Yakın Zaman Şairi Ömer Lütfi Mete
Televizyon icat edildiğinde bir Amerikalı mucit, onu geliştirmenin boşa zaman kaybı olacağını söylemesi, “tarihsel yanılgı” dendiğinde ilk akla gelenlerin başını çeker. Sonrasında kitlelerin algılarını oluşturacak, bilinçaltına hükmedecek bir cihaza dönüşeceğini kimse bilemezdi. Sihirli kutunun evrimi, içinden daha büyük projeleri doğurdu. Artık sinema, insanlığın geleceğine yön vermeye başladı. İngilizler ajan, Ruslar casus, Amerikanlar ise savaş ve kahramanlık figürleriyle halkına ve insanlığa bilinçaltı üstünlük kurma savaşlarını sinema üzerinden kurmaya başladılar. Öyle ki Amerika, kaybettiği savaşların senaryosunu sinema üzerinde yeniden dizayn ederek tüm dünyanın kaybedilmiş savaş algısını sinemada kahramanlar oluşturarak değiştirdiler. Ülkemizde de birtakım kahramanlık üzerine filmler çekilse de televizyonun daha yaygın kullanılması ile birlikte aile geleneğimizi, örf âdetimizi bozacak senaryoların daha revaçta olduğu projeler baş gösterdi. Kültürümüze entegre edilemeyen televizyon, artık tüm hanelere girmişti. Sihirli kutu, artık bize de bir şeyler anlatmalı, bizim kültürümüzü yansıtmalı, içinde bizden de biri olmalıydı. O, artık bir eğlence aracından çok topluma yön veren bir makineye dönüşmüştü çünkü. Modern zamanı okuyan, tanıyan, devlet, din ve millet arasında gönül bağı kurabilmiş bir cengâver sihirli kutuya dokunmalı, akşamın karanlığında bizi bize anlatmalıydı.
Dini, kültürü ve devleti için içinde Kevserler akan bir yüreğin hikâyesi kesişmişti sinema ve televizyonla. O, Molla bir dede şansı ile dünyaya gelmiş, tam bir mektepli gibi yetişmiş ve büyümüştü. Küçük yaşta rahle başına diz çökmesi, ona ömür boyu bir yol çizecekti. O, Ömer kadar cesur, Lütfi kadar birikimlerinden ikram eden, Mete kadar yiğitti… Ömer Lütfi Mete; kalemi, söylemleri ve eylemleri hep doğruyu yazan bir beyaz perde kahramanıydı…
Sinema ve televizyonu biz toplum olarak hep yanlış kullandık. O, sinema ve dizi senaryoları yazarken, senaryonun ekrana bağlama tarafını seçmeyi sevdik. Ömer Lütfi Mete, kitleleri ekrana bağlarken de çoğu zaman binanın ön cephesine, boyasına, balkonuna baktık. Oysa o, temelde Türk halkının değerlerini inşa etme savaşını veriyordu. Millî, ahlaki ve dinî değerleri bir kahramanlık olgunluğu içinde bizlere göstermeyi televizyonumuzdan haykırıyordu. Onun aceleci yanı, belki de sinemaya, daha doğrusu dizi ve film senaristliğine soyundurmuştu. Bu topraklara, bu vatanın evlatlarına anlatacak bir şeyleri vardı. En hızlı, en etkili anlatma biçimiydi bu. Vatanını, ilahiyi anlatmanın belki çok meşakkatli yoluydu ama en kestirme yoluydu. Alışılabilir, anlatılabilir örneği de yoktu aslında. Dizi ve filmlerde arka plandaki kahramanların ağzından kendini ifade etmeyi seçerek, kitlelere Türk olmanın heybetini, ilahi duyguların şefkat ve merhametini gösterdi.
Ömer Lütfi Mete, inanç ekseninde irfanının savunuculuğunu kendine görev addederek yaşadığını “Dünyayı Kimler Yönetiyor” kitabından bir alıntı ile açıklayabilirim. “Şurası muhakkak ki eğer Doğu zengin, mamur ve uygar olmasa, barbar ve baldırı çıplak Hristiyan sürüleri Haçlı Seferi adı altında yollara düşmezdi.” Sadece bir cümle ile bile kendini, hatta koca bir kıtayı kültür, din ve tarih açısından özetleyen bir insandı Ömer Lütfi Mete.
Gülce şiiri milyonların gönlüne dokundu. Yüreklere ilahi aşkı nakşetti. İçinde iman olana bir gamze rüzgâr nasip etse Rab, o nasiple ne deryalara dalacak insan… Rüzgârdı, fırtınaydı Ömer Lütfi Mete. Uçurumun kenarında olanlara derin yar olmaydı onunkisi. Benim Annem şiirinde belki anne diye kendini anlatmıştı. Belki içindeki anlatmak istedikleriydi anne. Çocuk yaşta aldığı ve hayatına idrak ettiği ilahi tarafıydı. Sadece şiir diye okunamaz; anne vatan, anne iman, anne kendini anlatmaktı. İki dizeyle koca yüreğindekini anlatabilen bir adam.
Benim annem yüz lisan bilir
Yüzü de güzel
Her bedende bir insan bilir
Sözü de güzel, sözü de güzel,
Özü de güzel…
Benim annem yüz lisan bilir
Yüzü de güzel…
Benim annem yüz mevsim açar.
Yüzü de bahar,
Kan ağlasa gülücük saçar
Sözü de bahar, sözü de bahar,
Özü de bahar, yüzü de bahar…
Benim annem yüz can kuşanır
Yüzü de melek
Her biri bir ömür yaşanır.
Ömer Lütfi Mete
“Ben fakir en hakir bin taksir” derken eğer sürç-i lisan ettiysem af ola diyerek ebedî âlemin helalliğini isteme kibarlığındaki lisanını bizlere örnek bırakarak göçtü. Ehemmiyet verdiği ne varsa, gösterişsiz ve nazikçe anlattı. Pek de önemsemediği âlemi erken terk-i diyar eyledi.