TÜBİTAK, Deprem Araştırmalarını Tarihinin En Geniş Katılımlı Sanal Konferansıyla Kamuoyu ile Paylaştı
Türkiye’nin deprem gerçeği, 6 Şubat depremleri sonrasında elde edilen bulgular ve olası Marmara depremine ilişkin olarak bilim insanları tarafından yürütülen projelerin çıktıları, TÜBİTAK tarafından “Bilimle Birlikte Başaracağız” mottosuyla düzenlenen “Deprem Araştırmaları Sanal Konferansı”nda kamuoyu ile paylaşıldı.
Konferansta, tarihimizin en ağır can kayıplarından ve yıkımlarından biri olan – karada son yüzyılın dünyada en büyük felaketi – olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin sonrasında hemen açılan TÜBİTAK 1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı kapsamında desteklenen 124 proje ile 1001 Deprem Özel Çağrısı kapsamında desteklenen 79 proje ele alındı.
Katılımcıların, araştırmacılara sorular da yöneltilebildiği sanal konferans TÜBİTAK’ın YouTube kanalı üzerinden canlı olarak yayınlandı.
Konferansın açılış konuşmalarını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, AFAD Başkanı Yunus Sezer ve TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal gerçekleştirdiler.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bilim temelli bir yaklaşımla Türkiye’yi dünyanın afetlere karşı en hazırlıklı, afetler sonrası en hızlı ve etkili tepki verebilen ülkesi haline getirmeyi hedeflediklerini bildirdi. Türkiye’nin şubat ayında yüzyılın depremi olarak nitelenen art arda büyük depremler yaşadığını ve ardından bazıları neredeyse ayrı birer deprem yıkıcılığındaki artçı sarsıntıların devam ettiğini hatırlatan Oktay, deprem haberiyle devletin tüm imkanlarını harekete geçirmenin yanı sıra Türkiye’nin afetlere dayanıklılığını artırmak ve afet yönetimini daha etkin hale getirmek için bilimsel alanda da seferberlik başlattıklarını söyledi.
“TÜBİTAK’ı bilimsel alandaki seferberliğin öncülerinden birisi olarak belirledik”
Oktay, bilim ve teknolojinin amiral gemisi TÜBİTAK’ı, bilimsel alandaki seferberliğin öncülerinden birisi olarak belirlediklerini ifade ederek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde oluşturulan “Türkiye Ulusal Risk Kalkanı” modelinin de zeminini oluşturacak çalışmaların başlatıldığını kaydetti. Bir taraftan deprem bölgesinde saha araştırmaları yapılırken bir taraftan da sosyal bilimleri ilgilendiren boyutlara odaklanıldığını dile getiren Oktay, şunları söyledi: “TÜBİTAK Deprem Araştırmaları kapsamında jeolojik, jeodezik, tektonik ve benzeri alanlarda araştırma projeleri, yapı sağlığı ve hasar, deniz seviyesi değişimi, zemin yapısı ve sıvılaşma, yüzey kırığı, heyelan ve radon gazı çıkışı saha incelemesi projeleri, gıda güvenliği, tarım, çevre, tarihi ve kültürel yapıları inceleyen projeler ile afette sağlık hizmetleri gibi pek çok alanda başlık içeren 124 projenin destekleniyor olması takdire şayandır. Bu kapsamda Türkiye’nin dört bir yanından 577 araştırmacı, sağlıktan lojistiğe, tektonikten psikolojik etkilere kadar birçok alanda saha verisi toplayabilmiştir.”
“Entegre bir bakışa ihtiyacımız var”
Oktay, desteklenen araştırmaların, jeoloji ve jeofizik alanlarının yanı sıra, bütünsel olarak şehir ve bölge planlama, inşaat, mimarlık, mühendislik ve kamu yönetimi gibi birçok disiplini bir araya getirmesinin önemli olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: “Hedefimiz, bilim temelli bir yaklaşımla Türkiye’yi dünyanın afetlere karşı en hazırlıklı ve afetler sonrası en hızlı ve etkili tepki verebilen ülkesi haline getirmektir. Bu doğrultuda tüm konferans katılımcılarına, hocalarımıza, araştırmacılara buradan çağrıda bulunmak istiyorum. Afet yönetimi ve deprem araştırmaları alanında entegre bir bakışa ihtiyacımız var. TÜBİTAK kapsamında desteklenen ya da bu alandaki münferit çalışmalar bu konferans gibi platformlar vesilesiyle çok disiplinli ve kapsayıcı bir bakış açısına kavuşmalıdır.”
