Tüketerek Tükenen Bir Toplum
Tüketim kelimesinin, temel anlamının dışında bugün sosyolojik olarak kazandığı terimsel bir anlamı vardır. O da insanın temel ihtiyaçlarının dışında zevk, keyif, gösteriş, nesnelere sahip olmak ve onları bol ve hızlı tüketmekle tanımlamak, pahalı eşya tüketerek üst toplumsal konum kazanma isteği, ego tatmini, mutluluğu ihtiyaç dışı eşya tüketmekte arama gibi sebeplerle gereksiz harcama yapması, israf etmesidir. Bu anlamıyla tüketim, modern zamanların bir ürünüdür.
Özellikle 18. yüzyıl öncesi geleneksel toplum düzeninde insanlar genellikle ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretim yaparlardı. Kitlesel üretim yoktu. Aile işletmesi gibi küçük ve ihtiyaca yönelik üretim kurumları vardı. İnsanlar neye, ne kadar ihtiyacı varsa o kadar üretirdi. Ancak ağırlıklı olarak 18. yüzyıldan itibaren fabrikalaşma, sanayileşme ile birlikte kitlesel üretime geçildi. Kısa zamanda çok fazla üretim mekanizması devreye girdi ve kapitalizm diye bir olgu ortaya çıktı.
Üretim aracı ve sermaye sahipleri kısa zamanda çok mal üretip bunları da yine kısa zamanda satarak çok kâr elde etme ihtirasına kapıldılar. İnsanların temel ihtiyaçları dışında çok mal üretilince bunların satılması için pazarlama mekanizması kuruldu. Pazarlama sisteminde de insanlarda ihtiyaçları olmayan malı ihtiyacıymış gibi onu satın alma duygusu uyandırma mekanizması kuruldu. Bu da göz boyama, aldatma, kandırma, büyüleme ve etkilemeye dayalı reklam, ilan, teşhir kurumunu doğurdu.
Gerçek ihtiyaçların dışında sanal ihtiyaçlar doğurma sisteminin kaynağı olan reklam kurumu da iletişim kurumlarını araç olarak kullanmaya başladı. Gazeteler, dergiler, televizyonlar, radyolar, internet, sosyal medya organları, esas itibarıyla insanlar arası bilgi, haber, tecrübe, beceri paylaşım kurumları olması gerekirken; bunlara ilaveten bir de kapitalizmin reklam aracı hâline geldiler.
İnsan için gereksiz ürünlerin sade, yalın, düz tanıtımı ve sunumu o kadar yeterli ve etkili değildir. Bunun için araç olarak sanat kurumu devreye konuldu. Buna göre insanları gereksiz ürün almaya sevk ve teşvik edecek sanatsal içeriklerin yanında ayrıca sanatçıların bizzat kendileri de birer araç olarak kullanılmaya başlandı. Kendilerini sosyalist olarak tanımlamalarına rağmen birçok şairin, yazarın, sanatçının kapitalizmin hizmetinde reklam yazarı olarak çalışması bu bakımdan dikkate değer.