Şimdi yükleniyor

Türkiye – Yunanistan Gerilimi Hakkında Değerlendirme

ahmet kiymaz 91

Türkiye – Yunanistan Gerilimi Hakkında Değerlendirme

Biz, Yunan’ı sevmiştik ama o, bizi hep düşman gördü…
Toplumları diğer toplumlardan ayıran ve o toplumu “Millet” yapan temel özellikler her zaman var olagelmiştir. Medeniyetler kurmuş, en azından 3000 yıllık tarihî ve medeniyet derinliği olan Türklerin yüzlerce meziyet içinde baskın beş niteliği önemlidir.

  1. Devlet kurma, büyütme ve teşkilatlanma.
  2. Güçlü ordu kurma, savaşma yeteneği.
  3. Tarih oluşturma ve Kavimler Göçü’nde olduğu gibi milletleşmemiş toplumları milletleştirme gücü.
  4. Derin hoşgörü anlayışı, başka dinlere ve kültürlere sevecen yaklaşma.
  5. Adaletli ve konuksever olma.

Yunanların, yüzlerce zafiyet içinde baskın beş niteliği iyi bilinmelidir:

  1. Batı dünyası, 17. yüzyıldan itibaren köken araştırmaları içinde bir “Ata” bulamamışlar ve eski Roma-Latin ile eski Grek medeniyetlerine kendilerini dayandırmak suretiyle “yapay bir ata” bulabilmişlerdir. Onların devamı bir halk da göremedikleri için Yunanistan yarımadasındaki Rumları, Greklerin devamı olarak gösterme yalanını becermişler ve bugünkü Rumları “Yunan” olarak göstermişlerdir. Eski Grek toplumu, Batı Roma’nın seferleri ile yok edilmiş, Yunan erkekleri öldürülmüş, kadın ve çocukları da Roma başta olmak üzere Avrupa şehirlerinde köle yapılmıştır.
  2. Yunanistan’da yaşayan nüfusun yarısına yakını; Arnavut, Makedon, Sırp, Boşnak, Hırvat ve Türk’ten ibarettir. Geriye kalan yarısı da yüzyıllar içinde melez Rum halkıdır. Rumlar, 11 milyon nüfusun yarısına yakınının kendinden olmadığı gerçeğini de hatırlamak istemez. Her an, ülke içinde etnik sorunların çıkabileceğini unutmak ister gibi tavırlar sergilemesi, Rumların zafiyetleri arasındadır.
  3. Rumlar; komiteci, az kuvvetlere karşı zalim ve gaddar toplumdur. “Avrupa’nın şımarık çocuğu” sıfatı ile 1822 yılından sonra on binlerce Müslüman’ı soykırıma tâbi tutmuş, 1919-1922 yılları arasında Batı Anadolu’da Türklere yönelik, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar korkunç mezalim yapmış, Grek medeniyet temsilcisi maskesi ile şeytanlaşmış, millet olma şerefine erememiş toplumdur. Batı dünyasının “sözde ve yapay atası” olma cesaretinden her fırsatta yararlanmak istese de sonu hep hüsranla bitmiş, boş hayaller peşinde koşan ve güdülen toplumdur.
  4. Bugünkü Rumlar; kendini Truva fatihi Agamemnon’un torunu olarak gören, Ege’de yeniden İyon Medeniyeti’ni canlandırma hayali kuran, Megelo İdea’dan vazgeçmeyen, bu amaçla; okullarda fanatik Türk düşmanı yetiştirilen, beyinleri ve yürekleri kilitlenmiş veya kiraya verilmiş “ucube” toplumdur.
  5. Bugünkü Rumlar; ekonomisi felç olmuş, savunma sanayisi bulunmayan, millî güç kaynaklarından yoksun, Batı dünyasının destekleri ile ayakta durma gayretinde olan iflas etmiş devlete sahip toplumdur.

Görülmektedir ki, bu zafiyetleri ile Yunanistan, Türkiye karşısında tutunma, diklenme ve başarılı olma şansına sahip devlet değildir. Yegâne güç kaynağı, Batı dünyasını ardında görme ve her türlü desteği Batı’dan alma hissidir. Bu his ile hareket ettiği takdirde, 9 Eylül 1922 ve 20 Temmuz 1974 tarihlerinde belgelendiği gibi büyük yenilgi ile karşılaşmak Yunanistan için kaçınılmaz hüsran olacaktır.
Başta ABD, Fransa, Almanya, İngiltere olmak üzere Batı dünyası, son 200 yılda (1822 yılından itibaren) uyguladığı senaryolarını, tekrar ortaya koyma gayretindedir. Yunanistan aracılığı ile Türkiye’nin gücünü zayıflatma, gelişimini durdurma ve kendince Türk milletini “sigaya çekmeye” çalışmaktadır.