“360 derecelik bir analiz ve gelecek projeksiyonuyla ilerleyeceğiz”
Kentsel yerleşim bölgelerindeki deprem tehlikelerinin ayrıntılı olarak tespitinde, yer bilimleri araştırmalarının, mevcut yapıların deprem risklerinin belirlenmesi ve depreme dayanıklı yeni yapılar üretilmesinde ise deprem mühendisliği araştırmalarının önemini vurgulayan Oktay, kentsel ölçekte uygulanacak risk azaltma yöntemleri ile bölgesel planlama ve sosyolojik araştırmaların da gerektiğini söyledi. Bu alanlarda, iklim çalışmaları ve dijitalleşmenin etkisiyle “akıllı şehirler” konularının öne çıktığına dikkati çeken Oktay, “Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli’nde ortaya koyduğumuz gibi deprem çalışmalarında tek bir alanda ilerleme değil 360 derecelik bir analiz ve gelecek projeksiyonuyla ilerleyeceğiz.” dedi.
Oktay, deprem araştırmalarında yer alan herkesi disiplinler arası çalışmaları güçlendirmeye davet ederek, böylece şehirlerin doğasıyla, kültürüyle, toprak yapısıyla ve jeolojik özellikleriyle bir bütün olarak yükseleceğini ve dayanıklı şekilde kalkınacağını söyledi. Konferansta sunulan araştırmaları, fikirleri ve önerileri bizzat yakından takip edeceklerini dile getiren Oktay, depremde vefat eden vatandaşlara bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diledi.
Varank: “Bilimle elde ettiğimiz çıktılar, deprem riski altındaki ülkemizi güvenli hale getirmek için bize rehberlik edecek”
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank da konuşmasında, Türkiye’nin 6 Şubat gecesi büyük bir felaket yaşadığını söyledi. Varank, deprem haberini aldıktan sonra Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına (AFAD) gittiklerini ifade ederek, 11 il, 110 bin kilometrekarelik alanda etki oluşturan ve 14 milyon insanı doğrudan etkileyen felaketin insanlık tarihinin kaydettiği en büyük deprem felaketlerinden biri olduğuna dikkati çekti. Felaketin büyüklüğünün ve geniş bir alanda yaşanmasının kendilerini sorumluluktan kurtarmadığını vurgulayan Varank, “Yakın tarihimizde Gölcük, Düzce, Van, Elazığ, İzmir depremlerini yaşadık. Türkiye aktif fay hatları üzerinde yer alıyor. Bu gerçeği kabul etmek, depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Bunu gerçekleştirip kötü tabloyu tersine çevirebilecek ortak akla da insan kaynağına da sermayeye de yani her türlü imkana sahibiz” diye konuştu. Varank, konferanstaki bilim insanlarının, neyin, nasıl yapılması gerektiğini söyleyeceğini bildirdi. Konferansın ve burada ortaya konulacak fikirlerin Türkiye için önemli olduğunu dile getiren Varank, depremden sonra yaptıkları çalışmalara da değindi.
“Depremin Hemen Ardından TÜBİTAK Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programını Devreye Aldık”
Depremin hemen ardından “TÜBİTAK Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı”nı devreye aldıklarını bildiren Varank, 61 farklı kurumdan 124 projeyi desteklemeye başladıklarını söyledi. Varank, Türkiye’nin dört bir yanından 577 bilim insanın, jeofizikten lojistiğe kadar farklı alanlarda saha verisi topladığını belirterek, “Ayrıca 1001 yani Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı kapsamında da Deprem Özel Çağrısı’na çıkarak 79 proje teklifini desteklemeye başladık.” dedi. Depremin sadece fiziksel yapıları etkilemediğini, aynı zamanda sosyoekonomik, toplumsal ve çevresel etki ve yıkımlara da neden olduğunu anlatan Varank, bu kapsamda konferansın sonuçlarını en iyi şekilde analiz etmenin önemli bir görev olduğunu söyledi. Varank, COVID-19 salgını sonrasında dijital teknoloji uygulamalarının arttığını belirterek, bu teknolojilerin kullanımının deprem riskini azaltmak için önemli fırsatlar sunduğunu kaydetti. Bakanlık olarak, bilimin ışığında üzerlerine düşen görevi yerine getirmekte kararlı olduklarını ifade eden Varak, “Bilimle elde ettiğimiz çıktılar, deprem riski altındaki ülkemizi güvenli hale getirmek için bize rehberlik edecek.” değerlendirmesinde bulundu.
