “deprem ülkesidir”.
Deprem ise tanım olarak; yer kabuğunun herhangi bir noktasında biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması ile oluşan dalgaların yeryüzünü sarsmasıdır. Depremin şiddeti ve büyüklüğü insanlar üzerindeki etkisiyle yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir.
İnsanoğlunun medeniyeti ne kadar yükselse ve teknolojisi gelişse de doğal afetlere neden olan; tsunamiler, kasırgalar, seller ve depremler karşısında çaresiz kalmaktadır. Aynı şekilde teknoloji ve bilim ne kadar ilerlese de şu ana kadar depremin nerede, ne büyüklükte ve ne zaman olacağı belirlenememektedir. Bu nedenle deprem konusunda çalışmaların artması, bilinçlenmenin ve hazırlıklı olmanın önemi daha çok ön plana çıkmaktadır. Anadolu coğrafyasında her an şiddetli ve yıkıcı bir depremin olabileceği unutulmadan hazırlıklı olunması gerekmektedir. Başka bir deyişle deprem risklerini azaltarak “depremle birlikte yaşamak” artık hayat felsefemiz olmalıdır.
Her tehlike ve risk, tümüyle ortadan kaldırılamıyor ama azaltılabilir. Afet yönetimi de zarar azaltma ve hazırlık çalışmalarını içeren risk yönetimiyle başlar. Afet yönetiminin ikinci kısmı ise kriz yönetimidir. Kriz yönetiminde, afet veya acil durumlara yönelik müdahale ve iyileştirme çalışmaları yapılır. Bu noktada tarih bilinci ve deprem bilinci, konumuz açısından önem kazanmaktadır. Yaşadığımız coğrafyanın ve milletimizin tarihini bilmek ve bu şuurla yaşamak tarih bilincini; depremin, her an şiddetle bizi yıkıma götürecek afet doğuracağının farkında olarak hayatımızı ve yaşam alanlarımızı şekillendirmek de deprem bilincini meydana getirmektedir.