1911 Uşi Anlaşması, 1923 Lozan Anlaşması’na rağmen; Yunanistan’ın Ege Adalarını silahlandırması, kıta sahanlığını 12 deniz miline çıkarma faaliyetleri, Türkiye ve Türk milleti tarafından asla kabul edilemez. Türk devleti ve ülkesinin zayıf olduğu dönemlerde bile Türkiye, bu oyunlara gelmemiş; aksine her türlü millî yararlarını etkin biçimde gösterebilmiştir. Türkiye, millî savunma sanayisinin güçlendiği, millî güç kaynaklarının geliştiği son yıllarda, yeniden sahnelenen bu oyunlara mukabil daha güçlü oyunlar kurabilme becerisine sahiptir.

Atatürk’ten sonra; 1940’lı, 1950’li dönemlerde uçak fabrikalarının kapatıldığı, millî sanayiye önem verilmediği, millî güç kaynaklarının göz ardı edildiği dönemler geride kalmıştır. ASELSAN, BAYKAR, TUSAŞ, ASPİLSAN, HAVELSAN, NUROL, BMC, OTOKAR, MKEK, TÜBİTAK SAVUNMA, TÜBİTAK BİLGEM, TÜBİTAK SEGA, ROKETSAN, SARSILMAZ, TİSAŞ, GİRSAN, KALE, VESTEL SAVUNMA, TAI, TÜMOSAN gibi temel ve yan savunma sanayi şirketleri, her geçen gün yeni teknolojik silahlarla Türk milletinin onurunu ve gücünü artırmaktadır.

BOZDOĞAN, GÖKDOĞAN, ATMACA, UMTAS, HİSAR-A, SOM-J, YILDIRIM, CİRİT, HİSAR-O, BORA, SUNGUR gibi hassas güdümlü, kit donanımlı, kısa ve orta (hatta uzun) menzilli füzelerimizle savunma sanayimizin geldiği seviye; dosta güven, düşmana korku salmaktadır.

Millî savaş gemisi, denizaltı, insansız deniz aracı, Altay Tankı, sabit ve mobil Fırtına Obüsler, zırhları / mühimmatları / hareket yeteneği ve menzili güçlendirilmiş zırhlı savaş araçları, Korkut, Lazer Savunma Silahları, uluslararası her türlü testten yüksek başarıyla geçmiş yerli piyade tüfeği türleri – makineli tüfekler ve her kalibrede yüksek teknolojik tabancalar, elektronik savaş radar önleyici / sinyal kesici KORAL ve türevleri, SİHA – TİHA’lar (Bayraktarlar, Akıncı vb.), millî savaş uçağı, “insansız süpersonik savaş uçağı” ve daha niceleri…

Bu saydıklarımız ve saymadıklarımızın tamamına yakını ordu envanterine girmiştir ve seri üretimlerine de 7/24 devam edilmektedir. Millî savaş uçağı ve insansız süpersonik savaş uçağı ise, güçlü ihtimal birkaç yıl içinde, belki de 2023 yılında semalarımızda uçacaktır. Hem de güçlendirilmiş yerli motorlarımız ve millî yazılımlarımızla birlikte… Bütün bu bilgilere yazılı – görsel basından, internetteki açık kaynaklardan ulaşmak mümkündür. Bir de ulaşılamayan, özellikle Türkiye düşmanı devlet yöneticilerinin merak ettiği, öğrenmek için büyük tavizler vermeye hazır olduğu önemli gelişmeler de konunun uzmanlarınca, üstü kapalı dile getirilmektedir.


Türkiye’nin çözmesi gereken toplumsal birçok sorunu olduğu bir gerçektir. Belki bu toplumsal sorunlardan önce, önemle ele alınması gereken bir sorun daha vardır ki, siyasetçiler arasındaki karşılıklı istenmeyen münakaşalardır. Bu münakaşaların önemli bir sebebi ise, yerli düşünceye sahip olmayan siyasetçilerdir kanaatindeyiz.