“Vatandaşlarımızın huzurla yaşayabileceği şehirleri mutlaka inşa edeceğiz”
Bakan Varak, TÜBİTAK ile depremle ilgili bugüne kadar atılan adımlara da değindi. Bu kapsamda İzmir depreminden sonra TÜBİTAK eliyle 8 deprem kayıt istasyonu ve 5 hassas konum belirleme sistemi kurduklarına işaret eden Varank, bu sistemler sayesinde önemli bilimsel çalışmaların yapıldığını dile getirdi. Varank, Bornova havzasının yapısal özellikleri ve geometrisi ile gömülü faylarını görüntülediklerini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Sonuçları bilim dünyasıyla da paylaştık. Deprem araştırmalarına yönelik Türkiye Deprem Platformu’nu kurduk. Platform kapsamında tamamen ulusal kaynaklarla, ülkemiz araştırmacıları ve kurumları tarafından gerçekleştirilen ilk milli deniz araştırma projesini hayata geçirdik. Proje ile toplam 2 bin 300 kilometrelik sığ-sismik veri toplandı ve deniz tabanını kesen tüm aktif faylar haritalandı. Bunların dışında son dönemde deprem araştırmaları başlıklı toplam bütçesi 150 milyon lira olan 80 ayrı projeyi destekledik. Yaklaşık bir ay önce Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli’ni tartışmak üzere ülkemizin ve dünyanın önde gelen bilim insanlarıyla Sayın Cumhurbaşkanı’mızın riyasetinde bir araya geldik. Devamında düzenlediğimiz toplantılar, afet riski altındaki bölgelerdeki güvenlik risklerini değerlendirmek, ülkemiz adına hayati kararlar almak için önemli bir fırsat oluşturuyor. Bu ve benzeri toplantılar vesilesiyle elde edeceğimiz sinerji ve ortak akılla muhtemel afetlere karşı ülkemiz adına yol gösterici bir çerçeve çizeceğiz. Deprem ya da iklim değişikliği sebebiyle tetiklenen başka bir afet korkusu olmadan, vatandaşlarımızın huzurla yaşayabileceği şehirleri mutlaka inşa edeceğiz.”
AFAD Başkanı Sezer: “6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli depremlerden bu yana 22 bin 500’e yakın sarsıntı meydana geldi”
Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Yunus Sezer de, Deprem Araştırmaları Sanal Konferansı’nın açılışında yaptığı konuşmada, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden bu yana 22 bin 500’e yakın sarsıntı meydana geldiğini söyledi. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat tarihli depremlerin, 1668 Kuzey Anadolu ve 1939 Erzincan depremlerinden sonra en büyük üçüncü deprem olduğunu belirten Sezer, etki alanı, yarattığı yıkım ve can kayıpları açısından ise yaşanan en büyük felaket olduğunu söyledi. Sezer, depremlerin bölgede yaşayan 15 milyona yakın vatandaşı doğrudan etkilediğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “7,7 büyüklüğündeki ilk depremin etkili olduğu süre 65 saniye, 7,6 büyüklüğündeki ikinci depremin ise 45 saniye olarak ölçülmüştür. Şu ana kadar 22 bin 500’e yakın sarsıntı meydana gelmiştir. Bu rakam bizim bir yılda kaydettiğimiz ortalama deprem sayısına eşittir. Sadece 5 ve 6 arası büyüklükteki artçı depremlerin sayısı 47’dir. Her iki deprem sonucunda da 400 kilometre civarında yüzey kırığı oluşmuş, yer kabuğunda 7,5 metreye varan yer değişmeleri meydana gelmiştir.”
Sezer, Kahramanmaraş merkezli depremler sonucunca 56 bin 426 binanın yıkık veya acil yıkılacak, 206 bin 452 binanın ağır, 48 bin 984 binanın orta ve 516 bin 352 binanın az hasarlı hale geldiğini söyledi. Depremlerin hemen sonrasında arama kurtarma faaliyetlerinin başladığını belirten Sezer, 35 bin 250 arama kurtarma personelinin yanı sıra, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları, asker, jandarma, sahil güvenlik ve diğer birimlerin katılımıyla yoğun bir arama gerçekleştirildiğini aktardı. Sezer, arama kurtarma faaliyetlerinin akabinde geçici barınma hizmetlerine yönelik faaliyetler konusunda ilk etapta bölgeye 160 bin çadır gönderildiğini, şu anda 610 bine yakın çadırın kurulduğunu, 45 bin konteynerin 289 konteyner alanına yerleştirildiğini ifade etti. Sezer, ilk etapta 2 milyon 800 bin, şu anda ise 2,5 milyona yakın depremzedenin bölgede barındığı, 800 bin depremzedenin de bölge dışındaki illere taşındığı bilgisini verdi.
