Osman ATALAY
Komünist Yugoslav idaresi tarafından Türklere karşı yapılan haksızlıklara karşı millî ve dinî varlıklarını korumak ve yaşatmak için bir araya gelip toplumsal bir hareket başlatan Yücelciler, Balkanlarda Türk millî kültürü, edebiyatı ve sanatının tohumlarını atan entelektüel bir hareketti. Türklerin millî ve manevi dava prensiplerine bağlanarak birlik hâline gelmesi, dönemin rejimini rahatsız ederek, teşkilat üyelerinin tutuklanıp göstermelik yargılamalarla sürgün ve idama kadar sürecek infazlara sebebiyet vermiştir. Makedonya Türklerinin sessiz ağıdı olan “Yücelciler” konusunu ele aldığımız bu sayıda, İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Üyesi ve Araştırmacı-Yazar Osman ATALAY ile bir röportaj gerçekleştirdik. Atalay, Balkanlardaki Türk varlığı, Yücel Teşkilatı’nın kurulmasını zorunlu kılan şartlar, teşkilatın faaliyetleri ve Balkanlardaki Türklerin göç serüveni konularında dergimize değerli açıklamalarda bulundu.
Röportaj: Koray TÜMAY
Öncelikle, Osmanlının Balkanlardan çekilmesi ile beraber Balkan coğrafyasının durumu ve Balkan Türkleri hakkında neler söylemek istersiniz?
24 Nisan 1877 tarihi ile 3 Mart 1878 tarihleri arasında Kafkasya’da ve Balkanların birçok farklı
bölgelerinde Rus İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında meydana gelen 93 Harbi, Osmanlı – Rus Savaşı olarak da adlandırılırken, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin çökme sürecine sürüklendiği savaşlardan da biri olmuştur.
Savaş sonrasında Rus İmparatorluğu’na; Batum, Artvin, Kars, Ardahan, Eleşkirt ve Doğubeyazıt verilmiştir. Osmanlı Devleti, 30 bin rublelik savaş tazminatı ödemek zorunda kalmıştır. Aynı zamanda Bulgaristan Prensliği’nin kurulması, Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a tam bağımsızlık verilmesi gibi birçok maddenin bulunduğu Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır.
Rus İmparatorluğu’nun Doğu Avrupa’da bu kadar üstünlük sağlaması diğer devletleri rahatsız etmiş ve denge politikası öne sürülerek Batı Avrupa devletleri Berlin Antlaşması’nın imzalanmasını sağlamışlardır. Bu antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu Balkanlarda büyük toprak kaybetmiş ve elinde Trakya ile Arnavutluk arasında bir bölge kalmıştır.
8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlıya saldırması, Balkanlarda bizim tüm gücümüzü kaybettiğimizin göstergesiydi. Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ve Karadağ birlikte anlaşarak Osmanlının Balkanlardaki varlığına son vermek istediler. Sırbistan Sancak bölgesinden Trakya Çatalca’ya kadar Osmanlı toprakları işgal edildi.
Birinci ila İkinci Dünya Savaşı ve 1992 senesinde Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Bosna, Kosova savaşları dâhil Balkanlardaki Müslüman halklar birçok şekilde katliamlara maruz kaldılar ve bu süreçte çok ciddi bir şekilde Balkanlardan göçler yaşandı.
Osmanlının çekilmesiyle bölgede yaşayan Müslüman Arnavut, Boşnak, Pomak, Tatar ve Türkler
maddi ve manevi anlamda büyük sıkıntılar, acılar içerisinde varlıklarını sürdürdüler.
Genel olarak 450 yıl barış ve huzur içinde yaşamış olan çok kültürlü, çok dinli Balkan toplumu, mazideki Osmanlının istikrarlı günlerini hep aramaktadır. Balkan Türkleri, dünden bugüne yaşadığı trajediler, göçler sonucunda bugün Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Batı Trakya, Kuzey Makedonya ve Kosova’da varlıklarını bir şekilde sürdürme gayretindeler. Türklerin sayıları her geçen gün azalmaktadır. Bu toplulukların kültürel, siyasi ve ekonomik olarak çok güçlü olduğunu söyleyemeyiz. Ankara’nın, Balkanlar politikasının kesinlikle ciddi bir restorasyona ihtiyacı var.
Makedonya’da, Yücel Teşkilatı’nın kurulmasını zorunlu kılan şartlar hakkında neler söylenebilir?
İkinci Dünya Savaşı döneminin kaotik ortamı Üsküp’ün, Bulgar işgali altında olduğu 1941 yılında, Yücel Teşkilatı’nın temelleri, genç Türk entelektüel din âlimi Şuayb Aziz, Nazmi Ömer, Şerafeddin Ferid, Fettah Süleyman Pasiç ve Mehmed Dalip tarafından atıldığı bilinir.
İkinci Dünya Savaşı bitiminde 1945 yılında Tito önderliğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti kurulmuş, Türk ve Müslüman toplumlarına karşı bir baskı ve asimilasyon politikası yürütülmüştür. Balkanlarda tüm millî ve manevi oluşumlar rejim tarafından izlenmiş ve büyümeden yok edilmiştir.
Yeni sosyalist rejimin politikalarını göz önünde tutan Yücelci genç aydınlar; Türk toplumunun dilini, kültürünü, dinini muhafaza etmek düşüncesiyle Türkçe Birlik gazetesini çıkarttılar. Bu dönemde gerçekleştirilen dil, kültür, sanat ve tiyatro gibi etkinliklerin tek amacı, asimilasyona karşı varlıklarını muhafaza etmektir.
Peki, örgütün isminin nereden geldiği ve teşkilatın faaliyetleri hakkında neler söylenebilir?
Teşkilat üyelerinin 1945 yılında Belgrad Büyükelçisi Kamil Koperler’le gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından, teşkilatın yedi kişilik merkez komitesi isimleri belirleniyor.
Yücelciler ismi, kurucu 7 arkadaşın istişareleri ile ortaya çıkmış. Çok zor bir dönemde sosyo-kültürel faaliyetlerin desteklenmesi ve siyasi gelişmelerin değerlendirilmesi için elçilikler ile çok sıkı bir ilişki var.
Teşkilatın faaliyetleri çok net! Türk toplumunun kimliğinin, varlığının muhafaza edilmesi için sosyal-kültürel dayanışmayı sağlamak; okul, dil, edebiyat, radyo, kültür-sanat ve tiyatro faaliyetlerini organize etmektir.