Hangi siyasi oluşumu desteklerse desteklesin; millî ve yerli düşünen insanlarımız, illegal zihniyetli insanların iktidar olması durumunda, SİHA ve TİHA başta olmak üzere savunma sanayisindeki gelişmelerin önünün tıkanacağına ve üretimlerinin askıya alınacağına inanmaktadır. Atatürk’ün vefatından sonra, uçak fabrikalarının kapatılması ve savaş teknolojisine önem verilmeyişi gibi…

Kimi toplumsal sorunlara rağmen Türkiye, sadece bölgesinde değil, uluslararası mecrada da büyük gelişimler göstermektedir. Bu gelişimler sadece askerî operasyonlarda, savunma sanayisinde değil; iletişimde, ulaşımda, inşaatta, sağlıkta, enerjide, diplomaside de kendini göstermektedir. Karadeniz’de bulunan hem ülkemize hem de Avrupa’ya en az 150 yıl yetecek “kaya gazı” olarak bilinen yeni doğal gaz rezervinin bulunması ve (2023 yılının bahar aylarında) kullanılabilecek düzeye getirilmesi de Türkiye’nin önemli millî güç kaynaklarından biridir. Doğu Akdeniz’de de yine doğal gaz sondaj çalışmalarının devam etmesi önemli bir gelişimdir. Ayrıca, “Mavi Akım”, “TANAP”, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı”, “Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı” gibi doğal gaz ve petrol ulaşımının ülkemizden geçmesi, Türkiye’nin uluslararası alanda vazgeçilmez konumda ülke olmasının temel sebepleri arasındadır.


Türkiye – Yunanistan arasındaki gerilime tekrar dönecek olursak…

Yunanistan tek başına kalsa ve sadece birebir savaş ihtimali olsa bile, “düşmanı küçük görmemek” gerekir. Savaşın hiçbir ülkeye ve topluma yarar getirmeyeceği önemli bir gerçek olarak beyinlere kazınmalı. Ülkemiz; kiminle, hangi ülkeyle ve ülkelerle savaşa girerse girsin, gelişimimiz engellenir, ülkemiz zarar görür kanaatindeyiz.

Bununla birlikte, eğer bir savaş olursa Türkiye, Yunanistan’ı birkaç gün içinde yerle bir edebilecek yüksek potansiyele sahip ülkedir. Ama Yunanistan, tek başına değildir; Yunan yöneticileri, halkının da muhalefetine rağmen ABD başta olmak üzere Avrupa ülkelerine sırtını dayamaktadır. Kısmen İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya çekimser kalmakta; Fransa ve ABD ise açıktan Yunanistan’a her türlü askerî ve mali destekte bulunmaktadır. Yani, karşımızda sadece Yunanistan yoktur. ABD, Fransa başta olmak üzere Batı dünyası vardır. ABD, yıllardır Yunanistan’a 20’ye yakın hava, deniz ve kara üssü kurmuş bulunmaktadır. Bilelim ki, Yunanistan’la gireceğimiz savaşta, karşımızda öncelikle ABD askerleri bulunacaktır.


ABD ve Batı dünyası ne yapmak istemektedir ne yapacaktır veya ne yapabilir?

  • Batı dünyasına göre Türkiye, bilindiği tabirle “Büyüdükçe budanan, küçüldükçe sulanan bir ülke.” konumunda olmalı.
  • Onlara göre Türkiye, son 80 yılda olduğu gibi Batı güdümlüsü bir devlet değildir; Batı karşısında güçlenmiştir ve gücünü her geçen gün artırmaktadır. Bu gelişmenin önü onlara göre kesilmeli.
  • Onlara göre Türkiye, sadece tarımla, hayvancılıkla geçimini sağlamalı; bor – toryum gibi nitelikli madenleri de işletebilecek güce sahip ülke konumuna gelmemeli.
  • Onlara göre Türkiye; Somali’de, Katar’da, Libya’da hava, deniz ve kara üsleri kurmamalı ve uluslararası güç olmaktan mutlaka uzak kalmalı.
  • Onlara göre Türkiye; Suriye’de, Irak’ta, Karabağ’da, Libya’da, Somali’de, Balkanlarda, Orta Asya’da gücünü yansıtmamalı; ezik ve tekrar kabuğuna çekilmiş bir ülke olmalı.
  • Onlara göre Fransa’da, diğer Avrupa ülkelerinde onlarca yeni nükleer santral yapılırken, Türkiye’de iki adet de olsa nükleer santral yapılmamalı; Türkiye, enerjide mutlaka dışa bağımlı ülke konumunda kalmalı.

ABD başta olmak üzere, Batı dünyası; Türkiye’nin hiçbir alanda bağımsız ve güçlü olmasını istemedi, istemiyor.