“Afet yönetiminde en temel kural, riskin yönetilebilir duruma getirilmesi”
Afet yönetiminde en temel kuralın “riskin yönetilebilir duruma getirilmesi” olduğunu vurgulayan Sezer, şöyle devam etti: “Risk ne kadar azaltılırsa o kadar yönetilebilir hale gelmektedir ve bütünleşik afet sisteminin altın kuralı olarak bilinmektedir. Bizlerin burada yapacağı önemli bilimsel çalışmalarla birlikte, ülkemizin bir afet ülkesi olduğunu ve her bölgede bunun etkili olabileceğini göz önüne alarak, karşılaşabileceğimiz risklerin azaltılması, bunun bilimsel çalışmalarla desteklenmesi burada yapabileceğimiz en önemli adımlardan bir tanesidir.” Sezer, 44 üniversitenin AFAD Afet Araştırmaları Merkezi’nde bilimsel çalışmalara katkı sunduğunu, bilim insanlarının ise bireysel olarak önemli çalışmalar ortaya koyduğunu ifade etti. Bireysel çalışmaların sistemli olarak birbirine entegre edilmesinin gerekliliği olduğunu söyleyen Sezer, bu çalışmaların tek platformda birleştirilmesinin önemine vurgu yaptı.
“Konferansın en önemli amacı, bu bulguların ilgili tüm kurumlarımızla birlikte değerlendirilmesi”
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Deprem Araştırmaları Sanal Konferansında “Bilimle Birlikte Başarma Odağında Deprem Araştırmaları Seferberliğimiz” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Sunumunda doğal afetlerin tüm dünya için risk olduğunu kaydeden Mandal, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 yılı raporuna atıfta bulundu ve “En büyük tehdit olarak görünen olguların başında iklim değişikliği, aşırı hava olayları, doğal afetler ve iklim değişimiyle ilişkilendirilebilecek başlıklar ekonomik durgunluk, sosyal güçlükler ve düzensiz göçler geliyor. Gelecekte bu tipteki daha karmaşık, daha değişken ve dinamikliği yüksek olan güçlüklerle karşı karşıya kalacağız ve bunun çözüm noktasının da bilim ve teknoloji odağında olması gerektiğini vurguluyoruz.” dedi.
Sürece bütünsel yaklaşımla bakılması gerektiğine dikkat çeken Mandal, Ar-Ge çalışmaları kadar sanayinin dönüşümünün de kritik olduğunu kaydederek ülkemizin bu süreci takip eden değil takip edilebilecek noktada olması bakımından önem taşıdığı belirtti.
Prof. Dr. Mandal, “Bu sürece daha dirençli bir şekilde hazırlanabilmek için bilim temelli yaklaşımlara ihtiyaç var. Bilim temelli yaklaşımlar, ancak bilim temelli bulgularla, tespitlerle gerçekleşecektir. Dolayısıyla bugünkü konferansın en önemli amacı bu bulguları kamuoyuyla paylaşabilmek” ifadelerini kullandı.
Vatandaşların bu konferansa ilgisinden memnun olduklarını kaydeden Mandal, “Gelecekte bu tip afetlerin üstesinden gelebilmek için bilim temelli yaklaşımlarla çözüm oluşturabilecek. Ancak bu, toplumumuzun sorumluluk almasıyla birlikte mümkün olabilecektir.” değerlendirmesinde bulundu.
Mandal, “TÜBİTAK’ta özellikle yapmaya çalıştığımız bilgiyi üreten üniversitelerimiz ile devletimizin ilgili kurumları arasındaki etkileşimi sadece tek yönlü değil, çift yönlü bir hale getirebilmek. Yani bilgi üretenlerle bilgiyi kullanan kurumlar arasındaki etkileşimin tersinin olabilmesi… Bilim felsefesinin uygulanması, yani elde edilen verilerin tüm kamuoyuyla paylaşıldığı bu toplantı bunun en önemli göstergelerinden birisi.” dedi.
“Gelecekte oluşabilecek güçlükler için yenilikçi bilgi üretim yöntemine ve insan kaynağının geliştirilmesine ihtiyaç var”
Prof. Dr. Mandal, “Çözümler için arayış noktası teknoloji ama kendi başına yeterli değil. Dolayısıyla daha fazla toplumun içerisinde olacağı bir dönüşüm gerekli. Bireysel çalışmalardan daha çok iş birliğini ve disiplinlerarası çalışmaları ön planda tutmamız gerekiyor.” diye konuştu.
Deprem ve sel gibi durumlarda bilgi üreten kurumların bir araya gelmesini sağlamak için çalıştıklarını vurgulayan Mandal, gelecekte oluşabilecek güçlükler için yenilikçi bilgi üretim yöntemine ve insan kaynağının geliştirilmesine ihtiyaç olduğunu kaydetti.
Konferansta yer alan çalışmalarda sosyal ve beşeri bilimlerle ilgili projelerin de bulunduğuna işaret eden Prof. Dr. Mandal, deprem bölgesindeki sanayicilere, üniversitelere ve gençlere yönelik özel destek programlarının da başlatıldığını anlattı.
Mandal, elde edilen tüm verilerin ortak bir veri tabanında toplanacağı bilgisini vererek, “Bu veri tabanı 35 bin görselden oluşuyor. 12 bin yerli harita buraya entegre edildi. Veri olmadan bilim üretmek mümkün değil. O verilerin de bir tabanda arayüzle buluşması lazım. Dolayısıyla bu da buna önemli bir vesile sağladı.” ifadelerini kullandı.
TÜBİTAK’ın 20 yıldır deprem konusu özelinde 900 projeyi desteklediğini, bunlara 1,8 milyar lira kaynak ayırdığını vurgulayan Mandal, “Şu an Türkiye’deki canlı fay hatlarının belirlenmesinin ve birtakım sismik izolatörler dahil çözümlerin üretilmesinin arkasındaki geliştirilen teknolojilerde TÜBİTAK’ın destekleri bulunuyor.” diye konuştu.
Prof. Dr. Mandal, “Erzurum, Elazığ depremi sonrası ve İzmir depremi sonrasında bu konuya daha odaklanarak sistematik bir şekilde bakmaya çalıştık. İlk kez uluslararası karasularında kendi gemimizle yer aldık ve tüm bilim insanlarımızla depremden sonra 24 saat içerisinde deprem odaklı yer bilimleri araştırmalarının saha çalışması desteği başlatıldı. İzmir depremi sonrası bu tüm alanlara yaygınlaştırıldı, tüm disiplinlere yaygınlaştırıldı.” vurgusu yaptı.
İzmir depremi sonrasında deprem özel çağrısını açtıklarını ve sanal konferans gerçekleştirdiklerini hatırlatan Mandal, burada 79 projenin desteklendiğini, bunların ileri dönemli araştırma projeleri olduğunu ve 500’ün üzerinde araştırmacının projede görev aldığını aktardı.
“124 proje 24 saat içerisinde desteklendi ve bunların tümü de saha araştırması”
Prof. Dr. Mandal, 6 Şubat’taki depremler sonrasında kurum olarak yeni bir süreç izlediklerini belirterek, sahaya gitmek ve sahada bilimsel, teknolojik veri ve analiz odaklı çalışma yapmak isteyen bilim insanlarını göreve davet ettiklerini söyledi. Bu kapsamda 600 bilim insanının sahaya inerek, depremi tüm boyutlarıyla ele aldığını dile getiren Mandal, 124 projenin 24 saat içerisinde desteklendiğini ve bunların tümünün de saha araştırması olduğunu ifade etti.
Sabah oturumlarında Kahramanmaraş depremleri sonrası saha çalışmalarının çıktılarının paylaşılacağını kaydeden Mandal, öğleden sonra ise 2021 yılından itibaren başlayan ve bilimsel derinliği üst en üst düzeyde olan, dünyanın da yakından takip ettiği 79 projenin paylaşılacağını kaydetti.
Kendisinin de sahada 5 kez farklı zaman diliminde 13 gün yer aldığını belirten Mandal, “Bilim insanlarımız zorlu koşullarda gelecekte bu gibi sıkıntıların yaşanmaması için geceli gündüzlü 24 saat çalışıp kıymetli verileri alabilmek amacıyla çok çalıştılar. Her birine teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.