ABD, bu nedenle, tarihte her zaman sahnelediği oyunları devreye koymalı ve Türkiye’yi her türlü sorunla meşgul etmeli. Peki, bu senaryolar neler?

  • 60’lı, 70’li yıllarda yaptığı gibi “Sağcılık – Solculuk”, “Mezhep Çatışmaları” ile toplumsal sorunları körüklemeli idi; körükledi, destekledi.
  • Ermeni Terör Örgütü ASALA’yı finanse ve organize etmeli idi; finanse ve organize etti.
    Etnik ayrılıklar çıkarmalı, terör örgütleri oluşturmalı ve bu yöntemle ülke içinde kaos oluşturmalı idi; PKK’yı, DEAŞ’ı, FETÖ’yü kurdu, destekledi ve kaos oluşumunu güçlendirdi.
  • FETÖ aracılığı ile Balyoz, Ergenekon davaları şemsiyesi altında Türk subaylarını etkisiz kılmalı, şanlı Türk ordusuna darbe yapmalı / yaptırmalı idi. Bunları kısmen becerdi ve nihayetinde 15 Temmuz 2016’da FETÖ’yle darbe yaptı ama aziz Türk milletinin karşı koyması ile hüsrana uğradı.
  • Türkiye’nin, Suriye ve Irak’ta gücünü kırmalı idi; bu amaçla, Suriye – Irak’ta PKK ve türevlerine 50 bin tır dolusu silah ve mühimmat getirdi; Suriye’de ve Irak’ta ortalama 100 bin kişilik sözde PKK ordusu oluşturdu. Hatta bu amacını gerçekleştirmek için “Yeter ki, Türkiye kaybetsin.” inancı doğrultusunda geleneksel düşmanı Rusya’yla müttefikliği tercih etti. Hem de resmen NATO ittifakında Türkiye ile birlikte yer almasına rağmen…
  • Bunlar yetmedi… Şimdi de Yunanistan’ı Türkiye’ye saldırtmakta ve Türkiye’nin gücünü azaltma, gelişimini durdurma gayretinde. İstiyor ki, Türkiye, Yunanistan’la savaşsın; Suriye ve Irak’ı unutsun. İstiyor ki, Türkiye, Karadeniz ve Akdeniz’de kaya gazı çıkarmasın ve kendine veya Batı’ya muhtaç olsun. İstiyor ki, Türkiye geri adım atsın; ABD ve Batı dünyası yararına anlaşmaya varsın; Türkiye, zayıf ülke olmaya devam etsin.
    Büyüyen ve güçlenen Türkiye ve aziz Türk milleti göz göre göre buna izin verir mi? Türkiye, akl-ı selim Türk siyasetçisi ve aydını, kendi geleceği ile ilgili bu tehlikeye yüreğini ve beynini kapatır mı? Zor şartlarda olduğumuz dönemlerde bile yedi düvelle savaşmış, gerekirse yedi düvelle tekrar savaşabilecek yetenekte aziz Türk milleti, bu gerçekleri ne zamana kadar görmeyebilir? Mümkün müdür? Hayır… Kesinlikle mümkün değildir. Bu kararlı duruşu hem Yunanistan hem de ABD başta olmak üzere Batı dünyası bunu görmek zorundadır.

Bilinsin ki, süper devlet olmuş ama büyük devlet olamamış ABD’nin karşısında süper devlet yolunda hızla ilerleyen büyük Türk devleti vardır. Hiçbir toplumu ya da ülkeyi küçük görmüyoruz. Ama bilinsin ki, karşılarında altınlarla veya şantajla satın alınabilecek bir devlet veya Yunan palikaryası yoktur. Medeniyetler kurmuş ve zengin kültürel mirasa sahip aziz Türk milleti ve onun yüce Türk devleti vardır.


Kemal Atatürk’ün 26 Ağustos 1922 tarihinde Yunan Başkomutanı Hagianesti’ye yönelik cephedeki şu seslenişini, Yunanistan yöneticileri ve Yunan halkının unutmamasını öneririz:

“Hagianesti! Nerdesin! Gel de ordularını kurtar!”
ABD öncülüğünde Batı dünyası ve Yunanistan!

Unutmayın ki biz, barış istiyoruz; barıştan ve iki toplum yararına anlaşmadan tarafız. Buna rağmen savaş istiyorsanız, bekliyoruz… Fatih’in, Atatürk’ün söylediği gibi bir kez daha “Truva’nın intikamını almaya”, şehit olmaya hazırız; peki, siz ölmeye hazır mısınız?